Kalpte bulunan ve insanı kötülüklere sürükleyen en önemli
ve gayri ahlaki özelliklerden, hastalıklardan birisidir. Bilgisizlik ve tamahkarlığın
birleşmesinden, kaynaşmasınadan doğar. En çok da tanıdık ve akrabalar arasında
kendisini gösterir.
Haset, çirkin huyların en
zararlılarındandır. Herkeste bulunmakla birlikte dereceleri farklıdır. Kimi
insanda haset duygusu bir an için gelip gider; kiminde ise iyice yerleşir, bütün
benliğe hakim olur ve gittikçe artar. İşte asıl üzerinde durulması gereken ve
tehlikeli olan haset sonuncusudur.
İmam Gazali’ye (RA) göre haset ancak bir
nimete karşı olur. Allah (CC) bir kimseye bir nimet bağışladığı zaman diğer
insanda ona karşı iki türlü hal belirir. Birincisi, o nimeti çok görerek onun
elinden gitmesini istemektir; buna haset denir.
Hasedin tezahürü de insanın elindeki
varlığı, nimeti çok görmek ve yok olması halinde sevinmektir. İkinci hal ise ne
varlığa sevinmek, ne de yok olmasını istemektir. Buna karşılık o insanda
bulunan nimetin kendisinde de bulunmasını istemektir. Buna da gıpta denilir. “Mü’min
gıbta; münafık haset eder” sözü bu iki durumun farkını ve bulunduğu insanın
niteliğini ortaya koymaktadır.
Haset, yani başkasının elinde bulunan bir
nimetten hoşlanmayarak onun yok olmasını istemek haramdır. Ancak bir facir veya
kafirde bulunup fitne uyandıran, insanlar arası ilişkilerin bozulmasına,
herkese eziyet edilmesine neden olan nimetin ortadan kalkmasını istemek, bundan
hoşnut olmamak haram ve günah değildir. Çünkü onun yok olmasını istemek bir
nimeti çekemeyerek yok olmasını istemek değil; bir fitne ve zulüm aracının
ortadan kalkmasını istemek demektir.
Hasedin haram olmasının sebebi Allah’ın (CC)
kullar arasında yaptığı taksim ve takdire razı olmamayı, teslimiyet
göstermemeyi ifade etmesi ve Kur’an-ı Kerim’de ifade ettiği gibi kafirlerin
özelliklerinden birisi olarak sayılmasıdır: “Size bir iyilik dokunsa, bu onları
tasalandırır, size bir kötülük dokunsa, ondan ötürü sevinirler”
Ehlai kitabın içlerindeki hasetlerin
kendilerini nasıl bir yola sürüklediği de şöyle anlatılmaktadır: “Kitap
sahiplerinin çoğu, gerçek kendilerine belli olduktan sonra sırf içlerindeki
hasetten ötürü sizi imanınızdan sonra küfre döndürmek isterler”
Kendilerine kitap ve ilim geldikten sonra
insanların birbiralerine düşmelerinin sebebi de haset olarak ifade edilmiştir: “Onlar
kendilerine ilim geldikten sonra sadece aralarındaki çekememezlik yüzünden
ayrılığa düştüler. Eğer belli bir süreye kadar (azabın ertelenmesi hakkında)
Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında hüküm verilir (işleri
bitirilir)di.”
Faideli olmayan, zararlı olan birşeyin ondan ayrılmasını istemek,
hased olmaz, (Gayret) olur. İlmini,
mal, mevki ele geçirmek, günah işlemek için kullanan din adamından ilmin
gitmesini istemek gayret olur.
Malını haramda,
zulmde, islamiyyeti yıkmakta, bid’atları ve günahları
yaymakta kullananın malının yok olmasını istemek de, hased olmaz, din gayreti
olur. Bir kimsenin kalbinde hased bulunur, kendisi buna üzülür, bunu istemezse,
bu günah olmaz.
Kalbde bulunan hatıra, düşünce, günah sayılmaz. Hatıranın kalbe
gelmesi insanın elinde değildir. Kalbinde hased bulunmasından üzülmezse veya
arzusu ile hased ederse, günah olur, haram olur. Bu hasedini sözleri ile,
hareketleri ile belli ederse, günahı daha çok olur.
Hadis-i şerifde: “İnsan, üç şeyden kurtulamaz: Su-i zan, tayere,
hased. Su-i zan edince, buna uygun hareketde bulunmayınız. Uğursuz zan
etdiğiniz şeyi, Allah’a (CC) tevekkül ederek yapınız. Hased etdiğiniz kimseyi
hiç incitmeyiniz!” buyuruldu.
