Kibir; kötü huydur. Haramdır. Halıkını, Rabbini (CC) unutmanın alametidir.
Çok din adamı, bu kötü hastalığa yakalanmışdır.
Hadis-i şerifde, “Kalbinde zerre kadar
kibir bulunan kimse Cennete girmez.” buyuruldu. Kibrin aksine Tevadu’ denir. Tevadu’ kendini
başkaları ile bir görmekdir. Başkalarından daha üstün ve daha aşağı
görmemekdir. Tevadu’, insan için çok iyi bir huydur.
Hadis-i şerifde, “Tevadu’ edene müjdeler
olsun” buyuruldu. Tevadu’ sahibi, kendini başkalarından aşağı görmez. Zelil ve
miskin olmaz. Malını halaldan kazanıp çok hediyye verir. Alimlerle ve fen
adamları ile tanışır. Fakirlere merhamet eder.
Hadis-i şerifde, “Tevadu’ eden, halal
kazanan, huyu güzel olan, herkese karşı yumuşak olan ve kimseye kötülük
yapmayan, çok iyi bir insandır” ve “Allah (CC) için tevadu’ edeni, Allah-ü teala
(CC) yükseltir” buyuruldu.
Tekebbür edene, yani kibr sahibi olana
karşı tekebbür etmek caizdir. Allah-ü teala (CC), kullarına karşı
mütekebbirdir. Allah-ü teala (CC), kibriya sahibidir. Kibir sahibine tekebbür
etmek, sadaka vermek gibi sevabdır.
Kibir sahibine karşı tevadu’ eden kimse,
kendisine zulm etmiş olur. Bid’at sahiblerine ve zenginlere karşı da tekebbür
etmek caizdir. Bu tekebbür kendini
yüksek göstermek için değildir. Onlara ders vermek, gafletden uyandırmak
içindir. Harbde düşmana karşı tekebbür etmek sevabdır. Bu tekebbüre “Huyela”
denir. Sadaka verirken, neş’e ve sevinç ile karışık tekebbür etmek lazımdır.
Sadaka verenin tekebbür etmesi, fakire karşı değildir. Verdiği malı
küçültmekdir. Mala kıymet vermediğini gösterir.
Hadis-i şerifde, “Veren el, alandan
yüksekdir” buyuruldu. Riya, gösteriş yapanlara karşı da tekebbür etmek caizdir.
Kendinden aşağı olanlara karşı tevadu’
göstermek iyi ise de, bunun ifrata kaçmaması, ya’ni aşırı olmaması lazımdır.
Aşırı olan tevadu’a “Temelluk” denir. Temelluk, ancak üstada ve alime karşı caizdir.
Başkalarına karşı caiz değildir. Hadis-i şerifde, “Temelluk, müslüman ahlakından
değildir” buyuruldu.
Kibir çeşidlerinin en kötüsü Allah-ü teala’ya
(CC) karşı kibirli olmakdır. Nemrud böyle idi. Tanrı olduğunu ilan etti. Allah-ü
teala’nın (CC) nasihat vermek için gönderdiği Peygamberi (AS) ateşe attı.
Firavun da böyle ahmaklardan biri idi. Mısır’da uluhiyyetini (yüceliğini) ilan
etti. “Ben sizin güçlü tanrınızım” dedi. Allah-ü teala (CC), nasihat vermek
için, Hz. Musa’yı (AS) gönderdi. Buna inanmadı. Allah-ü teala, onu Süveyş
denizinde boğdu. Bunlar gibi, bu dünyanın yaratıcısına inanmayanlara “Dehri”,
ateist denir. Her asrda böyle ahmaklar gelmiştir.
Mao gibi, Stalin gibi zalimler,
milyonlarca insanı öldürerek ve işkence yaparak ve din, islam adamlarını ve kitablarını
yok ederek, milletlerini sindirmişler, korkutmuşlardır. Her istediklerini zorla
yapdırarak şımarmışlardır. İlaha, mabuda mahsus üstünlüklere malik olduklarını
sanmışlar ve söylemişlerdir.
İslam kitablarının yurdlarına sokulmasını,
okunmasını yasak etmişler, dinden, Allah-ü teala’dan (CC) bahs edenleri
öldürmüşlerdir. Allah-ü teala’nın (CC) kahrından, gadabından kurtulamayıp yok
olmuşlar. Tarihte geçen bütün zalimler gibi, lanet ve nefret ile anılmışlardır.
İhtilal ve hile yolu ile, bazı arab
memleketlerinin başına geçen, zehirli propagandalarla beyinleri yıkanmış, zalimler,
diktatörler de, o ateistleri taklit ediyor, islam düşmanlığı yapıyorlar. Tarih
kitablarında okudukları zalimlerin feci akıbetlerinden ibret almıyorlar. Dünyada,
ahirette başlarına gelecek olan azabları, felaketleri hiç düşünmüyorlar.
Resulullah’a (SAV) karşı da tekebbür
edenler çok işitildi. “Allah’ın (CC) gönderdiği Peygamber (SAV) bu mudur?” dediler. “Bu Kur’an, Mekke
şehrinin ileri gelenlerine indirilseydi iyi olurdu.” dediler.
Tarih boyunca, islamın büyüklerine karşı
da, böyle tekebbür edenler, alay edenler, hiç eksik olmadı. Bu tekebbürler, aciz,
zayıf, elinden birşey gelmeyen, hatta kendinden ve bedeninin yapısından haberi
olmıyan kulun, kendi malikine, sahibine, kuvveti, gücü sonsuz olan Rabbine (CC)
karşı bir savaş idi.
Vaktiyle iblis de, böyle tekebbür etdi.
Meleklere, Hz. Adem’e (AS) karşı secde
etmeleri emr olununca, “Toprağa karşı niçin secde edeyim? Ben ondan daha
üstünüm. “Beni ateşden, onu çamurdan yarattın.” diyerek, Rabbine (CC) karşı
geldi. Ateşin alevini, latifliğini ve ışık yaydığını görünce, onu sudan ve
toprakdan üstün sandı. Halbuki üstünlük, kendini üstün görmekde değil, tevadu’
göstermekdedir.
