Bir
Hadis-i Şerifde: “Gıybet edene sus diyene yüz şehid sevabı
verilir.” buyuruldu.
“Gıybetden uzak olunuz, çünki gıybet zinadan
fenadır. Zinanın tevbesi kabul edilir ama, gıybet edilen helal etmeyince
tevbesi kabul edilmez.”
Hz. Peygamber’den (SAV) rivayet edilen
birçok Hadis-i Şeriflerde de dedikodunun kesin bir şekilde çirkinliği
vurgulanmakta ve yasaklanmaktadır! “Gıybet, zinadan daha kötüdür. Çünkü bir
adam zina eder, Allah’a (CC) tövbe eder ve Allah (CC) onun tevbesini kabul
eder. Ama dedikodu eden kimse, ancak gıybetini yaptığı kimsenin affıyla
mağfirete uğrar.”
Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz bir gün:
“Gıybet (arkadan konuşma), zinadan daha beter bir suçtur.” dediğinde Sahabiler (RA): “Nasıl olur, ey Allah’ın (CC)
elçisi?...” diye sorarlar. O da (SAV): “Kişi zina ettikten sonra günahından
tövbe edip de Allah’a (CC) yönelirse, Allah (CC) onun bu tövbesini kabul eder
fakat gıybet eden kimsenin tövbesini kabul edip günahını asla bağışlamaz. Ta ki
gıybetini ettiği kimse kendisini affedene kadar.” “Gıybetten (başkalarını
çekiştirmekten) sakınız. Çünkü; gıybet zinadan da fenadır. (Şu yüzden ki) kişi
zina eder (arkasından) tevbe eder. Fakat gıybet edeni, Allahü Teala (CC),
çekiştirdiği kişi kendisini affetmedikçe mağfiret etmez.”
Hz. Resul (SAV) Efendimiz yine buyurdu ki:
“Gıybet etmekten uzak olun. zira gıybet etmek zinadan kötüdür. Zira zinanın samimi
tevbesi kabul edilir. Gıybet tevbesi, hasmı hoşnut olup helal etmeyince kabul
olmaz.”
Bu hadislerden açıkça anlamaktayız ki
başkalarının ardından onların hoşuna gitmiyeceği şeyleri söylemek, büyük
günahlardan biridir. Hatta zinadan da büyük bir günahtır.
“Cehennemden en son çıkarılan kimse,
gıybetden tevbe edendir. Yani tevbe ederken helalleşmeyendir. Cehenneme
girenlerin ilki ise gıybetden tevbe etmeden ölen kimsedir.”
“Kıyamet günü bir kimsenin hasenat defteri
açılır. Yapmamış olduğu ibadetleri orada görür. Bunlar seni gıybet edenlerin
sevablarıdır,denir.”
Ematül Bahili (RA) diyor ki: “Kıyamet günü
kişiye amel defteri verilip okuduğunda bakacak ki orada dünyada iken işlemediği bir takım İyilikler yer almış.
Hayret içinde, ‘Ey Rabbim (CC)!’... Burada bir takım iyilikler de yer almış.
Hayret içinde, ‘Ey Rabbim (CC)! ...’ Burada bir takım iyilikler yazılı ki, ben
onları işlememiştim.’ diye soracaktır. Yüce Allah (CC) Hz.leri de o kuluna
şöyle cevap verecektir: ‘Ey kulum! Sen bilmiyorsun. Onlar senin gıybetini yapan
kimselerin iyilikleridir’.”
“Yanında, din kardeşi gıybet edilince,
gücü yetdiği halde ona yardım etmiyen kimsenin günahı, dünyada ve ahiretde
kendine yetişir.”
“Bir kimse, dünyada din kardeşinin hakkını
korursa, Allah-ü Teala (CC),bir melek göndererek, onu, Cehennem azabından
korur.”
Hz. Resul (SAV) Efendimiz buyurdular: “İnsanlar
ile alay edip onları maskaraya alan; ara bozmak için durmadan ondan ona söz
taşıyan ve kusursuz kimselerde boyuna kusur araştıran kişileri Kıyamet günü ulu
Allah (CC) köpek süretinde haşredecektir.”
Yine Resul (SAV) Efendimiz buyurdu: “Ara
bozmak için iki kişi arasında söz taşıyan kimseye Allah (CC) Hz.leri kabrinde
öyle bir ateş musallat eder ki bu ateş onu kıyamete dek cayır cayır yakacaktır.”
