Bir kimsenin kusuru olarak söylediğin her
şey gıybettir. Gerek bedeninde, gerek soyunda, gerek elbisesinde, gerek
hayvanında, gerek yerinde ve gerek diğer işlerinde olsun. Bedeni ile ilgili
olan: “uzundur,siyahtır,sarıdır,kedi gözüdür, kırmızıdır, şaşıdır,” gibi.
Soyunda olan gıybet: “Hindu çocuğudur, hacamatçı çocuğudur ve dokumacı çocuğudur
gibi. Ahlakı ile ilgili olan; kibirli, kötü huylu, uzun, dilli, kötü kalbli, acizdir”
ve benzerleri gibi.
Fiilleriyle ilgili olan: “hırsızdır, haindir,
namazsızdır, rüku ve secdesini tam yapmaz, Kur’anı yanlış okuyor, elbisesini
temizlemez, zekat vermez, haram yer, dilini korumaz, çok yer, çok yatar ve
kendi yerinde oturmaz” gibi. Elbisesiyle ilgili olan: “yeni boldur, eteği bol
ve kirlidir” gibi.
Hülasa Hz. Resulullah (SAV) Efendimiz
buyurdular: “Bir kimse hakkında
söylediklerini, duyduğu takdirde rencide olacaksa, doğru da olsa yine
gıybettir.”
Hz. Aişe (RA) buyurdu ki: “Bir kadının
boyu kısadır, dedim. Resulullah (SAV) ‘Ey Aişe gıybet ettin; yere tükür’
buyurdu. Yere tükürdüm. Bir parça siyah kan düştü.’
Bazıları der ki, bir kimsenin günah işlediğini
anlatmak gıybet olmaz. Zira bu kötüleme dini işlerdendir. Belki filan adam fasıktır,
içkicidir, namazsızdır demek gıybettir. Ancak ileride anlatılacak bir mazeretle
olursa gıybet olmaz. Zira Resulullah (SAV) şöyle buyurmuştur: “Gıybet;
arkasında konuşulan kimsenin duyması halinde üzüleceği şeylerdir.” Bunlar da
üzer. Bu şeyleri söylemenin faydası ve lüzumu olmayınca, onları söylemek caiz
değildir.
Bil ki, gıybet yalnız dille değil, belki
el ile, göz ile ve işaret ile de olur. Bunların hepsi haramdır. Yine bir kimsenin halini bildirmek için topal
yürümek, eğri bakıp gözü bir tarafa eğmek gibi bütün şeyler de gıybettir. Ancak
kimin taklidini yaptığını söylemezse gıybet olmaz. Fakat orada hazır bulunanlar
kimi kastettiğini bilirlerse, bu da haramdır. Zira maksat ne şekilde olursa
olsun, anlamalarını sağlamaktır. Bazı cahil zahidler gıybet eder ve gıybet
ettiğini de bilmez. Mesela bazı kimselerin bahsi geçti mi “Allah’a (CC) şükür
ki, bizi filan hasletten korudu.” der. Böylece duyanlar anlar ki, bu haslet o
adamda vardır. Yahut: “Filan kimse emsalsizdir, çok güzel hali var, çok abid ve
zahiddir. Fakat o da bizim gibi halka mübtela olmuş halkın fitnesinden
kurtulamamıştır. Zaten onların fitnesinden kim kurtulur.” der.
Bazı başkasının kötülüğünü bildirmek için kendini kötüler yahut
yanında birisinin gıybetini yaptıkları zaman gıybet eden kimsenin istek ve
şevkini artırmak için, yahut dinlemeyenlerin dikkatini çekip onları da
dinlemeye sevketmek için: “Sübhanellah! Bu ne acayib iştir?” Yahut “Filan
adamın böyle olmasına çok üzüldüm. Allah (CC) yardım etsin.” der. Bundan
maksadı, bu günahı işlediğinden başkalarını da haberdar etmektir. Bunların
hepsi gıybet olur. Böyle olan gıybete münafıklık da karışmış olur. Zira kendini
abid, zahid gösterip gıybetten uzak olan kimselerin suretinde görünmüş dur. Bu
itibarla günahı iki olur. Hem gıybet etmiş olur, hem de münafıklık yapmış
olur. Oysa, aptallığından ve ahmaklığından gıybet yapmadığını zanneder.
Bazen olur ki, biri gıybet eder. Diğer
birisi de “Sus, gıybet etme!” der. Fakat kalben bu işi kerih görmez. Bu da münafıklık
olur. O halde gıybet eden ve dinleyen ikisi de günahta ortaktır. Ancak dinleyen
kalben bunu kerih görürse ortak olmaz. Bunun alameti de, elinden geliyorsa,
onu gıybetten menetmek; gelmiyorsa ordan gitmek, yahut kerih görüp yüzünü ekşitmektir.
