Çünki nefs, daima Allah-ü Teala’yı (CC) inkar,
O’na (CC) inad, isyan etmek ister. Her işte, nefsin arzularına uymak, nefse
tapınmak olur. Nefsine uyan, küfre veya bidat sahibi olmaya yahud fıska yani
haram işlemeye başlar.
Ebu Bekr Tamistani (RA) diyor ki, “Nefse
uymaktan kurtulmak, dünya nimetlerinin en büyüğüdür. Çünki nefs, Allah-ü Teala (CC)
ile kul arasındaki perdelerin en büyüğüdür.”
Sehl bin Abdullah Tüsteri [283 h. Basra’da]
diyor ki, “İbadetlerin en kıymetlisi, nefse uymamaktır.”
İslam bin Yusuf Belhi, Hatem-ül-esama [237
h.] bir şey hediyye etti. Hatem bunu kabul edince, “bunu kabul etmek nefsin
arzusuna uymak olmaz mı?” dediler. “Kabul etmekle kendimi zelil, onu aziz
eyledim. Red etseydim, kendim aziz, o zelil olurdu. Nefsimin hoşuna giderdi.”
dedi.
Resulullah (SAV), uzun bir hadis-i şerifin
sonunda buyurdu ki, “İnsanı felakete sürükleyen şeyler üçtür: Hasislik, nefse
uymak, kendini beğenmek.”
İmam-ı Gazali (RA) buyurdu ki, “Allah-ü Teala’nın
(CC) insana yardımına mani olan perdelerin en kötüsü, ‘Ucb’dur. Yani ayblarını
görmeyip, ibadetlerini beğenmektir.”
Hz. İsa (AS) buyurdu ki, “Ey havariler!
Rüzgar, çok ışıkları söndürmüştür. Ucb da, çok ibadetleri söndürmüş,
sevablarını yok etmişdir.”
Hadis-i şerifde, “Ümmetimin iki kötü huya
yakalanmalarından çok korkuyorum. Bunlar, nefse uymak ve ölümü unutup, dünya
arkasında koşmaktır” buyuruldu. Nefse uymak, islamiyyete uymaya mani olur.
Ölümü unutmak, nefse uymaya sebeb olur.
Hadis-i şerifde, “Aklın alameti, nefse
galib ve hakim olmak ve öldükten sonra lazım olanları hazırlamaktır. Ahmaklık
alameti, nefse uyup, Allah’tan (CC) afv, merhamet beklemektir” buyuruldu. Nefse
uyup da, tevbe ve istiğfar etmeden, afv ve Cennet beklemek ahmaklık olmaktadır.
Sebebine yapışmadan birşey beklemeye “Temenni”
denir. Sebebine yapışdıkdan sonra, beklemeğe “Reca” denir. Temenni, insanı
tembelliğe götürür. Reca ise, çalışmaya sebeb olur. Nefsin sevdiği, istediği
şeylere “Heva” denir. Nefs, yaratılışında kötülükleri, zararlı şeyleri sevici
ve isteyicidir.
Nefsinden
sakın daim. Ona güvenme asla.
Yetmiş
şeytandan daha, fazla düşmandır sana
beyti, tam yerinde söylenmişdir. Nefsin,
insanı haramlara ve mekruhlara sürüklemesinin zararları meydandadır. İstekleri
hep hayvani arzulardır. Hayvani arzular ise, hep dünyadaki ihtiyaçlardır. İnsan
bu arzuları peşinde olduğu kadar, ahıret ihtiyaçlarını hazırlamakta geri kalır.
Çok mühim olan bir şey de, nefs mubahlarla doymaz. Mubahları kullanmatı
artdırdıkça, isteklerini arttırır. Yine de, doymaz. İnsanı haramlara sürükler.
Bundan başka, mubahları aşırı kullanmak, elemlere, dertlere, hastalıklara sebeb
olur. Böyle insan, hep midesini, zevkini düşünür. Hasis ve rezil olur.
