Dostların, ahbabların ismlerini
yazıp, duvara asmalı, bu ismleri her görüşde, sahiplerine hayr düa etmelidir.
Mezarların üzerine taşlar dikip, üzerlerine meyyitin ismi yazılır, geçenler,
görenler, bu meyyite rahmet ve istiğfar okurlar. Senelerce bu düalara kavuşan
meyyitler kabr azabından kurtulur.
Gıybet, haramdır. Dinleyen, o kimseyi
tanımıyorsa, gıybet olmaz. Gıybet olunan kimse bunu işitirse, üzülür.
Bedeninde, nesebinde, ahlakında, işinde, sözünde, dininde, dünyasında, hatta
elbisesinde, evinde, hayvanında bulunan bir kusur, arkasından söylendiği zaman,
bunu işitince üzülürse, gıybet olur.
Kapalı söylemek, işaret ile, hareket ile
bildirmek, yazı ile bildirmek de, hep söylemek gibi gıybetdir. Bir müslümanın
günahı ve kusuru söylendikde, hafızların, din adamlarının, elhamdülillah biz
böyle değiliz demeleri,gıybetin en kötüsü olur. Birisinden bahs
edilirken: “Elhamdülillah, Allah (CC), bizi hayasız yapmadı.” gibi onu kötülemek, çok
çirkin gıybet olur.
“Falanca kimse çok iyidir, ibadetde şu kusuru
olmasa, daha iyi olurdu” demek, gıybet olur. Hucurat suresinde, onikinci ayetinde
mealen, “Birbirinizi gıybet etmeyiniz!” buyuruldu. Gıybet, adam çekiştirmek
demekdir. “Birisini gıybet etmek, ölmüş insanın etini yemek gibi olur”
buyuruldu.
Hadis-i şerifde, “Kıyamet günü, bir
kimsenin sevab defteri açılır. Ya Rabbi (CC)! Dünyada iken, şu ibadetleri yapmışdım.
Sahifede bunlar yazılı değil,” der.
“Onlar, defterinden silindi, gıybet
etdiklerinin defterlerine yazıldı” denir ve “Kıyamet günü bir kimsenin hasenat defteri
açılır. Yapmamış olduğu ibadetleri orada görür. Bunlar seni gıybet edenlerin
sevablarıdır,” denir buyuruldu.
Ebu Hüreyre (RA) diyor ki, Resulullah (SAV)
ile oturuyorduk. İçimizden birisi kalkıp gitti. “Ya Resulallah (SAV)! Rahatsız
olup gitti” denildi. “Arkadaşınızı gıybet etdiniz, etini yediniz” buyurdu.
Aişe (RA) diyor ki: “Resulullahın (SAV)
yanında, bir kadının uzun olduğunu söyledim, “Ağzında olanı çıkar!” buyurdu.
Tükürdüm. Ağzımdan et parçası çıktı. Allah-ü teala (CC) sıfatları, özellikleri,
cisim şeklinde göstermeğe kadirdir.
Dindeki kusurları söylemek, mesela namaz
kılmaz veya şarab içer veya sirkat eder veya söz taşıyıcıdır demek ve dünyadaki
kusurlarını söylemek, mesela sağırdır, şaşıdır demek, gıybet olur. Dindeki kusurları,
onu kötülemek için söylenirse, gıybet olur.
“Onun islahını düşünerek söylerse, gıybet
olmaz. Acıyarak söylemek de, gıybet olmaz” denildi. “Bu köyde, namaz kılmıyan
var veya komünist var, hırsız var” demek, gıybet olmaz. Çünki, belli bir şahs
söylenmemişdir.
Bir kimse, namaz kılar, oruc tutar, hem de
insanlara eli ile zarar verir. Mesela döver, mallarını gasb eder, sirkat eder.
Yahud dili ile zarar verir. Mesela söver, iftira eder, gıybet eder, söz taşır. Aşikare
yapılan fısk ve haramları ve bid’atları söylemek, gıybet olmaz. Bunları men’
etmesi için hükumete haber vermesi, günah olmaz.
Bir kimse, babasından gizli haram
işleyince, babasının mani’ olacağını bilenin, babasına söylemesi veya yazarak
bildirmesi lazımdır. Mani’ olacağı bilinmiyorsa haber vermek caiz olmaz. Çünki,
düşmanlığa sebeb olur. Birinin zararlarını, ona acıdığı için veya başkalarının
ondan sakınması için söylerse, gibet olmaz. Onu kötülemek için söylerse, gıybet
olur.