Bir gün Hz. Ebu
Bekir (RA) ve Hz. Ömer (RA) beraber giderlerken, onların birisi “Filan kimse çok
uyuyor.” dedi. Sonra Resulullah’tan (SAV) yiyecek istediler. Resulullah (SAV):
“Siz yemek yediniz.” buyurdu. Dediler ki, biz ne yediğimizi bilmiyoruz. Buyurdu
ki: “Kardeşinizin etini yediniz. Biriniz söyledi, biriniz de dinledi.”
Eğer kalbinde
gıybeti kerih gördüğünü eliyle işaret etse, yine kusur yapmış olur. Zira çaba
ve gayret harcayıp serahaten söylemelidir. Ancak böylece kusurlu davranmamış
olur. Zira Hadis-i Şerif’te: “Yanında
müslüman kardeşinin gıybeti yapılırken gücü yettiği halde, müslüman kardeşine
yardım edip gıybet edene mani olmayıp onu haline terk eden kimseyi, Cenab-ı
Allah (CC) Hz.leri de da onu çok muhtaç
ve çaresiz olduğu zamanda terkeder,” buyurulmaktadır.
Gıybet Boş, gereksiz söz, arkadan söyleme,
çekiştirme. Gıybet diye bilinen kötü huyun Türkçe’deki karşılığıdır. Bir
insanın bazı kusurlarını ele alarak kötülemektir. Bir adamın arkasından
işittiği zaman hoşlanmayacağı şeyleri söylemektir. Bu haram bir davranış olup
ahlak dışı bir harekettir.
Dedikodu, başkalarında kusur arama
alışkanlığının sonucudur. Bazıları kendi kusurlarını görüp düzeltecekleri
yerde, başkalarının eksiklerini araştırıp etrafa yaymaya çalışırlar.
Bu davranışın kötülüğünden söz edilince,
yalan söylemediklerini ifade ederek kendilerini savunurlar. Aslında gıybet
eden, yalancı değildir. Zaten yalan söyleseydi, yaptığı iş, dedikodu değil,
iftira olurdu.
Gıybet, birkaç şekilde
yapılır:
1-
Dil ile gıybet: Bir kimsenin kusur ve noksanını söylemekle olur. Mesela; “Falanca
çöpçünün oğludur, sıskadır, ahlakça gururludur, işinde beceriksizdir” demek
suretiyle kötülemeyi kasdetmek.
2-
Göz, el ve işaretle gıybet: Bir kimsenin kötülenmesinde bu organları
kullanmak. Mesela: El ile kısalığını göstermek, topal topal yürümek ve gözünü
şaşı etmek. Bir de, başkasının kusurunu anlatmak için kendi noksanlarını
saymak.
3-
Kalb ile gıybet: Gözüyle görmediği, kulağıyla duymadığı ve kesin olarak bilmediği bir
kimse hakkında kötü zan beslemek. Ahlaken pek çirkin olan dedikodu, bazı
şahıslar hakkında caizdir. Bunlar:
- Bir kimse şahitlik makamında bulunduğunda, hakkında
şahitlikte bulunacağı kimsenin gıybetini yapması. Yani, gıybet bile olsa onun
hakkında bildiklerini tamamen söylemesi caizdir. Başka surette hareket edemez.
- Gıybet edilen kimse kendisindeki fenalıkları, manevi
şahsiyetini rencide edecek ayıp ve kusurları saklamayan guruptan ise, onun
hakkında gıybet caizdir.
- İşbaşında bulunup da halka zulüm ve kötü muamele yapan,
ahlak dışı şeyler icat etmeye kalkışan kimselerin de arkalarından gıybet etmek
caizdir. Belki bu suretle fenalıklarının önüne geçilir.
Bunların dışında yapılan gıybetler, şerefi düşüreceğinden
caiz değildir ve hatta yasaklanmıştır. Caiz olan yerlerin dışındaki gıybet, bir
hastalık olup, ilacını bildikten sonra kullanmak gerekir. Her dedikodu, amel
defterindeki sevapları silmekte, hatta karşı tarafın defterine yazıldığı
belirtilmektedir.
Gıybetin keffareti, Allah’tan (CC) mağfiret
dilemek, pişman olmak ve gıybet edilen şahıstan bizzat helallik almakla olur.
Affetmezse bile, onu övmeli, ona yalvarmalı ve onun gönlünü almalıdır. Gıybete
uğrayan müdafa edilmelidir.
www.GAVSUALAZAM.de
|