İmam-ı Rabbani (RA) buyuruyor ki, “Bütün
varlıkların aslı, ‘Adem’dir, yokluktur. Herşey yok iken, Allah-ü Teala (CC),
bunları yoklukta biliyordu. İlmindeki bu ademlere, kendi sıfatlarından aks
etdirdi, yansıttı. Varlıkların asıları hasıl oldu. İlmdeki bu asıları, harice
çıkardı. Varlıklar hasıl oldu. Elma çekirdeğinin, elma ağacına asi olması gibi.
İnsanın yapısını anlamak için, birşeyin aynadaki hayalini düşünelim. Aynadaki
bu görüntü, o şeyden gelen ışınların, aynadaki yansımalarıdır. Ayna adem
gibidir. İnsanın kalbi ve ruhu bu ışınlara benzer. Ayna, insanın bedenine,
camın parlaklığı ise, nefse benzer. Yani, nefsin aslı, ademdir. Kalb ile ruh
ile ilgisi yokdur.”
Nefse uyan kimse, hep islamiyyetin dışına
çıkar. Hayvanlarda akl ve nefs olmadığı için, ihtiyaçlarını bulunca
kullanırlar. Yalnız bedenlerine zarar veren, kendilerini inciten şeylerden
kaçarlar.
İslam dini, rahat ve huzur içinde yaşamak
için lazım olan şeylerden ve dünya lezzetlerinden faideli olanları yasak
etmiyor. Bunların elde edilmesinde ve kullanılmasında, akla ve dine uymayı emr
ediyor. İslam dini insanların dünyada da, ahiretde de rahat ve huzur içinde
yaşamasını istiyor. Bunun için, akla uymayı emr ediyor. Nefse uymağı yasak
ediyor. Akıl yaratılmasaydı, insan hep nefsine uyar, felaketlere sürüklenirdi.
Nefs olmasaydı, insan, yaşaması ve üremesi için ve medeni hayat için lazım olan
şeyleri kazanmak için çalışmasında kusur ederdi ve Nefs ile cihad sevabından
mahrum kalırdı. Meleklerden daha üstün olmak yolu kapalı kalırdı.
Hadis-i şerifde buyuruldu ki, “Ahırette
olacaklardan, sizin bildiklerinizi hayvanlar bilselerdi, yimek için et
bulamazdınız!” Yani, hayvanlar ahıretdeki azabların korkusundan dolayı, yemekden,
içmekten kesilirlerdi. Bir deri, bir kemik kalırlardı. İnsanlarda nefs
olmasaydı, hayvanlar gibi, korkudan, yiyemez, içemez, yaşayamazlardı.
İnsanların yaşayabilmeleri, nefslerinin gafleti ve dünya lezzetlerine düşkün
olması iledir. Nefs, iki tarafı keskin bıçak gibidir. Hem de, zehrli ilaç
gibidir. Tabibin tavsiyesine göre kullanan, bundan faide kazanır. Aşırı
kullanan helak olur. İslamiyyet, nefsin helak edilmesini, yok edilmesini değil,
terbiye edilmesini, ondan istifade edilmesini emr etmekdedir.”
Nefsin islamiyyetin dışına taşmasını
önlemek için, onunla iki cihad vardır: Birincisi,
ona uymamak, onun arzularını yapmamakdır. Buna, “Riyazet” çekmek denir.
Riyazet, vera ve takva ile olur. “Takva”, haramlardan sakınmakdır. “Vera”
haramlardan ve mubahları ihtiyactan fazla kullanmaktan da sakınmakdır. Cihadın ikincisi, nefsin istemediği şeyleri
yapmaktır. Buna “Mücahede” denir. Bütün ibadetler mücahededir. Bu iki cihad,
nefsi terbiye eder. İnsanı olgunlaştırır. Ruhları kuvvetlendirir. Sıddikların,
şehidlerin ve salihlerin yoluna kavuşdurur. Allah-ü Teala (CC) kullarının
taatlarına, ibadetlerine muhtac değildir. Kullarının günah işlemesi O’na (CC) hiç
zarar vermez. Kullarının nefslerini terbiye etmek, nefsle cihad etmek için
bunları emr etmiştir.