Altı kişinin kusurlarını, ayblarını
arkasından söylemek, gıybet olmaz: Ona acıdığı için söylemek, ona mani’
olunması için söylemek, fetva almak için söylemek, müslümanları onun şerrinden
korumak için söylemek.
O kusur, ona ism olmuş ise, onu bu ism ile
tanıtmak mecburiyyetinde olmak. Aşikare, herkesce bilinen fıskı, bid’ati ve
zulmü söylemek. Kızarak, onu kötülemek niyyeti ile söylenen, gıybet olur.
Satılmakda olan malın kusurunu müşteriye
söylemek, satıcıyı gıybet etmek olmaz. Evlenecek erkeğe, nikah edeceği kızın
aybını, kusurunu haber vermek, gıybet olmaz, nasihat olur. Birşeyi bilmeyene
nasihat vermek, vacibdir. Açıkca haram işliyenin ve zulm edenin, açık olmıyan
başka ayblarını bildirmek, gıybet olur.
Hadis-i şerifde, “Haya cilbabını çıkaran
kimseyi söylemek gıybet olmaz” buyuruldu.
Cilbab, kadınların geniş baş örtüsüdür.
Burada, haya cilbabını çıkarmak, açıkca haram işlemek demekdir. Hadis-i şerif,
böyle kimsenin hayası olmadığını işaret etmekdedir.
İmam-ı Gazali ve bazı alimler (RA), açık
günah işliyenin ve başkalarının kusurunu söylemenin gıybet olmasında, onu
kötülemek, şart değildir, dediler. Bunun için gıybet etmekden çok sakınmak lazım
gelir.
İnsanı gıybet etmeğe sürükliyen sebebler
çokdur. Burada onbiri bildirilecekdir: Ona karşı düşmanlık, yanında olanların
fikrlerine uymak düşüncesi, sevilmiyen bir kimseyi kötülemek, kendisinin o günahda
bulunmadığını bildirmek, kendinin ondan üstün olduğunu bildirmek, hased etmek,
yanında bulunanları güldürmek, şakalaşmak, onunla alay etmek, ummadığı kimsenin
haram işlemesine hayretini bildirmek, buna üzüldü-ğünü, ona acıdığını
bildirmek, haram işlediği için onu sevmediğini bildirmek.
Gıybet, insanın sevablarının azalmasına,
başkasının günahlarının kendisine verilmesine sebeb olur. Bunları, her zaman
düşünmek, insanın gıybet etmesine mani’ olur.
Peygamber Efendimiz
(SAV) Allah'ın
(CC)
Habibiydi, alemlere rahmetti. İnsanları cennete davet için, cehennemden
sakındırmak için en acı sıkıntıları çekti. Ona akla hayale gelmeyecek
iftiraları yaptılar, haşa, sihirbaz dediler, haşa, mecnun dediler, haşa, şair
dediler, haşa, hanımına yani Aişe (RA) validemize iftira ettiler, çok eziyet
ettiler, yollarına bile dikenler döşediler... Allah'ın (CC) Habibiyle (SAV) harp
ettiler. Halbuki O (SAV) rahmet-i ilahi idi, insanlar
yanmasın diye adeta çırpınıyordu. “Bilmiyorlar, bilselerdi yapmazlardı”
buyuruyordu.
İkinci binin müceddidi, hadis-i şerifle
müjdelenen İmam-ı Rabbani’ye (RA) diğer iftiraların yanı sıra neler dediler.
Hatta kitabını bile yazdılar. Serhend cahili dediler, bu isimle de kitabı yazıp
dağıttılar.
Kim Muhammed aleyhisselam’a çok benzerse o
derece, bu sıkıntılar, bu iftiralar başına gelir. Bunlar, bu yolun şanındandır.
Eden kendine eder.
Allah-ü teala (CC) kimi azaba atmak isterse
büyüklerin üstüne salar, yani o insanlar büyüklere dil uzatır. Yaradılışında
said olanlar kesinlikle büyüklere dil uzatmazlar. Başka günahları olabilir ama
büyüklere dil uzatmazlar.
