Kibir, kişinin kendisinde bulunan ilim,
mevki ve doğruluk gibi hususiyetleri başkasından üstün görmesidir. Bu, Allah’ın
(CC) kızgınlığına, insanların hoşnutsuzluğuna sebep olduğu için sahibini felakete
götüren bir hastalıktır.
İnsan ruhunun arındırılması gereken
kötülüklerden biri olan kibir, Rağıbu’l-İsfahani’ye (Ö. 503/1109) göre, “Kendini
beğenen insanın,bu isteğini nefsine tahsis ederek, kendini başkalarından daha
büyük görmesidir.”
Kibir, tekebbür ve istikbar birbirine yakın manada kullanılmışlardır.
İmam-ı Birgivi (RA) (Ö. 981/1573) kibir
için, “Kalbin hastalıklarındandır; kendini yüksekte görerek, karşısındakinin
üstünde saymaktır; zıddı zaaftır.”
demiş, bazı ayeti kerimelerle kibri tanıtmaya çalışmıştır.
Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz şöyle
buyurmuştur: “Allah (CC) Hz.leri şöyle buyurdu: ‘Büyüklük ve azamet örtümdür.
Bu bakımdan bunlardan biriyle kim bana nizaya kalkışırsa, onu ateşe atarım’.”
Allah’ın (CC) Resulu (SAV) yüce
mertebesinde tevazu yönünden insanların
en ileride olanıydı.
Abdullah İbn Amr şöyle dedi: “Resulullah’ın
(SAV), kızıl bir devenin sırtında cemrelere taş attığını, önünde herhangi bir
kimsenin dövülüp kovulduğunu ve ‘yol açınız, yol açınız’ denildiğini görmedim.”
Resulullah (SAV) hastaları ziyaret eder,
cenazelerin arkasında gider, kölelerin davetine icabet ederdi. Ayakkabılarını
bizzat pençeler, elbisesini yamalar, aile efradıyla beraber evinde onların
ihtiyaçlarına koşardı.
Bir gün huzuru saadetine bir adamcağız
getirildi. Adam Resulullah’ın (SAV) heybetinden tirtir titremeye başladı. Efendimiz
(SAV) o adama: “Canını sıkma! Ben padişah değilim. Ben ancak Kureyş soyundan
gelen ve kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum.” diyerek o kişiyi teskin
etti.
Aişe validemiz (RA): “Ey Allah’ın (CC)
Resulü (SAV)! Allah (CC) benim canımı sana feda etsin: Yaslanarak ye; çünkü
yaslanarak yersen senin için daha kolay olur.’ deyince, bu ısrarına bir
karşılık olarak Resulullah (SAV), alnı yere değercesine mübarek başını eğdi ve
sonra şöyle dedi: ‘Hayır, ben kölenin yediği gibi yer ve kölenin oturduğu gibi
otururum’.”
BÜYÜKLENME
ÜÇ KISIMDIR:
a) Cehalet ve
azgınlıktan ötürü bazı kulların kendilerini Allah’tan (CC) büyük görmeleri;
b) Peygamber’e (SAV)
karşı, O’nun (SAV) buyruklarını küçümsemek, O’nu (SAV) alelade biri olarak görmek,
prensiplerini hafife almak;
c) Etrafında
bulunan insanları küçük görüp, kendini büyük görmek.
İnsan ruhunu çeşitli tezahürleriyle
körelten zararlarına Kur’an-ı Kerim’in genişçe bir açıdan baktığı kibir, maddi
hayatta zararın ve kaybın sebebidir. Kibir örneklerinde gördüğümüz gibi
büyüklenenler henüz dünyada iken, hareketlerinin cezasını çekerek helak
olmuşlardır. Şu da var ki ilahi yardım inananların imdadına yetişti ve Huneyn’de
küffara karşı galip geldiler. Büyüklenmenin manevi zarar ve kötülükleri, ceza
ve azap şeklinde tecelli edecektir.
Şüphesiz kibirlenme insanlığı yokluğa
iter. Onun giderilmesi gerekir; fakat bu kuru temenni ile değil, manevi ilaçla
ve kibir ağacını kalpten söküp atacak vasıtaları kullanmakla mümkündür. Bu da
iki şekilde olur:
a) Asıl ilaç; ilim ve ameldir. Şifa, bu
ikisinin birleşmesiyledir. İlim, kişinin kendisini ve Allah’ını bilmesidir.
Kibrin giderilmesi için bu yeterlidir. Kişi bildiği zaman bu var olan kainat
içindeki payını; Allah’ını (CC) bildiği zaman kibrin ve azametin onun hakkı
olduğunu anlar.
b) Nesep, güzellik, mal, ilim vb. gibi
büyüklenmeye iten sebeplerin gelipgeçici olduğunu düşünerek kendisini bu beladan
kurtarmaya çalışmak.
Hulasa; gurur ve kibir salih ve muttaki
bir müslümanda bulunmaması gereken; tevhid ehline yakışmayan en kötü
huylardandır.
www.GAVSUALAZAM.de
|