Cennette toprak vardır ve misk gibi
kokacakdır. Cennette ateş yokdur. Ateş, Cehennemde azab vasıtasıdır. Ateş, harab
etmeğe, toprak, bina yapmağa yarar. Mahluklar toprak üstünde yaşamakdadır. Hazineler,
defineler toprakda bulunur.
Kabe topraktan yapılmışdır. Ateşin ışığı
gecelere son verir, gündüzü getirir ise de, topraktan çiçekler, meyveler hasıl
olmaktadır. Kainatın, varlıkların en üstünü olan Hz. Muhammed (SAV)
Efendimiz’in yeri toprakdır.
Hadis-i şeriflerde, “Allah-ü teala (CC) buyuruyor
ki, ‘kibriya, üstünlük ve azamet bana mahsusdur. Bu ikisinde bana ortak olanı
Cehenneme atarım, hiç acımam’.” ve “Kalbinde zerre kadar kibr olan Cennete
girmeyecekdir” buyurdukda, “Güzel elbise giymeği ve temiz nalın kullanmağı
seven kimse, böyle midir? denildi. Cevabında, “Allah-ü Teala (CC) cemildir. Cemal
sahiblerini sever” buyurdu.
Çirkin, iğrenç olmamak için, çirkinlikle
meşhur olmamak için yapılan temizliğe, güzelliğe, cemal sahibi olmak denir. İhtiyac eşyasını, hoş ve sevimli
görünecek şekilde kullanmak, cemal olur. Süslenmek, güzel görünerek, başkasına
üstünlük sağlamak için, bedeninde, elbisesinde, eşyasında yapılan
değişikliklere zinet denir. Bedenini, sıhhatini,şerefini, değerini korumak için
ihtiyac olunandan fazla şeylerdir.
Erkeklerin her yerde, kadınların ise,
yabancı erkeklerin yanında, zinet eşyası kullanmaları caiz değildir. Allah-ü teala’nın
(CC) her işi güzeldir. Ahlakı güzel olanları sever. Bu hadis-i şerif, kibr sahiblerinin,
diğer günah işliyenler gibi, azabsız hemen Cennete giremiyeceklerini
bildirmekdedir. Cennete girmeyenlerin gidecekleri yer Cehennemdir. Çünki, ahiretde
bu ikisinden başka gidecek yer yokdur.
Zerre kadar imanı olan, Cehennemde sonsuz
kalmayacak, Cennete gidecektir. Büyük günah işleyip de tevbe etmeyen, şefaate,
afva kavuşmayan mü’min, Cehennemde, günahlarının karşılığı olan azabları
çekdikden sonra, çıkarılacak, Cennete sokulacakdır. Cennete giren, Cennetten
hiç çıkmayacakdır.
Hadis-i şerifde, “Kibri ve hıyaneti ve kul
borcu olmayan mü’min, hesabsız Cennete girecekdir” ve “Kul hakkı, mü’minin
aybı, kusurudur” buyuruldu. Nafaka için ödünç almak ve malı olunca, hemen
ödemek lazımdır.
Yukardaki hadis-i şerifde, ihtiyac olmadan
alınan ve malı olunca ödenmeyen ve haram yollarla alınan borc ve zevcesine olan
mehr borcu ve din bilgisi öğretmek borcu bildirilmekdedir.
Yahudi alimlerinin büyüklerinden iken, Resulullah
(SAV) ile bir kerre konuşmakla, hak Peygamber (SAV) olduğunu anlayarak imana
gelen Abdullah bin Selam (RA), sırtında odun demeti taşıyordu. Bunu görenler: “O
kadar çok malın, paran var iken, niçin bu zahmeti çekiyorsun?”, dediklerinde, “Nefsimi
kibirden kurtarmak için” dedi.
Zenginin, hammal ücreti vermemek için, malını
kendi götürmesi, tezellüldür, aşağılıktır. Sünnete uymak ve nefsini kırmak için
götürmesi iyidir ve sevabtır.
Hadis-i şerifde, “Allah-ü teala (CC) kıyamet
günü, üç kimse ile konuşmıyacak, hepsine çok acı azab yapacaktır: Zina eden
ihtiyar, yalan söyleyen hükumet reisi ve kibirli olan fakir” buyuruldu.
Hz. Ömer (RA) Şama gelince, Ebu Ubeyde bin
Cerrah (RA), emrinde olanlarla birlikte karşıladı. Halife devesinden indi.
Yerine kölesini bindirdi. Çünki, kölesi ile nöbet ile biniyorlardı. O saat,
binme sırası köleye gelmişdi. Kendisi yuları tutdu, su kenarından geçerken
mestlerini çıkardı. Ayaklarını suya soktu. Şam ordusunun
kumandanı olan Ebu Ubeyde (RA): “Ya halife! Böyle ne yapıyorsun? Bütün Şamlılar,
bilhassa rumlar, müslümanların halifesini görmek için toplandılar. Sana
bakıyorlar. Bu yaptığını beğenmeyecekler.” deyince, “Ya Eba Ubeyde (RA)! Senin
bu sözün, burada toplananlar için çok zararlıdır. İşitenler insanın şerefini, vasıtaya
binerek gitmekte ve süslü elbise giymekte sanacaklar. Şerefin, müslüman olmakta
ve ibadet yapmakdta olduğunu anlamıyacaklar. Biz aşağı, bayağı insanlardık.
[Acem şahlarının elinde esir idik.] Allah-ü teala (CC) müslüman yapmakla
bizleri şereflendirdi. Allah-ü teala’nın (CC) verdiği bu izzetden, bu şerefden
başka şeref ararsak, Allah-ü teala (CC) bizi yine zelil eder. Herşeyden aşağı
eder.” buyurdu. “İzzet, islamdadır. İslamın ahkamına uyan, aziz olur. Bu ahkamı
beğenmeyip, izzeti, huzuru, saadeti başka şeylerde arayan zelil olur.” dedi.
İslamın emirlerinden biri tevadu’dur. Tevadu’ gösteren aziz olur. Yükselir.