Tayere, uğursuzluğa inanmakdır. Su-i zan, bir kimseyi kötü zan
etmekdir. Bu hadis-i şerifden anlaşılıyor ki, kalbde hased hasıl olması, haram
değildir. Bundan razı olmak,devamını istemek, haram olur.
Hadika da diyor ki: Kalbe gelen düşünce beş derecedir:
Birincisi, kalbde durmaz, def’ edilir. Buna (Hacis) denir. İkincisi kalbde bir zaman kalır. Buna (Hatır) denir. Üçüncüsü,
yapmak ile yapmamak arasında tereddüd olunur. Buna (Hadisünnefs) denir. Dördüncü
derece, yapması tercih edilir. Buna (Hemm)
denir. Beşinci derecede bu tercih
kuvvetlenip, karar verir. Buna (azm)
ve (cezm) denir. İlk üç dereceyi
melekler yazmaz. Hemm, hasene ise yazılır. Seyyie ise, terk edilirse, sevab
yazılır. Azm olursa, bir günah yazılır). İşlemezse, bu da afv olur.
İnsan bir kimsede bulunan ni’metin ondan gitmesini istemeyip,
kendisinde de bulunmasını isterse, hased olmaz. Buna (Gıbta) imrenmek denir.
Gıbta güzel bir huydur. İslamiyyetin ahkamına, yani farzları yapmağa ve haramlardan
sakınmağa riayet eden, gözeten salih kimseye gıbta edilmesi vacibdir. Dünya ni’metleri
için gıbta etmek tenzihen mekruh olur.
Hasedin zıddı (Nasihat) etmekdir. Allah-ü tealanın (CC) bir kimseye
verdiği ni’metin onda kalarak, dinine ve dünyasına faideli olmasını istemek
demekdir. Nasihat etmek, bütün müslümanlara vacibdir.
Hadisi şerifde, “Hayra sebeb olana, bunu yapanın ecri kadar sevab
verilir” ve “Kendi için istediğini din kardeşi için de istemiyen kimse, iman
etmiş olmaz” ve “Dinin temeli nasihattir” buyuruldu.
Nasihat vermek demek, Allah-ü tealanın (CC) var olduğunu, bir
olduğunu, bütün kemal ve cemal sıfatlarının O’nda (CC) bulunduğunu, O’na (CC) layık
olmıyan sıfatların, aybların, kusurların O’nda (CC) bulunmadığını, halis niyyet
ile O’na (CC) ibadet etmek lazım olduğunu, gücü yetdiği kadar O’nun (CC) rızasını
almağa çalışılmasını, O’na (CC) isyan edilmemesini, O’nun (CC) dostlarına
muhabbet, düşmanlarına muhalefet edilmesini, O’na (CC) ita’at edenleri sevmeği
ve isyan edenleri sevmemeği, ni’metlerini saymayı ve bunlara şükr etmeği, bütün
mahluklarına şefkat ve merhamet etmeği, O’nda (CC) bulunmayan sıfatları O’na
söylememeyi bildirmek, Allah-ü teala (CC) için nasihat etmek olur.
Şükr etmek, Allah-ü tealanın (CC) gönderdiği ni’metleri islamiyyete
uygun kullanmak demekdir. Kur’anı kerimde bildirilenlere inanmağı, emr
edilenleri yapmağı, kendi aklı ile, görüşü ile uydurma tercümeler yapmamağı,
Onu çok ve doğru olarak okumağı, Ona abdestsiz el sürmek caiz olmadığını,
insanlara bildirmek, Kur’anı kerim için nasihat etmek olur.
Muhammed aleyhisselamın bildirdiklerinin hepsine inanmak lazım
olduğunu, O'na (SAV) ve ismine hürmet etmeği, O'nun (SAV) sünnetlerini yapmağı ve yaymağı,
O'nun (SAV) güzel ahlakı ile huylanmağı, Alini (RA) ve Ashabını (RA) ve ümmetini sevmeği bildirmek,
Resulullah (SAV) için nasihat etmek olur.