Muaz İbnu Esen Elcüheni (RA) anlatıyor:
“Buyurdular ki: ‘Kim bir mü’mini bir münafığa (gıybetçiye) karşı himaye ederse,
Allah (CC) da onun için, Kıyamet günü, etini cehennem ateşinden koruyacak bir
melek gönderir. Kim de müslümana kötülenmesini dileyerek bir iftira atarsa,
Allah (CC) onu, Kıyamet günü, cehennem köprülerinden birinin üstünde,
söylediğinin (günahından paklanıp) çıkıncaya kadar hapseder’.”
“Bir kimsenin ‘İnsanlar helak oldu!’
dediğini duyarsanız, bilin ki o, kendisi, herkesten çok helak olandır.”
“Ümmetimin hepsi affa mazhar olacaktır,
günahı aleni işleyenler hariç. Kişinin geceleyin işlediği kötü bir ameli Allah (CC)
örtmüştür. Ama, sabah olunca o: ‘Ey falan, bu gece ben şu şu işleri yaptım!’
der. Böylece o, geceleyin Allah (CC) kendini örtmüş olduğu halde, sabahleyin,
üzerindeki Allah’ın (CC) örtüsünü açar. İşte bu, günahı aleni işlemenin bir
çeşididir.”
Gıybeti tasdik etmek de gıybettir. Gıybet
yapılan yerde susan kişi gıybete ortak olmuş olur. Diliyle gıybetçiye karşı
duramayanın kalbiyle inkar etmesi gerekir.
“Bir kimse yanında hakarete maruz kalan
bir mümine gücü yettiği halde yardım etmezse, Allah (CC) o kimseyi kıyamet
gününde insanların önünde rezil eder.”
“Her kim gıyabında kardeşinin kusurlarını
söyletmezse, kıyamet gününde Allah da onun kusurlarını örtmeyi tekeffül eder.”
“Ey kalbiyle değil, sadece diliyle iman
edenler topluluğu! Müslümanların gıybetini yapmayınız, ayıplarını
araştırmayınız. Zira kim kardeşinin ayıp ve kusurlarını araştırırsa Allah da
(CC) onun kusurlarını araştırır. Allah (CC), kimin kusurunu araştırırsa onu
evinin içinde bile olsa rezil ve rüsva eder.”
Dedikodu, başkalarında kusur arama
alışkanlığının sonucudur. Bazıları kendi kusurlarını görüp düzeltecekleri
yerde, başkalarının eksiklerini araştırıp etrafa yaymaya çalışırlar. Bu
davranışın kötülüğünden söz edilince, yalan söylemediklerini ifade ederek
kendilerini savunurlar. Aslında gıybet eden, yalancı değildir. Zaten yalan
söyleseydi, yaptığı iş, dedikodu değil, iftira olurdu.
Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz’den rivayet
edilen birçok hadisi şeriflerde de dedikodunun kesin bir şekilde çirkinliği
vurgulanmakta ve yasaklanmaktadır! Buna örnek olarak da: “Gıybet, zinadan daha
kötüdür. Çünkü bir adam zina eder, Allah’a (CC) tövbe eder ve Allah (CC) onun tevbesini kabul eder. Ama dedikodu eden
kimse, ancak gıybetini yaptığı kimsenin affıyla mağfirete uğrar.” gösterilebilir.
Gıybetin keffareti, Allah’tan (CC)
mağfiret
dilemek, pişman olmak ve gıybet edilen şahıstan bizzat helallik almakla olur.
Affetmezse bile, onu övmeli, ona yalvarmalı ve onun gönlünü almalıdır.Gıybeti dinleyen de, bu günahta gıybet
edene ortak olmuş olur. Bu bakımdan gıybet eden münasip bir şekilde
susturulmalıdır. (el-Münziri, V, 159-160).Gıybet insanlar arasında sevgi, saygı,
yardımlaşma gibi güzel hasletleri ortadan kaldırarak yerine buğz, kin,
düşmanlık getiren kötü bir huydur. Bundan dolayıdır ki, haram kılınmıştır.
Peygamberimiz (SAV) Efendimiz,müslüman
kardeşini arkasından çekiştirenlerin kıyamet gününde korkunç bir şekilde azap
edileceklerini bildirmiş şöyle buyurmuştur: “Bunlar başkalarının iffet ve
şereflerine dil uzatarak onların ölülerinin etini yiyen kimselerdir.”
“Başkalarının kusurlarından bahsetmek
istediğin vakit, kendi kusurlarını hatırla. (O zaman başkalarının kusurları ile
alakadar olmaya hakkın olmadığını anlarsın).”
Sehl İbn Sa’d (RA) anlatıyor: ‘Resulullah
(SAV) buyurdular ki: ‘Kim bana çeneleri ile bacakları arasındaki şeyler
hususunda garanti verirse, ben de ona cennet hususunda garanti veririm’.”