Tekebbür eden zelil olur.
Bir hadis-i şerifde, “Kıyamet günü, dünyadaki
kibir sahibleri küçük karınca gibi zelil ve hakir olarak kabirden çıkarılacakdır.
Karınca gibi, fakat insan şeklinde olacaklardır. Herkes bunları hakir
göreceklerdir.
Cehennemin en derin ve azabı en şiddetli
olan Bolis çukuruna sokulacaklardır. Buraya girenler kurtulmaktan meyus
oldukları için Bolis denilmiştir. Ateş içinde gayb olacaklardır. Su
istediklerinde kendilerine Cehennemdekilerin irinleri verilecekdir” buyuruldu.
Medine valisi olan Ebu Hüreyre (RA), odun
demeti taşıyordu. Muhammed bin Ziyad (RA), bunu tanıyarak, yanındakilere, “yol
verin, emir geliyor” dedi. Gençler valinin böyle tevazu’una hayret ettiler.
Hadis-i şerifde: “Önceki ümmetlerde kibir
sahibi birisi, eteklerini yerde sürüyerek yürürdü. Gayreti ilahiyyeye
dokunarak, yer bunu yuttu” ve “Merkebe binmek, yün elbise giymek ve koyunun
sütünü sağmak, kibirsizlik alametidir” buyuruldu.
Kibrin başlıca yedi sebebi vardır: İlm, yani
din bilgileri, ibadet, neseb, cemal, kuvvet, mal, mevki. Bu sıfatlar cahillerde
bulununca kibre sebeb olurlar.
İlm kibre sebeb olduğu gibi, kibrin ilacı
da ilmdir. Kibre sebeb olan ilmin ilacı çok zordur. Çünki ilm, çok kıymetli bir
şeydir. Bunun için, ilm sahibi kendini üstün ve şerefli sanır. Böyle kimsenin
ilmine cehl demek daha doğru olur.
Hakiki ilm, insana aczini, kusurunu ve
Rabbinin (CC) büyüklüğünü, üstünlüğünü bildirir. Halıkına karşı korkusunu ve
mahluklara karşı tevadu’unu arttırır. Kul haklarına ehemmiyyet verir. Böyle
ilmi öğretmek ve öğrenmek farzdır. Buna “İlmi nafi’
” denir. İhlas ile ibadet
etmeğe sebeb olur. Kibre sebeb olan ilmin ilacı iki şeyi bilmekle olur.
Birincisi, ilmin kıymetli, şerefli olması, salih niyyete bağlıdır. Cehaletten
ve nefsinin hevasından kurtulmak için öğrenmek lazımdır.
İmam olmak, müfti olmak, din adamı
tanınmak için öğrenmemek lazımdır. İkincisi, ilmi ile amel etmek ve başkalarına
öğretmek ve bunları ihlas ile yapmak lazımdır. Amel ve ihlas ile olmayan ilm
zararlıdır.
Hadis-i şerifde: “Allah (CC) için olmayan
ilmin sahibi Cehennemde ateşler üzerine oturtulacakdır” buyuruldu. Mal, mevki
ve şöhret için ilm sahibi olmak böyledir. Dünyalık ele geçirmek için ilm
öğrenmek, yani dini dünyaya vesile etmek, altın kaşıkla necaset yimeğe benzer.
Dini dünya kazancına alet edenler, din hırsızlarıdır.
Hadis-i şerifde: “Din bilgilerini dünyalık
ele geçirmek için edinenler, Cennetin kokusunu duymayacaklardır” buyuruldu. Fen
bilgilerini dünya menfaati için öğrenmek caizdir. Hatta lazımdır.
Hadis-i şerifde, “Bu ümmetin alimleri iki
türlü olacakdır: Birincileri, ilmleri ile insanlara faideli olacakdır. Onlardan
bir karşılık beklemiyeceklerdir. Böyle olan insana denizdeki balıklar ve
yeryüzündeki hayvanlar ve havadaki kuşlar dua edeceklerdir. İlmi başkalarına faideli
olmayan, ilmini dünyalık ele geçirmek için kullananlara kıyametde Cehennem
ateşinden yular vurulacakdır” buyuruldu.
Yerde ve gökde bulunan mahlukların
hepsinin tesbih etdiklerini Kur’an-ı kerim haber veriyor. “Alimler,
Peygamberlerin varisleridir” hadisi şerifindeki alim, Resulullahın (SAV)
yolunda olan, O’nun (SAV) yoluna uyan din alimi demekdir. İslamiyyete uyan alim,
etrafına ziya saçan ışık kaynağı gibidir.
Kıyamet günü bir din adamı getirilip
Cehenneme atılır. Cehennemdeki tanıdıkları etrafına toplanıp, “Sen dünyada
Allah’ın (CC) emirlerini bildirirdin. Niçin bu azaba düştün?” derler. “Evet,
günahdır yapmayın derdim, kendim yapardım. Yapınız dediklerimi de yapmazdım.
Bunun için, cezasını çekiyorum.” der ve “Mi’rac gecesi göğe götürülürken
insanlar gördüm. Ateşten makaslarla dudaklarını kesiyorlar. Bunların kim
olduklarını Cebrail’e (AS) sordum.
Ümmetinin hatiblerinden, vaizlerinden, kendilerinin yapmadıklarını yapınız
diyenlerdir.” dedi ve “Cehennem zebanileri, günah işliyen hafızlara, puta
tapanlardan daha önce azab yapacaklardır. Çünki bilerek yapılan günah,
bilmiyerek yapılandan daha kötüdür.” Hadis-i şerifleri meşhurdur.
Ashab-ı Kiram (RA) çok alim oldukları için
küçük günahlardan da, büyük günahlar gibi korkarlardı. Buradaki hafızlar, Tevrat
hafızları olsa gerektir. Çünki günah işleyen müslümanlara kafirlerden daha
şiddetli azab yapılmayacakdır. Yahud, bu ümmetten olup da günahlardan, haramlardan
sakınmağa ehemmiyyet vermeyip, kafir olan hafızlardır.
