KALPLE DEDİ KODU ETMEK

Dil ile gıybet etmek haram olduğu gibi, kalp ile gıybet etmek de haramdır.

Zira bir kimsenin ayıbını baskasına söylemek caiz olmadığı gibi, kendi kendine söylemek de caiz değildir.

Kalp ile gıybet etmek, gözü kötü bir şey görmeden, kulağı ile duymadan bir kimseye su-i zanda bulunmaktır.


Resulullah (SAV) buyurdular ki: “Hak Teala (CC) müslümanın üç şeyini haram kılmıştır: Malını kanını ve ona su-i zanda bulunmayı.”

 

Yakinen bilmediğin veya adaletli kimselerden duymadığın her şey, şeytanın kalbine attığı bir vesvesedir. Yani  hiçbir zaman fasıkın sözüne inanmayınız, güvenmeyiniz. Şeytan gibi ona itimad yoktur..

 

Haram, kendi kalbinde o vesveseye karar vermendir. Ama eyer kasıt olmadan, gayr-i ihtiyari kalbine gelirse, halbuki sen onu kerih görüyorsun, onun zararı olmaz

 

Resulullah (SAV) buyurdular ki: “Mü’min su-i zandan boş olmaz. Fakat, ancak kalbinde onu gerçek görmeyip iyiye yorumladığı zaman kurtulabilir.”

 

Hakikat olarak kabul etmenin alameti, o kimsenin, kalbine ağır gelmesi ve ona karşı olan hürmet ve edebte kusurlu davranmaya başlamandır. Ama eğer kalbinde, dilinde ve bütün işlerinde eski adetin üzere olursan, o vesveseyi hakikat olarak görmediğine alamettir. Fakat adil bir kimseden işitirse, durmalı; Adil de yalancı bilmemelidir. Zira fasıka, su-i zanda bulunmak caiz olmadığı gibi, adaletli kimseye su-i zanda bulunmak hiç caiz değildir, o kimsenin halini daha önde de bilmiyordum, şimdi de bilmiyorum demelidir. Eğer aralarında çekememezlik ve düşmanlık olduğunu bilirse (arada) durmak daha iyidir. Eğer o kimseyi Adil bilirsen, ona daha çok meyletmelidir.

 

Kalbinde bir kimse hakkında su-i zan hasıl olan kimsenin, ona yakınlık göstermesi, ondan nefret etmesinden daha iyidir. Zira bununla şeytanı daha çok kızdırmış olur, hem de su-i zannı da azalır. Yakinen bildiğin zaman da, onu gıybet etmemelisin; yalnız yerde ona nasihat etmelisin. Ve nasihati sert yapmamalısın Belki nasihat yaparken üzüntünü izhar etmelisin. Zira böylece hem bir müslüman için üzülmüş olursun, hem de nasihati yerine getirip her ikisinin de sevabını kazanmış olursun.[1]

 

Gıybet, kalbi bir hastalıktır. Bil ki, gıybet düşkünlüğü insanın kalbinde bir hastalıktır ve onu tedavi etmek farzdır. Onun ilacı iki çeşittir:

 

Birincisi: İlmi ilaçtır. İlmi ilaç da iki kısımdır: BİRİ; Gıybet hakkında söylenen hadisleri, sözleri düşünüp her yaptığı gıybet karşılığında amel defterinden bir sevab alıp gıybet ettiği kimsenin defterine geçirtiklerini bilmektir. Bu kıyamet günü müflis kalıncaya kadar devam eder. Resulullah (SAV) buyurdular ki: “Gıybet, insanın hasenatını (iyi amellerini), ateş, kuru odunu yaktığı gibi yakar.” Belki günahından fazla bir sevabın var, o da gıybetle yok olur ve kötülüklerin kefesi ağır gelip bu yüzden cehenneme girersin. DİĞERİ; Kendi aybını düşünmek ve o kimsenin de kendisi gibi mazur olduğunu kabul etmektir.

 

Eğer kendi nefsinde hiç ayıb görmüyorsa, kişinin kendi aybını bilmemesinin en büyük ayıb olduğunu bilmelidir. Bilhassa murdar etini yemekten büyük ayıb olmaz. O halde kendini ayıbsız iken ayıblı etmemeli ve Hak Teala (CC) Hz.leri’nin şükrü ile meşgul olmalıdır. Eğer gıybet ettiği kimseye kusur isnat ediyorsan, hiçbir kulun hareketi kusursuz değildir.

 

Küçük günahlar işlemek sebebiyle de olsa kendini şeriata uyduramıyorsan, başkasına niçin şaşarsın? Eğer onun azasına,endamına karışıyorsan, o aybı onda Cenab-ı Allah (CC) Hz.leri yaratmıştır. Onun, o işte ne tesiri vardır ki, onu suçluyorsun.