Kim, Müslüman kardeşinin gıyabında (onun
aleyhinde konuşanlara karşı) kendisini müdafaa etmek suretiyle ona yardım
ederse,Cenabı Allah (CC) Hz.leri de dünya ve ahirette ona yardım eder.
Ebu Said-il Hudri (RA) anlatıyor:
“Resulullah (SAV) Efendimiz buyurdular ki: ‘İnsanlara merhametli olmayana Allah-ü
Teala (CC) merhamet etmez’.”
“Müslümanlardan dillerinizi
kaldırın(Onları çekiştirmeyin). Onlardan biri ölünce hakkında iyi söyleyin.”
“Ölülerinizin iyiliklerini söyleyiniz; fenalıklarını
söylemekten sakınınız. (Fenalıkların tekrarı günahtır.).”
Mü’min kardeşlerinin sırlarını yayan, ara
bozmak için ona, buna söz taşıyan, ötekini berikini çekiştirmekten zevk duyan
kimselerin de ulu Allah (CC)
Kıyamet günü
mahşer toplantısında, bütün yaratıkların huzurunda tüm kusur ve günahlarını bir
bir ortaya dökecektir.
Hz. Resul (SAV) Efendimiz buyurdular: “Kim,bir
din kardeşini yaptığı günahla ayıplarsa, kendisi aynı günahı yapmayınca ölmez.”
Hz. Resul (SAV) Efendimiz yine buyurdu: “İnsanoğlu
Ömrü boyunca bir defa gıybet edip de tövbe etmeksizin ölürse, ulu Allah (CC) kendisini
şu on acı akıbete çarpar:
1- Rahmetinden uzaklaştırır.
2- Rahmet melekleri ilgisini keser.
3- Ruhunu zor teslim eder.
4- Cennete giremez.
5- Çetin bir kabir azabına uğrar.
6- İşlediği iyi amellerin sevabı gider.
8- Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz kendisinden,
hoşnut kalmaz.
9- Allah (CC) Hz.leri’nin gazabına uğrar.
10- Kıyamet günü
amel terazisi kurulup ameller tartıldığında iyi amellerinin sevabından mahrum
olarak ortaya çıkar.”
“Allah (CC) sizin için dedikoduyu, çok
soru sormayı ve malı boşa harcamayı hoş görmedi”
Başkalarına kardeşinin ayıplarını anlatmak
onun hoşuna gitmeyecek şeyleri söylemek demek olduğundan, ancak dil ile
söylemek haram olmuştur. Kaşgöz işareti yapmak, ima, işaret ve yazı gibi gıybet
anlamı ifade eden her hareket de gıybettendir. Mesela elle birisinin uzun veya
kısa boyluluğuna işaret etmek, bir şahsın ayıpları hakkında yazı yazmak
gıybettir.
Allah’ın (CC) Resulü (SAV) şöyle buyurdu:
“Ey kalbiyle değil, sadece diliyle iman edenler topluluğu! Müslümanların
gıybetini yapmayınız, ayıplarını araştırmayınız. Zira kim kardeşinin ayıp ve
kusurlarını araştırırsa Allah (CC) da onun kusurlarını araştırır. Allah (CC),
kimin kusurunu araştırırsa onu evinin içinde bile olsa rezil ve rüsva eder.”
Peygamber (SAV) Efendimiz herhangi bir
arkadaşına yönelik iyi duygularını değiştirecek nitelikte sözlerin kendisine
aktarılmasını yasaklamıştı. Şöyle diyordu Peygamber efendimiz: “Hiç kimse
arkadaşlarından biri hakkında bana herhangi bir şey ulaştırmasın. Çünkü ben
karşınıza iyi duygularla dolu rahat bir kalp ile çıkmak isterim.”
Buhari ve Müslim’de yer alan Mücahid’in
Tavus’tan, onun da İbni Abbas’tan (RA) aktardığı bir hadiste şöyle buyurulur: “Bir
gün Peygamber (SAV) Efendimiz, iki kabrin yanından geçerken şöyle buyurdu: ‘Şu
iki kabirde yatanlar azap görmektedirler. Ama bu azapları büyük günahlardan
dolayı değildir. Birisi küçük abdestini yaparken sidikten korunmazdı, ötekisi
de insanlar arasında söz götürüp getirirdi’.”
İmam Ahmed (RA), Hz. Huzeyfe’den (RA)
şöyle rivayet eder: “Peygamber (SAV) Efendimiz’in şöyle dediğini duydum: ‘İnsanlar
arasında söz götürüp getiren cennete giremez’.”