İnsanlarda nefs olmasaydı, insanlık
kalmaz, meleklik hasıl olurdu. Halbuki, beden birçok şeylere muhtaçtır. Yemek,
içmek, uyumak, istirahat etmek lazımdır. Süvariye hayvan lazım olduğu gibi,
insana da beden lazımdır. Hayvana bakmak lazım olduğu gibi, bedene hizmet etmek
de lazımdır. İbadetler beden ile yapılmaktadır. Birisinin geceleri uyumayıp,
hep namaz kıldığı söylendikde, “İbadetlerin kıymetlisi, az olsa da devamlı
yapılanlardır” buyuruldu. İbadetin devamlı yapılmasında, kulluğa alışmak
vardır.
Niyyet ederek islamiyyete uymaya “İbadet
etmek” denir. Allah-ü Teala’nın (CC) emirlerine ve yasaklarına “Ahkam-ı islamiyye”
ve “Ahkam-ı ilahiyye” denir. Emr edilenlere “Farz”, yasak edilenlere “Haram”
denir.
Hadis-i şerifde, “İbadetleri takat
getireceğiniz kadar yapınız. Neşe ile yapılan ibadetin kıymeti çok olur”
buyuruldu. Beden istirahat edince, ibadetler zevk ile yapılır. Beden ve zihn
yorgun iken yapılan işten usanç hasıl olur. Yorgunluğu gidermek için, arasıra
mubah olan şeylerle, bedene neşe getirmelidir.
İmam-ı Gazali (RA) buyuruyor ki, “Çok
ibadet yapınca, beden yorulur. Hareket etmek istemez. Bu zaman uyumakla veya
salihlerin hayat hikayelerini okumakla yahud mubah olan eğlencelerle bedeni
neşelendirmeli. Böyle yapmak, usanarak ibadet yapmaktan efdaldir.”
İbadet yapmakdan maksat, hem mücahede
yaparak, nefsi terbiye etmek, hem de, kalbe ferahlık getirmek, kalbi Allah’a (CC)
bağlamak içindir. “Nemaz, insanı kötü ve çirkin işler yapmaktan korur”
buyuruldu. Severek, neşe ile kılınan namaz böyle olur. Bu neşeyi hasıl etmek
için, nefsin mubahlardaki arzularını, ihtiyaç olduğu kadar, yerine getirmek
lazım olur. Böyle yapmak, islamiyyete uymak olur. İbadetlere sebeb olan
mubahlar da ibadet olur.
“Alimin uykusu, cahilin ibadetinden hayırlıdır”
hadis-i şerifi, bu sözümüzün şahididir. Uyuklayarak, teravih nemazı kılmak
mekruhtur. Uykulu hal gidince, neşe ile kılmalıdır. Uyuklayarak kılınan namazda
gevşeklik ve gaflet olur.
Yukarıdaki yazıları yanlış anlamamalıdır.
Yorgunluk ve usanç hasıl olduğu zeman ibadet tehir edilir, terk edilmez.
Farzları özürsüz terk etmek büyük günahtır. Kaza etmek farz olur. Vacibleri de
kaza etmek vacib olur. Sünnetleri terk eden, bunların sevabından mahrum kalır.
Özürsüz terk etmeyi adet ederse, bu sünnetlere mahsus olan şefaattan mahrum
kalır. Yorgun, halsiz, neşesiz olmak, farzları vaktinden sonraya bırakmak için
özür olmaz. Vaktinden sonraya bırakmak günahından ve azabından insan
kurtulamaz. Ahkam-ı islamiyyeye, yani farzlara ve haramlara ehemmiyyet
vermemenin küfr olduğu akaid kitablarında bildirilmiştir. İslam düşmanları bu
noktadan da gençleri aldatmaya, islamiyyeti içerden yıkmaya çalışıyorlar.
Bunlara aldanmamak için, Ehl-i sünnet alimlerinin yazdıkları fıkh ve ilmihal
kitablarını okuyup, farzları, haramları iyi öğrenmekten başka çare yokdur.
www.GAVSUALAZAM.de
|