HASEDİN DERECELERİ

Kötü huylardan birisi de haseddir. Hased, kendinden başkasını kıskanmak, çekememektir.

Allah-ü Teala'nın (CC) ihsan ettiği nimetin ondan çıkmasını istemektir. Hased kıskanmak, çekememek, başkasında olan sağlık, zenginlik ve benzeri nimetlerden dolayı rahatsız olarak o kişiden o nimetin gitmesini istemektir.


İMAM-I GAZALİ (RA) HASEDİ DÖRT DERECEYE AYIRARAK İNCELER:

 

1- Haset ettiğin kimsenin elindeki nimetin yok olmasını istemektir. Bu nimet ister kendi eline geçsin, ister geçmesin, yeter ki haset ettiği kişide bulunmasın. Hasedin en kötü olanı budur.

 

2- Haset ettiği insanın elindeki nimetin, kendi eline geçmesini istemektir. Bunun isteği o nimetin kendi eline geçmesi, amacı o nimete kendisinin sahip olmasıdır.

 

3- Başka birisindeki nimetin aynısının veya benzerinin kendisinde de olmasını istemesidir. Eğer kendi eline geçmeyecekse, onun elinde de olmamasını arzu etmesidir.

 

4- Başka birisinde bulunan nimetin benzerinin kendi elinde de olmasını istemesi, fakat hased ettiği kişideki nimetin yok olmamasını istemesidir. İşte hasedin bu son derecesi eğer sırf dünyalık nimetler ise affedilmiştir. Eğer din hususunda ise tavsiye edilmiştir. Çünkü bu, hayırda yarışma buyruğunun kapsamına girmektedir.

 

Resulullah (SAV) Efendimiz buyurdular: “Bütün bu özellikleriyle kalbin saflığını ve temizliğini gideren bir pislik olan hased, ateşin odunu yakıp yok etmesi gibi insanın iyi huy ve amellerini giderir, yok eder.”[1]

 

Hased eden kimsenin içinde sürekli bir ateş yanar. Bu ateş onu yakar, yavaş yavaş eritir. Çünkü birisine hased edildikçe Allah (CC) onun nimetini artırır. Onun nimetinin artması da hasedçinin hasedini, dolayısıyla rahatsızlık ve sıkıntısını çoğaltır. Hasedçinin göğsü daralır, uykusu kaçar. Amansız bir hastalığa düşer. Bu ise ancak kişinin düşmanlarının isteyebileceği bir durumdur. hased edilenin perişanlığı istenirken, hasedçi perişan olur. Bunun yanında hased edilen kimsenin durumunda bir bozulma, bir kötüleşme olmaz.

 

O halde, kişi bir ahiret hesabı ve korkusu çekmese bile, aklın gereği olarak bu yararsız azaptan kurtulmayı istemelidir. Üstelik ahirette neden olacağı ceza da unutulmamalıdır. Öyleyse insanın ahirette Allah’ın (CC) gazabına çarpılmak istemesinden, azaba uğramak için çalışmasından daha akıl dışı ne olabilir?

 

Hasedin amelle tedavi edilmesine gelince; amel ile hasedi tedavi etmenin yolu, onun isteklerini yerine getirmeyerek, hatta aksini yaparak ona hükmetmesini öğretmektir. Sözgelimi içindeki hased duygusu birisini kötülemesini istediğinde kişi, bunu şeytanın kendisi için hazırladığı tuzağa düşmek demek olduğunu anlayarak tersini yapmalı onu övmelidir.

 

Kendisinden birisine karşı kibirli davranmasını istediğinde karşı koyarak tevazu göstermeli; vermemeyi fısıldadığında, vermelidir. Kişinin bu davranışları, karşısındaki insanı memnun eder ve onun tarafından sevilmesine neden olur. Bu şekilde karşılıklı sevgi başlar ve zamanla hased hastalığı yok olur. Baştan zorla yapılan bu davranışlar zamanla insanın kişiliği doğası haline gelerek kökleşir.

 

Doğal olarak şeytan bu gelişmeden hoşnut olmayacak, olumlu gelişmeyi engellemek isteyecektir. Bu davranışının güçsüzlüğünden, korkusundan ileri geldiğini öne sürerek onu iğfal etmeye çalışacaktır. Fakat mü’min şeytanın vesvesesine kendisini kaptırdığında sapacağını, ziyana uğrayacağını unutmamak zorundadır.[2]

www.GAVSUALAZAM.de


[1] Ebu Davud Edeb 44; İbn Mace, Zühd 22

[2] Şamil İslam Ansiklopedisi

© 2003-2004   www.Gavsulazam.de   Her Hakki Mahfuzdur.