Bil ki, gıybet yapmak, insanların diline galib
olmuştur. Allah’ın (CC) dilediğinden başka hiçbir kimse gıybet yapmaktan
kurtulmamıştır. Gıybetin günahı büyüktür. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri gıybet
eden kimseyi, ölmüş kardeşinin etini yiyen kimseye benzetmiştir.
Peygamber (SAV) Efendimiz şöyle
buyurmuştur: “Mirac gecesi bir kavim gördüm, yüzlerini tırnaklarıyle kaşıyıp
kazırlardı. Bunlar kimdir? dedim. Dünyada insanları gıybet edenlerdir, dediler.”
Süleyman bin Cabir (RA) der ki: “Ya Resulallah
(SAV)! Bana beni kurtaracak bir şey öğret.” dedim. Resulullah (SAV): “Kendi
kovandan başkasının kovasına bir damla su koymak da olsa, hayır işini
küçümseme. Müslüman kardeşlerine güler yüzlü ol. Sana yakın olurlarsa, onlara
hizmet et, uzak olurlarsa onları gıybet etme.” buyurdu.
Cabir (RA) buyurdu: “Resulüllah (SAV) ile
seferde idik. İlk mezarın yanından geçerken buyurdu ki: ‘Bu mezarların ikisi de
azabtadır. Biri gıybet sebebiyle, biri de çamaşırını sidikten korumadığı için.’
Sonra bir yaş ağaç ikiye böldü ve o mezarların başları ve ayakları ucuna dikti
ve buyurdu ki: ‘“Bu ağaçlar kuruyuncaya kadar onların azabı hafif olur’.”
Bir kimse zina yaptığını ikrar edince,
Resülüllah (SAV) onun recm edilmesini buyurdu. Sahabe’den (RA) iki kişi
birbirine: “Onu köpeği taşlar gibi taşladılar.”dediler. Resulu8llah (SAV)
Efendimiz bir leşin yanından geçerken: “Bunu yiyiniz.” buyurdu. “Ya Resulullah
(SAV)! Leşi nasıl yiyelim?” dediler. Resulullah (SAV): “O taşlanan kardeşinizin
eti bundan daha fenadır.” buyurdu. O halde bu hadis-i Şeriften anlaşılıyor
ki, gıybet eden ve gıybet dinliyen günahta ortaklardır.
Sahabeler birbirleriyle samimi
görüşürlerdi, birbirlerini gıybet etmezlerdi ve bunu en üstün ibadet bilip
aksini yapmayı münafıklık sayarlardı. Bu dedi-kodu konusunda Resulullah (SAV)
Kur’an’ın iğrenç gıybetin görüntüsünden korku, tiksinti uyandırmada akıllara
durgunluk veren üslubuna uygun olarak çok titiz davranırdı.
Ebu Davud’un naklettiği bir hadiste, Neb’den,
o Muhammed oğlu Abdulaziz’den, o Ala’dan, Ala babasından, babası da Hz. Ebu
Hüreyre’den (RA) şu hadisi nakleder: Peygamber’e (SAV) “Gıybet nedir ya Resulallah?” diye sorulur.
Resulullah (SAV): “Gıybet din kardeşini hoşlanmıyacağı bir şeyle anmandır”
deyince,peki “Ya söylediğim nitelikler kardeşimde varsa?” diye sorulunca,
Resulullah (SAV): “Eğer söylediğin
nitelikler onda varsa onu gıybet etmiş olursun, eğer söylediklerin onda yoksa,
ona iftira etmiş olursun” buyurur.
Ebu Davut, Müsedded, Yahya, Süfyan, Akmar
oğlu Ali, Ebu Huzeyfe (RA), Hz. Ali (KV) senet zinciri ile şu hadisi bizlere
nakleder: Hz. Aişe (RA) der ki: “Resulullah’a ‘Safiyye’nin şöyle şöyle olması
sana yeter’ dedim. (Müsedded’in rivayetine göre boyunun kısalığını kastetmişti)
Bunun üzerine Resulullah ‘Öyle bir söz söyledin ki, şayet denizin suyuna
karıştırılsa idi onu bulandırırdı’ buyurur.”
Hz. Aişe (RA) der ki: ‘Resulullah’a (SAV)
birisini anlattım da bana dedi ki: ‘Başıma şu şu hallerin geleceği tehdid
edilirken bir başka insanın durumundan söz edilmesini sevmem’.”
