Ucbun zıddına “Minnet” denir. Minnet,
nimete kendi eliyle, kendi çalışmasıyla kavuşmadığını, Allah-ü teala’nın (CC) lütfu
ve ihsanı olduğunu düşünmekdir. Böyle düşünmek, ucb tehlikesi olduğu zaman farz
olur. Diğer zamanlarda ise müstehabdır.
İnsanı ucba sürükliyen sebeblerin başında
cehalet ve gaflet gelmekdedir. Bu ucbdan kurtulmak için, her şeyin Allah-ü Teala’nın
(CC) dilemesi ile ve yaratması ile meydana geldiğini ve akıl, ilim, ibadet
etmek, mal ve mevki gibi kıymetli nimetlerin, Allah-ü teala’nın (CC) lütfu ve
ihsanı olduklarını düşünmek lazımdır.
Nimet, insana faideli olan, tatlı gelen
şey demektir. Bütün ni’metleri gönderen Allah-ü teala’dır (CC). O’ndan (CC) başka
yaratıcı ve gönderici yokdur.
Ashab-ı Kiram'dan (RA)
bazıları , Huneyn gazasında,
askerin çokluğunu görerek, “Artık biz hiç mağlub olmayız.” dedi. Bu sözler Resulullah’ın
(SAV) mubarek kulağına gelince, üzüldü. Bunun için, harbin başlangıcında
nusreti ilahi yetişmeyip, mağlubiyyet başladı. Sonra, Cenab-ı Hak (CC) Hz.leri merhamet
ederek, zafer nasib eyledi.
Hz.
Davud aleyhisselam, dua ederken, “Ya Rabbi
(CC)! Evlatlarımdan birkaçının namaz kılmadığı hiçbir gece yoktur ve oruç
tutmadığı hiçbir gün geçmemiştir.” demişdi. Buna karşılık Allah-ü teala (CC), “Ben
dilemeseydim, kuvvet ve imkan vermeseydim, bunların hiçbiri yapılamazdı.”
buyurdu.
Hz.
Davud aleyhisselamın bu sözü gayreti ilahiyyeye
dokundu, tarih kitablarında yazılı olan sıkıntıların başına gelmesine sebeb
oldu. Kibre sebeb olan şeyleri yukarda bildirmişdik. Bunlar ucba da sebeb
olurlar. Allah-ü teala’nın (CC) nimetlerine şükür etmek de, büyük bir nimetdir.
Ucbun zararları, afetleri çokdur: Kibre sebeb
olur. Günahları unutmağa sebeb olur. Günah kalbi karartır. Günahlarını düşünen
kimse, ibadetlerini büyük görmez. İbadet yapmanın da, Allah-ü teala’nın (CC) lütfu,
ihsanı olduğunu düşünür. Ucb sahibi, Allah-ü tealanın (CC) mekrini ve azabını
da unutur. Başkalarından istifade etmekden mahrum kalır. Kimse ile meşveret
etmez, danışmaz.
Hadis-i şerifde, “Üç şey, insanı felakete
sürükler: Buhl, heva ve ucb”. Buhl sahibi, yani hasis kimse, Allah’a (CC) karşı
ve kullara karşı olan hakları ve vazifeleri ödemekden mahrum olur. Hevasına,
yani nefsinin arzularına uyan ve ucb sahibi olan, yani nefsini beğenen kimse,
muhakkak helaka, felakete düçar olur.
İmam-ı Muhammed Gazali (RA) buyurdu ki, “Bütün
kötülüklerin başı, kaynağı üçdür: Hased, riya, ucb. Kalbini bunlardan
temizlemeğe çalış!” Ucb sahibi, hep ben, ben der. Toplantılarda baş tarafda
bulunmak ister. Her türlü sözünün kabul olunmasını ister.
Hadis-i şerifde, “Günah işlemezseniz, daha
büyük günaha yakalanmanızdan korkarım. O da, ucbdur” buyuruldu. Günah işliyenin
boynu bükük olur. Tevbe edebilir. Ucb sahibi, ilmi ile, ameli ile mağrur olur.
Egoist olur. Tevbe etmesi güç olur.
Günah işliyenlerin iniltileri, Allah-ü tealaya
(CC), tesbih çekenlerin övünmesinden iyi gelir. Ucbun en kötüsü, hatalarını,
nefsinin hevasını beğenmekdir. Hep nefsine uyar.
Nasihat kabul etmez. Başkalarını cahil
sanır. Halbuki, kendisi çok cahildir. Bid’at sahibleri, mezhebsizler
böyledirler. Bozuk, sapık itikadlarını ve amellerini, doğru ve iyi bilip,
bunlara sarılmışlardır. Böyle ucbun ilacı çok güçdür.
Maide suresinin, “Kendinize bakınız.
Kendiniz doğru yolda oldukca, başkalarının sapıtması size zarar vermez!” mealindeki
yüzsekizinci ayeti kerimesinin manasını Resulullah (SAV) Efendimizden sordular.
Cevabında, “İslamiyyetin emrlerini bildiriniz ve yasak ettiklerini anlatınız!
Bir kimse ucb eder, sizi dinlemezse, kendi halinizi islah ediniz” buyurdu.
Ucb hastalarının ilacını hazırlıyan alimler,
Ehl-i sünnet alimleridir. Fakat bu hastalar hastalıklarını bilmedikleri,
kendilerini sıhhatli sandıkları için, bu tabiblerin nasihatlerini, ilmlerini kabul
etmezler, felakette kalırlar.
www.GAVSUALAZAM.de
|