 

İkincisi: Gıybetten kurtulmanın ilacıdır. Bu da kendisini gıybete sevkeden sebeblere dikkat etmektir. Onlar da yalnız sekiz sebebtir:

 

1. sebep: Ondan huzursuz olmak, kızmak ve öfkelenmektir. Bu hal karşısında, bir kimseye kızarak cehennem ateşine girmenin çok ahmaklık olduğunu bilmelidir. Zira hakikatta bunu kendi nefsinle yapmış olursun.

 

Resulullah (SAV) buyurdular ki: “Öfkesini yenip kızgınlık halinde sabreden kimseyi Hak Teala (CC) Hz.leri kıyamet gününde büyük kalabalık içinden çağırır ve buyurur ki, cennetten ve hurilerden istediğini seç.”

 

2. sebep: Başkalarının kabul ve rızasını kazanmak ister. Bunun ilacı da, şöyle düşünmektir: Halkın rızasını kazanmak için Hakkın gazabını kazanmak çok büyük ahmaklıktır. Belki Allah’ın (CC) rızasını kazanmak için insanları kızdırmamalıdır. O halde bunun gibi işlerde onlara uymamalı, belki onların bu işini red etmelidir.

 

3. sebep: Kendisine bir suç isnat ettiklerinde, kendini kurtarmak için, o suçu başkasına atar. Şöyle bilmelidir ki, Allah’ın (CC) gazabı yakinen hasıl olur. Bununla beraber o suçtan kurtulması da şübhelidir. O halde suçu kendinden uzaklaştırıp başkasına atmamalıdır. Bazı kimseler, “eğer ben haram yiyorsam, filan adam da haram yiyor.” der. Bu ahmaklıktır. Zira bir kimse cehennem ateşine girerse, sen de onun arkasından girer misin? Birisi kendisini cehenneme götürecek bir iş yaparsa sen de yapar mısın?

 

4. sebep: Bazı kimseler, kendini övmek ister. Bunu da başkasını kötülemeden yapamaz. Böylece başkasını kötülemekle kendi üstünlüğünü ortaya koymuş olur. Mesela “filan kimse anlamaz ve filan adam riyadan kaçınmaz.” der. Yani ben bunları yaparım demek olur. Bunun için de şöyle bilmelidir ki, akıllı kimseler bu sözlerle onun fasıklık ve cahilliğine inanırlar. Üstünlüğüne ve zahidliğine inanmak nerde kaldı. Akıllı olmayanın inanmasıyle ne fayda görür. Belki kendini, elinden hiçbir şey gelmeyen biçare bir kulun yanında saygılı yapmak için, Allah’ın (CC) yanında düşürür.

 

5. sebep: Bir kimsenin kıymeti, yahut malı, veyahut ilmi olur. İnsanlar onu sever, sayar. O da buna muktedir olmadığı için onun ayıblarını araştırmaya ve onunla inat etmeye başlar. Hakikatta bu inadı, kendi nefsiyle yapmış olur. Zira bu dünyada çekememezlik azabını çeker, öbür dünyada da cehennem azabına müptela olup iki cihan nimetinden de mahrum kalır. Bilmez ki, ezelde takdir edilen mal, mevki, nimet ve hürmet elbet sahibini bulacaktır. Hasetçinin hasediyle bunlar zail olmaz, belki artar.

 

6. sebep: Bir kimse ile alay etmek, onu gülünç ve maskaraya alıp rezil etmektir. Bilmiyor ki, kendini Hak Teala (CC) Hz.leri’nin katında rezil etmek, onu insanların yanında rezil etmekten ne derece ağırdır. Onun günahlarını eşek gibi boynuna yükleyip seni cehenneme süreceklerini düşündüğün zaman, senin gülünç ve maskara konusu olmaya ondan daha layık olduğunu anlarsın. Hali bu olacak kimse eğer akıllı ise, gülüp oynamaya eğlenip oyalanmaya koşmaz.

 

7. sebep: Gıybet edilen kimsenin bir günah işlediğine Allah (CC) Hz.leri’nin rızası için üzülür. Nitekim din ehlinin adeti de budur. Gerçi üzülmede samimidir. Fakat adet edindiği için adını da söyler ve bunun gıybet olduğunun farkına varmaz. Ve düşünmezki, şeytan ona hased etmiştir. Zira şeytan, gayret-i diniye ile üzüldüğü için, sevab kazanacağını bilmiştir ve gıybetin günahıyle onun sevabını yok etmeye kastetmiştir.

 

8. sebep: O kimsenin günah işlediğine kızar, yahut ona hayret eder. O hayret ve kızgınlığı anlatırken de halk bilsin diye adını söyler. Böylece onun adını söylemek, o kızgınlığın sevabını zayi eder. Belki kızgınlık ve hayretini anlatıp onun adını dile getirmemelidir.[2]

www.GAVSUALAZAM.de


[1] Kimyayı Saadet.S.388

[2] Kimyayı Saadet.S.389

© 2003-2004   www.Gavsulazam.de   Her Hakki Mahfuzdur.