Yine Ebu Davut, Malik oğlu Enes’ten
nakleder ve der ki: “Resulullah (SAV) der
ki: ‘Miraca çıktığım gece, bakırdan tırnakları olan ve yüzlerini göğüslerini
tırmalayan bir topluluk gördüm. Bunlar da kim ey Cebrail?’ dediğimde, bana ‘Bunlar
insanların etlerini yiyen ve haysiyetlerine dil uzatanlardır’ dedi.”
Maiz ve Gamidiye, birlikte zina
ettiklerini itiraf edince, bu suçlarını hiçbir zorlama olmaksızın kendi arzuları
ile ikrar edip Resulullah’a (SAV) kendilerini temizlemesi için direttiklerinde,
Resulullah (SAV) da onları recm ederek idam eder. Sonra Peygamber (SAV)
birisinin, arkadaşına: “Gördün mü şu Allah’ın (CC) günahını örttüğü, fakat nefsini
köpekler gibi recm edilmesine yol açtığı kimseyi?” dediğini işitir. Resulullah (SAV) bir süre yürüdükten sonra,
bir merkep leşine rastlar ve Filanca ile filanca neredeler?” diye sorar. Sonra
bu kişilere, “İninde şu merkep leşinden yiyin bakalım” der. Onlar: “Allah (CC) bağışlasın
seni ey Allah’ın (CC) Resulü (SAV). Hiç yenir mi bu?” deyince, Resulullah (SAV)
“Biraz önce kardeşinize yaptığınız hakaret bunu yemekten daha beterdir, kudret
eli ile yaşadığım yüce Allah’a (CC) yemin ederim ki, onlar şu anda, o cennet
ırmakları içerisinde yüzüyorlar” der.
İşte böyle değişmez, sürekli bir tedavi
ile islam toplumu temizlenmiş ve yücelmiş ve bulunmuş olduğu noktaya yeryüzünde
yürüyen bir düş, tarihin koynunda gerçekleşmiş bir ideal olma noktasına
ulaşmıştır... İman edenlere yapılan bu tekrar tekrar
seslenişlerden, onları sosyal ve psikolojik eğitimin yüce ve parlak ufkuna
yükselttikten sonra... İnsanların haysiyetleri, özgürlükleri ve
dokunulmazlıkları etrafında güçlü garanti duvarlarını ördükten sonra... Ve bütün bunları da onların ruhlarında
harekete geçirilen “duyarlılık” ve yüce Allah’ı (CC), O’nun (CC) korkusunu
bilme ile garanti altına aldıktan sonra...
Kur’an-ı Kerim, bu yüce ufka kurmuş olduğu
şu basamaklardan sonra, renk renk ve cins cins insanlığın tümüne seslenerek,
onları bir tek kök ve bir ölçüye bağlıyor. Ki bu yüce ufka yükselen bu seçilmiş
insan topluluğu bu bir tek kök ve tek ölçü üzerinde durmaktadır.
Katade (RA) der ki: “Kabir azabi üçtür: “Biri
gıybet sebebi ile, biri taşımak sebebiyle ve biri de çamaşırını sidikten
korumamak sebebi iledir.”
Hz. İsa (AS) Havarileri ile bir köpek
Leşinin yanından geçerlerken, “Bu, ne pis kokuyor.” dediler. Hz. İsa (AS) “Ne
güzel beyaz dişi vardır. buyurdu.. Yani
onlara şunu öğretmek istiyordu ki; her neye bakarsanız, iyilik tarafına bakın.
Bir domuz Hz. İsa’nın (AS) yanından geçti. “Selamette yürü.” dedi. “Ya
Resulullah (AS)! Domuza böyle denir mi?” dediler. “Dilimi hayırdan başka bir
şeye alıştırmıyorum.” dedi.
Muaz b. Cebel (RA) der ki: “Sur’a
üfürüleceği gün dalga dalga geleceksiniz.” ayetinin yorumunu Resulullah’tan
(SAV) sorunaca, gözlerinden yaşlar akarak bana buyurdular ki: “Ey Muaz (RA)!
Çok büyük bir konuyu sordun” dediler, (sonra) şöyle devam etti: “Ümmetimden on
grup değişik ve diğerlerinden farklı suaretlerde mahşere çıkarılacaklardır.
Bazıları maymun suretinde, bazıları domuz suretinde çıkaarılırlar mahşere.
Bazıları başları yerde ve ayakları havada oldukları halde hareket ederler.