Hadis-i şerifde: “Alimler devlet
adamlarına karışmadıkca ve dünyalık toplamak peşinde olmadıkca, Peygamberlerin
emirleridir. Dünyalık toplamağa başlayınca ve hükumet adamlarının arasına karışınca,
bu emanete hıyanet etmiş olurlar.” buyuruldu. Emanetcinin kendisine bırakılan malları
muhafaza etmekde emin olması lazım geldiği gibi, din aliminin de, islam
bilgilerini bozulmakdan muhafaza etmekde emin olması lazımdır.
Resulullah (SAV) Kabeyi tavaf ediyorken, “Hangi
insan daha kötüdür?” diye soruldu. “Kötü olanı sorma! İyi olanları sor. Alimlerin
kötüsü, insanların en kötüsüdür.” buyurdu. Çünki alimler, bilerek günah
işlemekdedir.
Hz. Isa (AS): “Kötü alimler, su yolunu
kapayan kaya gibidir. Su, kayadan sızıp geçemez. Akmasına da mani’ olur” dedi.
Kötü din adamı, kanalizasyona benzer. Görünüşde, sağlam, sanat eseridir. İçi
ise, pislik doludur.
Hadis-i şerifde: “Kıyamet günü azabların
en şiddetlisi, ilmi kendisine faideli olmıyan din adamınadır.” buyuruldu. Bunun
için, münafıklar, yani müslüman görünen kafirler, Cehennemin dibine
gideceklerdir. Çünki, bunlar işittikleri, bildikleri halde, inad ederek, kafir
olmuşlardır. İlm sahibi, yani din bilgilerini öğrenen kimse, ya sonsuz saadete
kavuşur, yahud nihayetsiz felakete düçar olur.
Hadis-i şerifde: “Cehennemde azab
çekenlerden bazıları, kötü kokular yayar. Bu koku diğerlerine ateşden daha
fazla azab verir. ‘Sen ne günah işledin ki, böyle pis koku çıkarıyorsun?’
denildikde, “Ben din adamı idim. Bildiklerimi yapmazdım.’ der” buyuruldu.
Ebudderda (RA) diyor ki: “İlmi ile amil olmıyan din
adamına alim denilmez.” İblis, bütün dinleri biliyordu. Fakat ilmi ile amel
etmedi. Çölde kalan kimsenin yanında on aded kılınç ve çeşidli silahlar
bulunsa, bunları kullanmasını iyi bilse ve çok cesur olsa, kendisine hücum eden
arslana karşı kullanmadıkca, bu silahların faidesi olur mu? Elbette olmaz.
Bunun gibi, din bilgilerinden yüzbin mes’ele
öğrense, bunları kullanmadıkca, faidelerini görmez. Hasta olan kimse de,
derdinin en faideli ilacı bulunsa, kullanmadıkca, faidesini görmez.
“Ahir zamanda ibadet edenlerin çoğu din cahili
olacakdır. Din adamlarının çoğu da fasık olacakdır.” Hadis-i şerifinde
bildirilen fasık din adamları, dünyalık ele geçirmek için, hükumet adamları
arasına karışacaklardır.
Süfyanı Sevri (RA) diyor ki: “Cehennemde ateşten bir vadi
vardır. Bu vadide, hükumet adamları arasına karışan riyakar hafızlar azab
göreceklerdir.”
Yine Süfyan (RA) diyor ki: “İlmde o kadar
ilerledim ki, bir ayeti kerimeye otuzüç türlü mana veriyordum. Sultanın ziyafetine
gitdim. Yediğim lokmaların tesiri ile bildiklerimin hepsini unuttum.”
Muhammed bin Seleme (RA) diyor ki: “Dünya
menfaati için hükumet adamlarının kapısında bekliyen bir hafızın hali, pislik
üzerine konmuş olan sineğin halinden daha kötüdür.”
“Allahü tealanın (CC)
ihsan etdiği ilmi,
insanlara öğretmiyen kimseye, kıyamet günü ateşten yular bağlanacakdır” hadis-i
şerifi, yukarıda bildirilmişdi. İlmi, ehlinden saklayan din adamları böyle
olacakdır. Nisa suresinin, “Mallarınızı sefihlere vermeyiniz!” mealindeki
beşinci ayeti kerimesi, alçaklara, münafıklara ilm öğretmeyi men etmekdedir.
“İslamiyyet her tarafa yayılacakdır. Hatta,
islam tacirleri, ticaret için büyük denizlerde serbest yolculuk yapacaklar ve gazilerin
atları başka memleketlere yayılacaklardır. Sonra, hafızlar türeyecek, ‘Benden
daha iyi okuyan var mı? Benden daha çok bilen var mı?’ Diyeceklerdir.
Cehennemin odunları bunlardır’. Hadis-i şerifinden anlaşılıyor ki, riya ile
okumaları ve tekebbür etmeleri kendilerini Cehenneme sürükleyecekdir.
Hadis-i şerifde: “Alim olduğunu söyliyen
kimse, cahildir.” buyuruldu. Her sorulana cevab veren, her gördüğünden mana
çıkaran ve her yerde bilgi satan kimse, cahilliğini ortaya koyar. “Bilmiyorum,
öğrenip de söylerim.” diyen kimsenin, derin alim olduğu anlaşılır. Resulullah’a
(SAV): “En kıymetli yer neresidir?” denildikde, “Bilmiyorum, Rabbim (CC)
bildirirse söylerim.” demiştir. Bunu Cebrail aleyhisselama sormuş, ondan da,
aynı cevabı almıştır. O da (AS),Allahü- teala’ya (CC) sormuş, “Mescidlerdir”
cevabını almıştır.
A’raf suresinin “Afv et ve ma’rufu emr et”
mealindeki yüzdoksansekizinci ayeti kerimesi gelince, Cebrail’den (AS) bunu
açıklamasını istemiş, O da (AS), “Rabbimden (CC) öğreneyim” diyerek gitmişdir.
Tekrar geldiğinde, “Allah-ü teala, ‘Senden uzaklaşana yaklaş! Senden esirgeyene
ihsan et! Sana zulm edenleri afv et!’ emrini verdi.” dedi.