Ona saygı gösteren, Onun dinini muhafaza eden, Onun dinine uymakda, ibadet
yapmakda kendilerine hürriyyet veren hükumetlere yardım etmek, onlara doğruyu
bildirmek, müslümanların hakkını gözetmelerini bildirmek, onlara isyan
etmemek,kanunlarına karşı gelmemek,onların islamiyyete ve insanlara hizmet
etmeleri için dua etmek, arkalarında namaz kılmak, kafirlerle cihadlarında mal
ile, can ile ve dua ile yardımlarına koşmak, zekat ve vergileri ödemek, silah
ile kimseye saldırmamak, zulm ve haksızlık yapdıklarında da isyan etmeyip,
tatlılıkla onları doğru yola, adalete getirmek, onlara yaltakçılık yapmamak,
doğru yoldan ayrılmalarına sebeb olmamak, hükumet adamlarına karşı gelmemek lazım
olduğunu herkese bildirmek ve Ehli sünnet alimlerinin (RA) fıkh kitablarına, ilmihal kitablarına ve ahlak
kitablarına uymak lazım olduğunu bildirmek, devlet için nasihat yapmak olur.
İnsanlara dünyada ve ahiretde faideli olan şeyleri yapmak ve zararlı
olan şeyleri yapmamak lazım olduğunu ve kimseye eziyyet etmemeği, kalb
kırmamağı, bilmediklerini öğretmeği, kusurlarını örtmeği, farzları emr etmeği,
haramlardan nehy etmeği, bunların hepsini tatlılıkla, acıyarak bildirmeği,
küçüklere merhamet, büyüklere hürmet edilmesini, kendilerine yapılmasını
istediklerini başkalarına da yapmalarını, kendilerine yapılmasını
istemediklerini başkalarına da yapmamalarını, onlara bedenleri ile, malları
ile, yardım edilmesini bildirmek de, bütün insanlar için nasihat etmek olur.
Hadisi şerifde, “Müslümanlara yardım etmiyen, onların iyilikleri ve rahatları
için çalışmıyan, onlardan değildir. Gece ve gündüz, Allah (CC) için ve Kur’anı
kerim için ve Resulullah (SAV) için ve devlet reisi için ve bütün müslümanlar
için nasihat etmiyen kimse de, bunlardan değildir” buyuruldu.
Hased, ibadetlerin sevabını giderir. Hadis-i şerifde, “Hased etmekden
sakınınız. Biliniz ki, ateş odunu yok etdiği gibi, hased de hasenatı yok eder!”
buyuruldu. Hased eden, onu gıybet eder, çekişdirir. Onun malına, canına
saldırır. Kıyamet günü, bu zulümlerinin karşılığı olarak, hasenatı alınarak ona
verilir. Hased edilendeki ni’metleri görünce, dünyası azab içinde geçer.
Uykuları kaçar.
Hayr, hasenat işliyenlere, on kat sevab verilir. Hased bunların
dokuzunu yok eder, birisi kalır. Küfürden (Allah’a cc. düşman olmakdan) başka
hiçbir günah, hasenatın sevablarının hepsini yok etmez. Günah olduğuna
inanmıyarak veya islamiyyete ehemmiyyet vermiyerek haram işlemek ve küfre,
irtidada sebeb olan işleri yapmak, sevabların hepsini yok eder. Çünki, böyle
yapanlar mürted olurlar.
Hadis-i şerifde, “Geçmiş ümmetlerden iki kötülük sizlere bulaşdı:
Hased ve kazımak. Bu sözümle onların başlarını kazıdıklarını anlatmak
istemiyorum. Dinlerinin kökünü kazıyıp yok etdiklerini söylüyorum. Yemin ederim
ki, imanı olmıyan Cennete girmiyecekdir. Birbiriniz ile sevişmedikçe, imana
kavuşamazsınız. Sevişmek için, çok selamlaşınız!” buyuruldu.
“Müslümanlar hayırlı olur. Hased edince hayr kalmaz” buyuruldu.
Diğer bir hadis-i şerifde, “Hased, nemime ve kehanet sahibleri benden
değildir” buyuruldu. Nemime, fitne çıkarmak için, ara açmak için, insanlar
arasında söz taşımakdır.
Hadisi şerifde, “Altı kimse, altı şeyden hesaba çekilip, mahşer
yerinde azab gördükden sonra, Cehenneme gireceklerdir: Devlet reisleri zulümden,
arablar kavmiyyet gayretinden, köy muhtarları kibirden, tüccar hıyanetden,
köylüler cehaletden, alimler hasedden” buyuruldu.