Bazıları kör ve başıboş olurlar. Bazıları sağır ve dilsiz olup bir şey
anlamazlar. Onlardan bazıları dillerini çiğnerler, ağızlarından ise kan ve irin
gelir. Mahşer ehli onlardan nefret eder. Bazılarının el ve ayakları
kesilmiştir. Onlardan bazıları ateşten dallara asıldıkları halde mahşere
çıkarıla gelirler. Bazıları leşten daha kötü kokar ve bazıları da vücutlarına
yapışmış olan bakırdan bir elbise giyerler.”
Devamla şöyle buyurdular: “Ama maymun
şeklinde mahşere çıkarılanlara gelince: Onlar başkalarını çekiştirenler ve
dedikodu edenlerdir. Domuz suretinde mahşere çıkarılacak olanlar rüşvet ve
haram yiyenlerdir. Başaşağı ve ayakları havada hareket edenler faiz alanlardır.
Kör olarak mahşere çıkarılacak olanlar ise iki kişinin arasında hükmedince
başkasının hakkına tecavüz eden ve zulmedenlerdir. Kör ve sağır olanlar kendini
beğenenlerdir. Dillerini çiğneyenler amelleri sözleriyle uyuşmayan alimler ve
hakimlerdir. El ve ayakları kesilmiş olarak mahşere çıkarılacak olanlar
komşularına eziyet edenlerdir. Ateşten dallara asılanlar sultan ve padişahların
yanında halkı çekiştirenlerdir. Leşten daha kötü kokanlar dünyada nefsin istek
ve heveslerine uyanlar, zevk peşinde olanlar ve Allah’ın mallarında olan
hakkını vermeyenlerdir. Vücutlarında bakırdan bir giysi olanlar ise kibirlenip
böbürlenenler ve büyüklük taslayanlardır.”
Resul-i Ekrem (SAV)
Efendimiz bir gün arkadaşlarına şöyle
sordu: “Gıybet nedir, bilir misiniz?” diye sordu. Onlar: “Allah (CC) ve
peygamberi (SAV) daha iyi bilir”, dediler. Peygamber (SAV) Efendimiz : “Kardeşini
gıyabında (arkasında) onun hoşlanmadığı bir şey ile anmandır,” buyurdu. Dinleyenler:
“Dediğim kardeşimde varsa ne buyurursunuz?” diye sordular. Hz. Nebi (SAV)
Efendimiz: “Eğer dediğin ayıp kardeşinde varsa o zaman gıybet olur. Yoksa ona
bühtan ve iftira etmiş olursun.”buyurdu.
Demek ki gıybet, bir insanın arkasından
onun hoşlanmayacağı şeyleri söylemektir. Bunlar, onun fiziğiyle, soyu ile,
ahlakıyla, kılık ve kıyafetiyle ve dini ile ilgili olabilir. Boyu kısadır,
ailesi iyi değildir, gösterişe meraklıdır, yalancıdır, cimridir, güvenilmez
gibi.
Bu ve benzeri kusurları din kardeşinin
arkasından söylemek gıybettir ve iğrenç bir günahtır. İnsan başkasının
gıybetini niçin yapar? Büyük alim İmam Gazali (RA), gıybetin belli başlı
sebeblerinden birinin kin olduğunu söylüyor. Bir kimse başkasına duyduğu kin
sebebiyle onu çekiştirmekten ve aleyhinde konuşmaktan zevk alır" diyor.
Halbuki mümin kin tutmaz.
Gıybetin bir başka sebebi de
çekememezliktir. Genelde insan kendisinden üstün olan, toplum içerisinde
saygınlığı bulunan ve bilgili olan kimseyi bu ve benzeri üstünlüklerinden
dolayı çekemez ve onda gördüğü bazı kusurları söyleyerek onu ayıblamaya
çalışır.
Şu örnek gıybeti çok güzel anlatıyor: Bir
gün Hz. Aişe Validemiz (RA) Hz. Resul (SAV) Efendimize: “Ey Allah’ın (CC) elçisi
(SAV)! Safiyye’nin (RA) -ki bu da Peygamberimizin (SAV) eşi idi kısa boylu
olduğunu kasdederek- şöyle böyle oluşu sana yeter,” demiştim de. Peygamberimiz:
‘Aişe, öyle bir söz söyledin ki, eğer o söz denizin suyu ile karışsa, her halde
onu bozardı,’ buyurdu.”
Peygamberimiz (SAV), müslüman kardeşini
arkasından çekiştirenlerin kıyamet gününde korkunç bir şekilde azap
edileceklerini bildirmiş şu Hadis-i Şerifle bildirmiştir: Enes (RA) Hz. Peygamber Efendimiz’in (SAV)
şöyle
dediğini nakletti: “Ben miraç ettirildiğim gece, bir topluluğun yanından
geçtim. Bunlar bakırdan tırnaklarıyla yüzlerini ve göğüslerini tırmalıyorlardı.