Şa’bi (RA), kendisine sorulanlardan birine “bilmiyorum!”
deyince, “Sen Irak memleketinin müftüsüsün. Bilmiyorum demek, sana yakışır mı?”
dediklerinde, “Meleklerin üstünleri ‘bilmiyoruz’ dediler. Benim söylememden ne
çıkar” , buyurdu.
İmam-ı Ebu Yusuf (RA), bir suale “bilmiyorum”
deyince, “Hem Beytülmaldan maaş alıyorsun, hem de cevab vermiyorsun.” dediler. “Beytülmaldan,
bildiklerim kadar ücret alıyorum. Bilmediklerim için alsaydım, Beytülmalda
bulunanların hepsi yetişmezdi.” dedi.
Nefsine uymayan cahil ile arkadaşlık
etmek, nefsinin esiri olan din adamı ile arkadaşlık etmekden iyidir. Din adamı
olduğu için tekebbür etmek, cahil olmanın alametidir. Çünki, ilm, tevadu’a
sebeb olur, kibrden men eder.
Tekebbür etmek haramdır. Tekebbür, Allah-ü
teala’nın (CC) bir sıfatıdır. Kibr ve Kibriya sıfatı, O’na (CC) mahsusdur.
İnsan, nefsini ne kadar aşağılarsa, Allah-ü teala (CC) indinde kıymeti o kadar
yükselir. Kendine kıymet verenin, Allah-ü teala (CC) katında kıymeti olmaz.
Kibrin zararını bilmeyen kimse için alim
demek, yalan olur. İnsanın ilmi artdıkca, Allah-ü teala’dan (CC) korkması
artar. Günah işlemeğe cesaret edemez. Bunun için, Peygamberler (AS), tevadu’ sahibi idiler. Allah-ü teala’dan
(CC) çok korkarlardı.
Kendilerinde kibr ve ucb gibi kötü huylar
hiç yokdu. Küçüklere, fasıklara ve facirlere karşı da kibirli olmamalıdır.
Yalnız, tekebbür sahibine karşı tekebbür etmek lazımdır. Bir alim, cahili
görünce, bu, bilmediği için günah işliyor. Ben ise, bilerek işliyorum,
demelidir. Bir alimi görünce, “bu benden daha çok biliyor ve ilminin hakkını
veriyor. İhlas ile amel yapıyor.Ben böyle değilim,” demelidir. Kendinden daha
yaşlı bir kimseyi görünce, “bu benden daha çok ibadet etdi,” demelidir.
Gençleri görünce, “bunların günahı az, benim günahlarım çok” demelidir. Kendi
yaşındakileri görünce, “günahlarımı biliyorum, onun ne yapdığını bilmiyorum.
Bilinen kötülükleri tahkir etmek lazımdır”, demelidir.
Bir bid’at sahibini veya kafiri görünce,
insanın hali son nefeste belli olur. Acaba benim halim ne olacak, demeli,
bunlara da tekebbür etmemelidir. Fakat, bunları sevmemelidir. Hele, küfrü, bid’ati
yaymağa uğraşan “Dinde Reformcular”, Resulullah’ın (SAV) sünnetine
düşmandırlar. Sünnetin nurlarını söndürmeğe ve bid’ati, dalaleti yaymağa ve Ehl-i
sünnet alimlerini (RA) kötülemeğe ve ayeti
kerimelere ve hadis-i şeriflere yanlış manalar vererek, islamiyyeti içerden
yıkmağa çalışmakdadırlar.
Bu yıkıcıları, bölücüleri de sevmemelidir.
Fakat, insanın kendi günahlarını unutmaması ve ezelde kendi hakkında nasıl takdir
olunduğunu ve son nefesinin nasıl olacağını düşünmesi lazımdır. Ahirette kimin
kimden üstün olacağı, dünyada kesin olarak bilinemez. Çok din adamı, kafir
olarak can vermiştir. Çok kafirlere de iman ile can vermek nasib olmuştur.
Şimdi, kafire Cehennemlik, kendine
Cennetlik diyen kimse, gaybı bildiğini iddia etmiş olur. Bu ise, küfrdür.
Çünki, Cennetlik ve Cehennemlik olmak son nefeste belli olur. Son nefesin nasıl
olacağını söylemek, gaybı bilmek olur. Onun için, kimseye tekebbür etmek caiz
değildir.
“Kafire ve bid’at sahibine nehyi münker
yapmak, nasihat vermek lazımdır. Kendini bunlardan aşağı gören kimse, onlara
nasıl nasihat verebilir? Bundan başka, adeti ilahiyye şöyledir ki, insan nasıl
yaşadı ise, öyle can verir. Bunun aksi olmuş ise de, nadirdir. Hem de, “Allah-ü
teala (CC), mü’minleri meth etmekde, imansızlardan üstün olduklarını
bildirmekdedir” denirse, buna (cevab) olarak deriz ki, “onları sevmemek lazım
olması, Allah-ü teala (CC) ‘Sevmeyiniz!’
dediği içindir.
Onlardan daha üstün olduğumuz için
değildir. Sultan, küçük oğlunu, hizmetçisi ile bir yere gönderirken, çocuk kabahat
yaparsa, darılmasını, hatta dövmesini emr eder. Bu da, çocuk kabahat yapınca,
onu döver. Fakat döverken, kendisinin çocukdan daha kıymetli olmadığını bilmektedir.
Ona tekebbür edemez. Mü’minin kafiri sevmemesi, buna benzemektedir. Allah-ü teala
(CC) müminlerin, kendilerinin değil, imanlarının üstün olduğunu bildirdi. İman
kimde bulunursa, o üstün olur. Sonsuz üstünlük, son nefeste belli olur.
İbadetin kıymetli olması da, şartlara
bağlıdır. Müslüman, (malayani) ile, yani faidesiz şeyler ile vakit geçirmez.
Hz. Ebu Bekr (RA) buyurdu ki, biz, bir harama düşmek korkusundan dolayı, yetmiş helali
işlemekden sakınırdık.