Ticaret ile meşgul olanın, yalan söylemek, faiz, hile ve fasid bey’
ile başkasının malını aşırmak ne demek olduklarını ve bu haramlardan
kurtulmanın çarelerini öğrenmesi lazımdır.
Köylülerin, ya’ni her müslümanın, Ehli sünnet i’tikadını ve ilmi halini
bilmesi lazımdır. Bu hadisi şerif, hasedin din adamlarında daha çok bulunduğunu
haber vermekdedir. “Tefsiri kebir”de diyor ki: “Hased on kısımdır. Bunların
dokuzu din adamlarında bulunur. Dünya sıkıntıları on çeşiddir. Bunların dokuzu
salihlerde bulunur. Zillet on kısımdır. Dokuzu yahudilerdedir. Tevadu’ on
kısımdır. Dokuzu nasaradadır. Şehvet on kısımdır. Dokuzu kadınlarda, biri
erkeklerdedir. İlm on kısımdır. Biri Irakdadır. Iman on kısımdır. Dokuzu
Yemendedir. Akıl on kısımdır. Dokuzu erkeklerdedir. Yer yüzünün bereketi on
kısımdır. Dokuzu Şamdadır.”
Fahreddini Razi (RA), bu tefsirinde kendi zamanında olanları
bildirmişdir. Resulullah (SAV) dünyaya teşrif etmeden evvel, yahudiler harb
edecekleri zaman, “Ya Rabbi (CC) ! Göndereceğini va’d etdiğin ve en çok
sevdiğini bildirdiğin, o şerefli Peygamber (SAV) hürmetine” diyerek düa
ederlerdi.
Duaları kabul olup, Allah-ü teala (CC) kendilerine yardım ederdi. Resulullah
(SAV), insanları müslüman olmağa da’vet edince, kendisinin va’d edilen
Peygamber olduğunu anladılar. Fakat hased ederek, kıskanarak inkar etdiler.
Hasedleri kendilerinin ve gelecek olan nesillerinin ebedi olarak felakete, azablara
sürüklenmelerine sebeb oldu.
Allah-ü teala
(CC), şeytanın şerrinden korunmamızı emr etdiği gibi, hased
edenin şerrinden de, sakınmamızı emr etti. Hadis-i şerifde, “Nimet sahiblerinden ihtiyaclarınızı, gizli olarak
isteyiniz. Çünki, nimet sahiblerine hased edilir” buyuruldu.
İhtiyaclarınızın karşılandığı meydana çıkınca, hased olunursunuz.
Sırrını saklıyan kimse, isterse, açığa çıkarır, isterse çıkarmaz. Sırrını
açıklıyan kimse, çok defa söylediğine pişman olur, üzülür. İnsan, söylemediği
sözüne hakimdir. İsterse söyler, istemezse söylemez. Söylediğinin ise, mahkumudur.
Keşki söylemeseydim, der. Mala, eşyaya emin olan kimselerin çoğu, esrara emin
olmazlar. “(Zehebini ve zihabını ve mezhebini gizli tut!” sözü meşhurdur. (Zeheb:
altın; zihab: i’tikad; mezheb de: işlerde tutulan yol demekdir.)
Hased etmek, Allah-ü tealanın (CC)
taktirini değiştirmez. Boşuna üzülmüş,
yorulmuş olur. Kazandığı günahlar da, cabası olur. Süfyanı Sevri (RA) “Hased
etmeyenin zihni açık olur”, demiştir. Hiçbir hasedci muradına kavuşmamışdır.
Kimseden hürmet görmemişdir.
Hased, sinirleri bozar. Ömrünün azalmasına sebeb olur. Esma’i diyor ki:
“Bir köylüye rastladım. Yüzyirmi yaşında idi. Çok yaşamasının sırrını sordum. ‘Çünki,
hiç hased etmedim’ dedi.”
Ebülleysi Semerkandi (RA) diyor ki: “Üç kimsenin duası kabul olmaz:
Haram yiyenin, gıybet edenin, hased edenin.”
Hased olunanın, dünyada ve ahiretde, bundan hiç zararı olmaz. Hatta faidesi
olur. Hased edenin ömrü üzüntü ile geçer. Hased etdiği kimsede ni’metlerin
azalmadığını, hatta artdığını görerek, sinir buhranları geçirir. Hasedden
kurtulmak için, ona hediyye göndermeli, nasihat vermeli, onu medh etmelidir.
Ona karşı tevadu’ göstermelidir. Onun ni’metinin artmasına düa etmelidir.
www.GAVSUALAZAM.de
|