Erkek olsun, kadın olsun, dünya işleri
için, mü’minin mü’mine darılması, ya’ni onu terk etmesi, aradaki bağlılığı
kesmesi caiz değildir. Zimmi, yani gayrı müslim, muamelatta müslüman gibidir.
İbadetlerden ve nikahdan başka olan işlere “Muamelat” denir.
Gayrı müslim vatandaşlara da, dünya işleri
için, dargın olmak caiz değildir. Onların da, güler yüzle, tatlı dille
gönüllerini almak, incitmemek, haklarını ödemek lazımdır. Müslüman olsun, kafir
olsun, islam memleketinde olsun, darülharbde olsun, nerde olursa olsun,hiç bir
insanın malına, canına ve ırzına, namusuna dokunmak, caiz değildir.
İslam memleketinde yaşıyan kafirler ve
başka memleketlerden gelen kafir turistler, kafir tüccarlar, muamelatda,
müslümanların hak ve hürriyyetlerine malikdirler. Kendi dinlerinin icablarını
yapmakda, ibadetlerini yapmakda serbestdirler. İslamiyyet, kafirlere de, bu
hürriyyeti vermişdir.
Müslüman, Allah’ın (CC) emrlerine uymalı,
günah işlememelidir. Hükumetin kanunlarına karşı gelmemeli, suç işlememelidir.
Fitne çıkmasına sebeb olmamalıdır. Müslümanlara ve kafirlere her yerde iyilik
yapmalı, herkesin hakkını gözetmelidir. Hiç kimseye zulm, işkence yapmamalıdır.
Müslümanlığın güzel ahlakını,şerefini, her yerde herkese göstermeli,her
milletin islam dinine sevgili ve saygılı olmasına sebeb olmalıdır.
Dargın olana, üç günden önce gidip
barışmak, daha iyidir. Güçlük olmaması için, üç gün müsaade edilmiştir. Daha
sonra günah başlar ve gün geçdikçe artar. Günahın artması, barışıncaya kadar
devam eder.
Hadis-i şerifde, “Sana darılana git,
barış! Zulüm yapanı afv et. Kötülük yapana iyilik et!” buyuruldu. “Esselamü
aleyküm” diyene on sevab verilir. “Esselamü aleyküm ve rahmetullah” diyene
yirmi sevab verilir. “Esselamü aleyküm ve rahmetullah ve berekatüh” diyene otuz
sevab verilir.
Cevab vermekde de böyledir. Üç günden
fazla dargın duran kimse, şefaat olunmazsa, afv olunmazsa, Cehennemde azab
görecekdir. Günah işleyene, ona nasihat olmak niyyeti ile hicr eylemek,
caizdir, hatta müstehabdır. Allah-ü teala (CC) için darılmak olur.
Hadis-i şerifde, “Amellerin, ibadetlerin
en kıymetlisi, hubbi fillah ve buğdi
fillahdır” buyuruldu.
Hubb-i fillah, Allah-ü teala (CC) için
sevmek demektir. Buğdi fillah, Allah-ü teala (CC) için sevmemek, dargın olmak
demekdir. Allah-ü teala (CC), Musa aleyhisselam'a sordu: “Benim için ne yaptın?”
dedi.” Senin için namaz kıldım, oruç tutdum, zekat verdim, ismini çok zikr
eyledim”, deyince, Allah-ü teala (CC), “Namaz, sana burhandır. Kötü iş yapmaktan
korur. Oruç, kalkandır. Cehennem ateşinden korur. Zekat da, mahşer yerinde
gölge verir, sana rahatlık verir. Zikr, mahşerde karanlıkdan kurtarır, ışık
verir. Benim için ne yaptın?” buyurdu. “Ya Rabbi (CC)! Senin için olan işin ne
olduğunu bana bildir!” diye yalvarınca, “Ya Musa (AS)! Dostlarımı sevdin mi?
Düşmanlarımdan kesildin mi?” Buyurdu. Musa aleyhisselam, “Allah-ü tealanın (CC)
en çok sevdiği ibadetin, hubbi fillah ve buğdi fillah olduğunu anladı.
Günah işliyeni, kabahat yapanı uzun zaman
hicr eylemek caizdir. Ahmed bin Hanbel’in (RA) haramdan geldiği bilinen
hediyyeyi kabul etdikleri için amcasını ve oğullarını hicr eylediği meşhurdur.
Resulullah (CC), Tebük gazasına gelemiyen üç kişiyi ve zevcelerini hicr eylemiştir.
Allah’a (CC)tevekkül edenin yaveri Haktır.
Naşad gönül, bir gün olur, şad olacaktır
Halbuki bu alimler, Resulullah’dan (CC) aldıkları
ilaçları, hiç değişdirmeden, bozmadan sunmakdadırlar. Cahiller, ahmaklar, bu
ilaçları, onların yapdıklarını sanır. Hak yolda bulunduklarını zan ederek, kendilerini
beğenirler.
www.GAVSUALAZAM.de
|