Bunun için, kimse ibadetine
güvenmemelidir. Çok ibadet yapdığı için tekebbür etmemelidir. İbadetin kabul
olması için, niyyetin halis olması, ya’ni yalnız Allah-ü teala’nın (CC) rızası
için yapılması lazımdır.
Bu ihlası elde etmek kolay değildir. Nefsi
temizlemek takva ile olur. Takva, haramlardan sakınmak demekdir. Nefsi
temizlenmeyen kimsenin ibadetlerini ihlas ile yapması çok güçdür.
Babaları ile, dedeleri ile övünmek ve
tekebbür etmek, cahillik ve ahmaklıkdır. Kabil, Adem (AS)’ın oğlu idi. Ken’an,
(Nuh aleyhisselamın üç oğlundan biridir. Diğer ismi Yamdır. Kardeşi Yafes din alimi
idi. Bu ise küfrden kurtulamadı.) Babasının Peygamber olması, bunu küfrden
kurtarmadı. İnsanın övündüğü dedeleri, bir avuç toprak oldu. Toprak ile övünmek
akla uygun olur mu? Onların salih olmaları ile övünmemeli. Onlar gibi salih
olmağa, onların yolunda bulunmağa çalışmalıdır.
Kadınların çoğu, güzellikleri ile tekebbür
eder. Halbuki güzellik, insanda kalıcı değildir, çabuk gider. İnsana mülk
olmaz. Ariyyet olan şeyle tekebbür etmek, ahmaklıkdır. Zahirin güzelliği,
kalbin güzelliği ile, ya’ni iyi huyla birlikde olunca kıymetlidir. Kalbin
temizliği de, Resulullah’ın (SAV) sünnetine uymakla belli olur.
İnsanın kalbine, ruhuna, ahlakına kıymet
verilmezse, insanın hayvandan farkı olmaz. Hatta hayvanlardan aşağı olur.
Pislikle dolu, bozulan, parçalanan bir makina olur. Her zaman beslenmesi,
temizlenmesi, ta’mir edilmesi lazım gelen harab bir makinaya benzer. Böyle
kimseye tekebbür etmek yakışır mı? Bunun ancak tevadu’ göstermesi lazım olur.
Genç ve kuvvetli olmakla tekebbür etmek
de, cahillikdir. Hayvanların mekanik ve his organlarındaki
kuvvetleri,insanlardan kat kat fazladır. Hayvanların insanlara tekebbür etmesi
lazım olur.
Hep kuvvetli kalacağını, hastalığa,
tehlikeye, kazaya yakalanmıyacağını kim iddia edebilir? Gençliğinden,gücünden,
kuvvetinden, hatta hareketinden, solumasından ayrılmayan kimse görülmüş müdür?
Böyle geçici olan, devamı çok kısa olan ve hayvanlarla ortaklaşa bulunan
şeylerle tekebbür etmek akla uygun olur mu?
Mal ile, evlad ile, mevki ile ve rütbe ile
tekebbür etmek, insana hiç yakışmaz. Çünki bunlar, kendinde bulunan üstünlükler
değildir. Gelip geçen, kendinde kalmıyan, insandan çabuk ayrılan şeylerdir.
Bunlar ahlaksızlarda, kötü kimselerde de bulunur.
Hem de onlarda daha çokdur. Bunlar üstün
olsalardı, bunlara kavuşmayanların ve kavuşup da ayrılanların, çok aşağı
kimseler olmaları lazım gelirdi. Mal, şeref vesilesi olsaydı, hırsızların, az
zamanda bile olsa, şerefli kimseler olmaları lazım gelirdi. Tevadu’
gösterilmesi lazım olan kimseye tevadu’ edemez. Onun haklı sözlerini, nasihatlerini
kabul etmez. Herkese karşı ondan daha üstün olduğunu göstermek ister. Ona
eziyyet verirse, özür dilemez.
Hased de, tekebbüre sebeb olur. Onda
bulunan nimetlerin ondan ayrılarak kendisine gelmesini ister. Onun haklı olan
sözlerini ve nasihatlerini red eder. Ondan birşey sorup öğrenmek istemez.
Kendinden yüksek olduğunu bildiği halde, ona tekebbür eder.
Riya da, tekebbür etmeğe sebeb olmakdadır.
Riya ile, gösteriş yaparak, tanımadığı kimseye, başkalarının yanında tekebbür
eder. Yalnız oldukları zaman etmez. Böyle kimselerin tekebbüründen kurtulmak
için, alimlerin vekar sahibi olmaları, şereflerine uygun elbise giymeleri lazımdır.
Bunun için, İmam-ı A’zam Ebu Hanife (RA), “Sarığınız
büyük olsun ve cübbenizin kol ağzı geniş olsun.” buyururdu. İnsanlara vaaz ve
nasihat edecek kimselerin yeni, temiz elbise giyerek kendilerine cemal
vermeleri ibadet olur. Hürmet edilmezlerse, sözleri dinlenmez. Çünki, cahiller,
insanın zahirine bakar. İlminden, ahlakından anlamazlar.
Çok kimse, kibrli olduğunun farkında
değildir. Bunun için, kibrin alametlerini bilmek lazımdır. İçeri girince,
herkesin kendi için ayağa kalkmalarını sever. Kendisine hürmet edildiğini
anlıyarak, onlara nasihat vermek istiyen alimin, kendisi için ayağa
kalkıldığını arzu etmesi kibr olmaz. Kendi oturup, başkalarının kendine karşı
ayakda durmalarını istemek, tekebbürdür.
Ebu Süleyman Darani (RA) diyor ki, “Bütün
insanlar, beni olduğumdan daha aşağılamak, hakaret etmek isteseler, bunu
yapamazlar. Çünki, herkesin, hakaret derecelerinin en aşağısı olarak
düşünebileceklerinden daha aşağı olduğumu biliyorum.” İnsan, kendini herkesden,
hatta İblisden, Firavundan daha aşağı düşünebilir mi? Çünki, bu ikisi [ve
Stalin, Mao ve çömezleri gibi islam ve insanlık düşmanı olan zalimler] kafirlerin
en kötüleridir.