Ben: ‘Ey Cebrail (AS)! Bunlar kimlerdir?’ diye sordum. Cebrail (AS): ‘Bana,
bunlar başkalarının iffet ve şereflerine dil uzatarak onların ölülerinin etini
yiyen kimselerdir’ diye cevap verdi.”
Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz buyuruyor:
“Bir şahıs aleyhinde atılıp gıybet edildiği zaman sen de gıybet edenlerin
arasında bulunursan gıybet edilene yardımcı ol (onu savun). Gıybet edenlere de
mani ol. Bunlardan birini yapmazsan oradan kalk git.”
“Kim din kardeşinin gıyabında ırz ve
şerefine isnad edilen şeyleri def ederse, onu Cehennem azabından korumak Allah
(CC) Hz.leri’nin üzerine hak olur.”
“Kim,din kardeşinin ırz ve şerefinden
gıybet gibi şeyleri def ederse, Hz. Allah (CC) Hz.leri de kıyamet gününde onu,
cehennem ateşinden uzaklaştırır.”
“Mü’min kardeşlerinizi mahrum etmemek
maksadı ile gördüğünüz güzel bir şey’e hücum ederek ona talip olmayınız.”
Gıybet etmek günah olduğu gibi yapılan
gıybeti dinlemek de günahtır. Müslüman kardeşi bir yerde çekiştirilirken, onun
iffet ve namusuna dil uzatılırken,bunu duyan kimseye düşen, ona mani olmaktır.
Çünkü bir müslümanın kanı ve malı gibi ırz ve namusu da dokunulmazdır.
Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz buyurmuştur
ki: “Bir kimse, kardeşinin ırz ve şerefini çekiştirene karşı onu savunursa
Allah-ü Teala (CC) kıyamet günü o kimseyi cehennemden uzaklaştırır.”
“Başkalarının kusurlarından bahsetmek
istediğin vakit, kendi kusurlarını hatırla. (O zaman başkalarının kusurları ile
alakadar olmaya hakkın olmadığını anlarsın).”
Hz. Resul (SAV) Efendimize gıybetten
sorulduğunda: “Gıybet, din kardeşini hoşlanmayacağı bir şeyle anmandır. Eğer o
şey kendisinde mevcut ise, onu gıybet etmiş olursun, değilse iftira etmiş
olursun.”
buyurdular.
Hayat dalgalıdır. İnsan bir gün güler, üç
gün ağlar. Bir insan her gün gülüyorsa ondan uzaklaşmak lazımdır. Müslüman
kardeşini arkadan çekiştirerek günaha giren kimse bu günahtan kurtulmak için
tevbe etmesi yeterli olmaz. Hem tevbe edecek hem de gıybet ettiği kardeşinden
helallik dileyecektir. Ancak o zaman bu günahtan kurtulmuş olur.
Hz. Resul-i Ekrem’in (SAV) ashaptan Kays (RA)
adlı birine şöyle buyurduğu nakledilir: “Ey Kays (RA)! Kabirde seninle birlikte
olacak bir yoldaş edinmek zorundasın. O canlıdır ve sen onunla birlikte
defnolacaksın; o yoldaş iyi olursa seni yüceltecek, ikram edecektir, ancak eğer
alçak ve kötü olursa seni alçaltacaktır. Sonra siz ikiniz kıyamette birlikte
haşredileceksiniz ve sen ondan sorguya çekileceksin. O halde kendin için salih
bir yoldaş seçmeğe çalış. Eğer yoldaşın salih olursa onunla dostluk kurarsın,
kötü olursa sadece onun yüzünden dehşetli azapla karşılaşırsın. O yoldaş senin
amelindir.”
Hz. Resul (SAV) Efendimiz bizi şöyle
uyarmıştır: “Müslümanların eksiklerini ve ayıplarını araştırmayın; her kim
Müslümanların eksiklerini ve ayıplarını araştırırsa yüce Allah (CC) da onun
ayıbını izler ve evinin içinde de olsa onu rezil ve rüsvay eder.”
Bir başka Hadis-i Şerif de şöyledir: “Müslümanların
ayıplarını ve gizli hallerini araştırırsan onları bozmuş yahut bozulmakla yüz
yüze bırakmış olursun.”
“Kalbi mahzun olanları şüphesiz ki Allah
sever.”
Fakat biz insanlar hiç ağlamak istemeyiz. Hep neşelenmek isteriz. Çünkü
nefsimiz öyle ister. “Rahat arayayım.” demek hatadır, çünkü dünya yaşama yeri
değildir.