“Kim bir müslüman(ı gıybet ve şerefini
payimal etmek) sebebiyle tek lokma dahi yese, Allah (CC) ona mutlaka onun
mislini cehennemden tattıracaktır. Kime de müslüman bir kimse(ye yaptığı
iftira, gıybet gibi bir) sebeple (mükafaat olarak) bir elbise giydirilirse,
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri mutlaka, onun bir mislini cehennemden ona
giydirecektir. Kim de (malı, makamı olan büyüklerden) bir adam sebebiyle bir
makam elde eder (orada salah ve takva sahibi bilinerek para ve makama konmak
için riyakarlıklara girer)se Allah-ü Teala (CC) Hz.leri Kıyamet günü onu mürailer
makamına oturtarak (rezil eder ve mürailere münasib azabla azablandırır.)”
Hz. Cabir (RA) anlatıyor: “Resulullah
(SAV) buyurdular ki: ‘Ne fasık ne de mücahir (günahı açıktan işleyen) kimse
için söylenen gıybet sayılmaz. Mücahir olan hariç, bütün ümmetim affa mazhar
olmuştur’.” Rezin
ilavesidir. Buhari’de ikinci kısım mevcuttur.
Hz. Huzeyfe (RA) anlatıyor: “Resulullah
(SAV) buyurdular ki: ‘Kattat (söz taşıyan) cennete girmeyecektir’.” Müslim’in
rivayetinde “nemmam cennete girmeyecektir” şeklinde gelmiştir.
İbni Mesud (RA) anlatıyor: “Resulullah
(SAV) buyrdu ki: ‘Bana kimse, ashabımın birinden (canımı sıkacak bir) şey
getirmesin. Zira ben, sizin karşınıza, içimde hiç bir şey olmadığı halde çıkmak
istiyorum’.”
Ebu Malik el-Eş’ari (RA) anlatıyor:
“Resulullah (SAV) buyurdular ki: ‘Ümmetimde dört şey vardır, cahiliye
işlerindendir, bunları terketmeyeceklerdir:
-
Haseble iftihar.
-
Nesebi sebebiyle insanlara ta’n,
-
Yıldızlardan yağmur bekleme,
-
(Ölenin ardından) matem!
Resulullah (SAV) sözlerine şöyle devam
etti: ‘Matemci kadın, şayet tevbe etmeden ölecek olursa, Kıyamet günü üzerinde
katrandan bir elbise, uyuzlu bir gömlek olduğu halde (kabrinden) kaldırılır’.”
Hz. Aişe (RA) anlatıyor: “Bir adam, Resülullah’ın
(SAV) huzuruna girmek için izin istemişti. Aleyhissalatu vesselam: ‘Bu aşiretin
kardeşi ne kötü!’ buyurdu. Ama adam girince ona iyi davrandı, yumuşak sözle
hitap etti. Adam gidince: ‘Ey Allah’ın (CC) Resulü (SAV)! Adamın sesini
işitince şöyle şöyle söyledin. Sonra yüzüne karşı mültefit oldun, iyi davrandın’
dedim. Şu cevabı verdi: ‘Ey Aişe (RA)! Beni ne zaman kaba buldun? Kıyamet günü,
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin yanında mevkice insanların en kötüsü,
kabalığından korkarak halkın kendini terkettiği kimsedir’.”
Adiyy İbnu Hatim (RA) anlatıyor: “Resulullah
aleyhissalatu vesselam’ın yanında bir adam bir hitabede bulundu ve dedi ki: ‘Kim
Allah (CC) ve Resulüne (SAV) itaat ederse doğru yolu bulmuş, kim de o ikisine
isyan ederse doğru yoldan sapmıştır.’ Resulullah aleyhissalatu vesselam: ‘Sen
ne kötü hatipsin. Şöyle söyle: ...Kim Allah (CC) ve Resülüne (SAV) isyan
ederse...’ buyurdular.”
Hz. Huzeyfe (RA) anlatıyor: “Resulullah
(SAV) buyurdular ki: ‘Allah’ın (CC) istediği ve falanın istediği’ demeyin, lakin
şöyle deyin: ‘Allah’ın (CC) istediği, sonra da falanın istediği’.”
Hz. Ebu Hureyre (RA) anlatıyor: “Resulullah
(SAV) buyurdular ki: ‘İmanın en faziletlisi (nerede olursan ol) Allah’ın (CC)
seninle beraber olduğunu bilmendir’.”
Afv İbn Malik (RA) anlatıyor: “Resulullah
(SAV) buyurdular ki: ‘Halka kıssa (mevize,nasihat) anlatma işini emir veya
(emirin tayin edeceği) memur veya tekebbür sahibi yapar’.
www.GAVSUALAZAM.de
Tirmizi, Menakıb (3893);
Ebu Davud, Edeb 33, (4860)
|