İlahlık davası eden, dilediğini yapmaları
için milyonlarca insanı öldüren ve işkence altında inletenlerin, kafirlerin en
aşağısı oldukları muhakkakdır. Allah-ü teala (CC), bunlara gadab etmiş, küfrün
en kötüsüne düşürmüşdür. Bana ise, merhamet etmiş, iman ve hidayet ihsan
etmişdir. Dileseydi, bunun aksini yapardı.
Elhamdülillah, yapmadı. Bununla beraber, bu yaşa gelinceye kadar, çok günah
işledim. Kimsenin yapmadığı kötülükleri yapdım. Son nefesimin nasıl olacağını
da bilmiyorum, diyerek tevadu’ yapması lazım geldiğini, kendi kendine
anlatmalıdır.
Kur’an-ı Kerim’de kibir ve kibirlenip
böbürlenenler ile ilgili Allah-ü Teala (CC) Hz.leri bizlere şu Ayet-i
Kerimelerde şöyle bildiriyor:
“Allah’a (CC) ibadet edin ve O’na (CC)
hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın
komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlar
(köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın; Allah (CC) kendini
beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.”
“Ne Mesîh (AS) ve ne de Allah’a (CC) yakın
melekler, Allah’ın (CC) kulu olmaktan geri dururlar. O’na (CC) kulluktan geri
durup büyüklenen kimselerin hepsini (Allah cc.) yakında huzuruna
toplayacaktır.”
“İman edip iyi işler yapanlara (Allah cc.)
ecirlerini tam olarak verecek ve onlara lütfundan daha fazlasını da ihsan
edecektir. Kulluğundan yüz çeviren ve kibirlenenlere gelince onlara acı bir
şekilde azap edecektir. Onlar, kendileri için Allah’tan (CC) başka ne bir dost
ve ne de bir yardımcı bulurlar. (Kendilerini Allah'ın cc. azabından kurtaracak
bir kimse bulamazlar.)”
“Hiç şüphesiz Allah (CC), onların
gizleyeceklerini de açıklayacaklarını da bilir. O (CC), büyüklük taslayanları
asla sevmez.”
“O halde, içinde ebedî kalacağınız
cehennemin kapılarından girin! Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür!”
“Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü
sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir ne de dağlarla ululuk yarışına
girebilirsin.”
“Bizim âyetlerimize ancak o kimseler
inanırlar ki, bunlarla kendilerine öğüt verildiğinde, büyüklük taslamadan
secdeye kapanırlar ve Rablerini (CC) hamd ile tesbih ederler.”
“Kıyamet gününde Allah (CC) hakkında yalan
söyleyenlerin yüzlerinin kapkara olduğunu görürsün. Kibirlenenlerin kalacağı
yer cehennemde değil midir?”
“Onlara: ‘İçinde ebedî kalacağınız
cehennemin kapılarından girin; kibirlenenlerin yeri ne kötü!’ denilir.”
“Kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadığı
halde Allah'ın (CC) âyetleri hakkında mücadele edenler gerek Allah (CC)
yanında, gerekse iman edenler yanında büyük bir nefretle karşılanır. Allah
(CC), büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler.”
“İçinde ebedî kalmak üzere cehennemin
kapılarından girin! Kibirlenenlerin dönüp gidecekleri yer ne çirkindir!”
HADİS-İ
ŞERİF’LERDE BUYRULDU Kİ:
“Allah-ü teala (CC), tevadu’ üzere olmağı
bana emr eyledi. Hiçbiriniz, hiçbir kimseye tekebbür etmeyiniz!” Zimmi denilen
gayrı müslim vatandaşlara ve izin ile [pasaport ile] gelmiş olan yabancı tüccarlara,
ecnebi iş adamlarına ve turistlere de, tekebbür etmemek lazım olduğu,bu hadisi
şerifden anlaşılmakdadır. Her insana tevadu’ yapmak lazım olunca, onlara hıyanet
yapmak, incitmek hiç caiz değildir.
İnsanlara islamiyyeti tanıtarak,
kendiliklerinden seve seve müsliman olmalarına çalışmak demekdir. Peygamberimiz
(SAV) ve Ashab-ı Kiram (RA) ve hakiki müslüman olan islam devletleri, mesela
Osmanlılar, hep böyle cihad etdiler. Güçsüz, savunmasız insanlara
saldırmadılar.
İslamın iç ve dış düşmanlarının yıkıcı,
aldatıcı propagandalarına karşı Ehl-i sünnet alimlerinin, hakiki müslümanlığı
yani Hz. Muhammed (SAV) Efendimiz’in ve Ashab-ı Kiram’ın (RA) yolunu, neşr vasıtaları
ile bütün dünyaya yaymaları, günümüzün en kıymetli cihadıdır.
Hadis-i şerifde, “Nimete kavuşmuş
olanlardan, tevadu’ gösterenlere ve kendilerini kusurlu bilenlere ve helaldan
kazanıp, hayırlı yerde sarf edenlere ve fıkıh bilgileri ile hikmeti ya’ni
tesavvufu birleşdirenlere ve helala harama dikkat edenlere ve fakirlere merhamet
edenlere ve işlerini Allah (CC) rızası için yapanlara ve huyu güzel olanlara ve
kimseye kötülük yapmayanlara ve ilmi ile amel edenlere ve malının fazlasını
dağıtıp, lafının fazlasını saklayanlara müjdeler olsun” buyuruldu.
Alay etmek için ve münafıklık yaparak, riya
yaparak, mala, mevkiye kavuşmak için yahud korkduğu için yapılan tevadu’ da,
kötü huydur. Bu kötü huydan kurtulmak için, buna sebeb olan kötülüklerden
kurtulmak lazımdır. Böyle kötü sebeblerden kurtulan kimsenin tevadu’u, güzel
huy olur.
Hz. Resul (SAV) Efendimiz şöyle
buyurmuşlardır: “Cehennemlikleri size haber vereyim mi? Onlar katı yürekli,
malını hayırdan esirgeyen kibirli kimselerdir.”
“Çalım satarak elbisesini sürükleyen
kimseye, Allah-ü Teala kıyamet gününde rahmet nazariyle bakmaz.”
Hz. Peygamber (SAV) şu hadisiyle bunlara
işaret etmiştir: “İnsanoğlundan her biri hatalıdır ve hatalıların iyileri tevbe
edenlerdir.”
Hz. Resul (SAV) Efendimiz: “Kalbinde zerre
kadar kibir bulunan kimse Cennete giremez.” buyurdu. Ashab’tan Mali b. Minare
(RA): “Ey Allah'ın (CC) Resulü (SAV)! İnsan elbisesinin ve ayakkabısının güzel
olmasını sever.” dedi. Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz: “Allah (CC) güzeldir,
güzelliği sever. Kibir ise hakkı kabul etmemek ve insanları hor görmektir.”
buyurarak temiz giyinmenin, üst baş, kılık ve kıyafet düzgünlüğüne özen
göstermenin kibirle bir ilgisi bulunmadığını bildirmiştir.
Büyüklük Allah’a (CC) mahsustur. Kula
yaraşan tevazu, alçak gönüllülüktür. Allah'a (CC) has bir sıfata kulun talip
olması doğru değildir. Nitekim Peygamberimiz (SAV) Efendimiz: yücelik ve
ululuğun Allah’ın (CC) şanına layık sıfatlar olduğunu, bu sıfatlardan bir
tanesinde Allah'a (CC9 ortak olmak isteyenleri Allah’ın azab edeceğini
bildirmiştir.
Hz. Resul (SAV) Efendimiz yine buyurmuşlardır
ki: “Kibirden sakınınız. Çünkü, İblisi, Adem’e (AS) secde etmemeye kibir
sevketmiştir.Hırstan da sakınınız. Çünkü memnu (yasak) ağaçtan yemeye Adem’i (AS)
hırs sevketmiştir.”
“Kibirden (büyüklenmekten) kaçınınız. Zira
mütekebbir (kibirlenen) kul kendini büyük görmede israr ederse nihayet Allah-ü
Teala (CC) Hz.leri, meleklerine ‘Bu kulumu zalimler (defterine) yazınız’
buyurur.”
“Kendini büyük gören ve yürüyüşünde
kibirlilik gösteren kimse, Hz. Allah (CC) ona kızgın olduğu halde (ölüm
neticesinde), Allah’a (CC) lerine kavuşur.”
İbni Mesud (RA) anlatıyor: “Resûlullah (SAV)
buyurdu: ‘Kalbinde zerre miktar kibir bulunan kimse asla cennete girmeyecektir!’
buyurmuştu. Bir adam: ‘Kişi elbisesinin güzel olmasını, ayakkabısının güzel
olmasını sever!’ dedi. Aleyhissalâtu vesselam da: ‘Allah-ü Teala (CC) Hz.leri
güzeldir, güzelliği sever! Kibir ise hakkın ibtali, insanların tahkiridir.’
buyurdular.” Bir diğer rivayette: “Kalbinde hardal tanesi kadar iman bulunan
bir kimse cehenneme girmez. Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunan kimse de
cennete girmez.”
Hz. Ebu Hureyre (RA) anlatıyor: “Resulullah
(SAV) buyurdular ki: ‘İnsanlar, ya cehennem kömüründen başka bir şey olmayan
ölmüş ecdadlarıyla övünmekten vazgeçerler, yahut da Allah (CC) katında,
burnuyla pislik yuvarlayan mayıs böceğinden daha adi bir derekeye düşerler.
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri sizlerden cahiliye kibrini temizledi. Artık o,
muttaki bir mü’min yahut bedbaht bir facirdir. İnsanların hepsi Hz. Adem’in (AS)
evlatlarıdır. Adem ise topraktan yaratılmıştır’.”
İbnu Ömer (RA) anlatıyor: “Hz. Resul (SAV)
buyurdular ki: ‘Allah (CC), Kıyamet günü, büyüklenerek elbisesini sürüyenin
yüzüne bakmayacaktır’.”
Bir diğer rivayette: “Elbisesini çalımla
sürüyene bakmayacaktır.” denmiştir.
İbni Mesud (RA) anlatıyor: “ResUlullah (SAV)
buyurdu: “Kim namazda izarını (gömleğini) çalımla yere değecek kadar uzatırsa,
Allah (CC) onun ne günahını affeder, ne de onu kötü amellere karşı korur’.”
Hz. Ebu Hureyre (RA) anlatıyor: “Resulullah
(SAV) buyurdular ki: ‘Bir adam, nefsinin hoşuna giden bir takım elbise içinde
saçları da yapılmış olarak giderken yürüme sırasında kibre düşmüştü ki, birden
yere battı. Kıyamet kopuncaya kadar orada zorlukla batmaya devam edecek’.”
Cabir İbni Atik (RA) anlatıyor: “Resulullah
(SAV) buyurdular ki: ‘Kıskançlıktan bir nevi var ki Allah (CC) sever; bir kısmı
da var ki Allah (CC) onu sevmez. Allah’ın (CC) sevdiği kıskançlık, kişinin
(mehariminden haram kılınmış bir fiil görmesi ile) şüphe halinde duyduğu
kıskançlıktır. Allah’ın (CC) sevmediği kıskançlık, şüphe olmadan kıskançlık
duymasıdır.
Aynı şekilde bir kısım gurur vardır ki
Allah (CC) hoşlanmaz, bir kısmı da var, Allah (CC) hoşlanır. Allah-ü Teala’nın
(CC) sevdiği gurur, kişinin savaş sırasında ve sadaka verme esnasında nefsine
güvenerek duyduğu gururdur. Allah’ın buğzedip sevmediği gurur ise, taşkınlık ve
övünme sırasında duyduğu gururdur’.”
Hz. Resul (SAV) Efendimiz şöyle buyurdular: “Her
kim duyulsun diye bir iş işlerse, Allah (CC) onun kıymetsizliğini duyurur. Her
kim gösteriş olsun diye bir iş yaparsa, Allah (CC) da onun gösteriş yapmasını
ve değersizliğini ortaya çıkarır.”
“Şüphesiz riya şirktir.”
www.GAVSUALAZAM.de
|