Hz. Resul (SAV) Efendimiz şöyle buyurdu: “Dünyada
garip, yahut yolcu gibi ol, nefsini kabir ehlinden say!”
Dünyada haddini bil. Garip insan ne yapar?
Boynunu büker, kendi haliyle hallenir. “Kim ne söyleyecek?” diye bakar. Bir
insanda bu halin bulunması çok faydalıdır. Çünkü garip insan kimseye hakaret
edemez, hiç kimseye kötülük yapamaz.
Çantası eline bir yolcu olduğunu da
unutma. Halbuki sen ebedi bir sefere çıkıyorsun, bir daha dönüş de yok. Ahiret
için tarlanı dünyada ek ki, orada azığın hazır olsun. Yolcu olduğunu unutma.
Çantan elinde bulunsun.
Nitekim Hz. Resul (SAV) Efendimiz
buyururlar ki: “Dünyada garip, yahut yolcu gibi ol, nefsini ehli kuburdan
(kabirde imiş gibi) say!”
Bir insanda bu halin bulunması çok
faydalıdır. Çünkü garip insan kötülük yapamaz. Yolcu ise eline çantasını almış
yol almakla meşguldür. Sonra kabirde bulunanların hali ile hallenmemiz tavsiye
ediliyor. Şimdiden kabre girmiş gibi. Çünkü ölüme mahkumuz.
Nefis ölmeyi hiç istemez. Onu bu hususta
terbiye etmek için birinci planda ölümü çok anmak ve çöl yolculuğuna çıkacak
olan bir insanın bu tehlikeli yolculuktan başka bir şey düşünmediği gibi
düşünmek lazımdır. Orada eyvah dememek için insan dünyaya
niçin geldiğini, nereye gideceğini, niçin yaratıldığını ve ne yapmasının
gerektiğini şimdiden düşünmeli, vukuu muhakkak olan ölüm için elde fırsat dilde
ruhsat varken hep hazırlıklı bulunmaya çalışmalıdır. Kazanıldığı zaman, ebedi
bir hayat kazanılmış olacak.
İBRETLİ BİR TABLO:
Hz. Peygamber (SAV) bir savaşta fakir
sahabileri birer birer zengin ikişer sahabinin yanına ulaştırır. Maksat
fakirlerin karınlarını doyurmaları buna karşılık da zenginlerin hizmetini
görerek savaş gücünü arttırmaktır.
Bu arada Selman-ı Farisi (RA) de iki
zenginin yanına verilmiş ve kendisinden onların
yemeklerini hazırlaması istenmişti. O da her yanında bulunduğu
zenginlerin yemeklerini hazırlıyor ve sularını getiriyor ve böylece de
eksiksizce hizmetlerini görmeye çalışıyordu.
Fakat günlerden bir gün çadırlarına gelen
zenginler yiyecek hazır bir şey bulamazlar. O yüzden de Selman-ı Farisi (RA) de
iki zenginin, yanına verilmiş ve kendisinden onların yemeklerini hazırlaması
istenmişti. Bu yüzden de Selman-ı Farisi’yi (RA) yiyecek bir şeyler alması için
Allah (CC) Resulüne (SAV) gönderirler. Hz. Selman (RA) gittiğinde ardından
aralarında konuşmaya ve onu çekiştirmeye koyulurlar. Güya Selman (RA), uğursuz
adammış.
Bol sularıyla ün salmış “Semiha Kuyusu”na
gitse oranın bütün sularını kuruturmuş. Bu ve buna benzer bir düzine
dedikodular yaparlar. Her şeyden habersiz, vazifesinde kusursuzca hareket etme
prensibi içinde hareket eden Selman-ı Farisi (RA) zenginlerin hakkında
ettikleri dedikoduyu öğrenir ve Hz. Peygamber’e (SAV) iletir. Karşılığında da “Onlara
de ki; Siz biraz önce yemek yediniz, daha ne istiyorsunuz?” cevabını aldı ve
geri dönerek sevgili Peygamberimizin (SAV) bu sözlerini iki zengine bildirdi.
Bunun üzerine kalkıp Hz. Peygambere (SAV)
giden zenginler, “Ey Allah’ın (CC) elçisi!... Yemek yediğimizi söylemişsiniz.
Halbuki biz yemek yemedik.” diye ikazda bulunurlar. Sevgili Peygamberimiz (SAV)
ise, “Şuna emin olun ki ben sizin ağızınızda henüz yemiş olduğunuz etin kırmızı
kırmızı kalıntılarını görüyorum. Çünkü siz arkadaşınızın ardından onun
dedikodusunu yaptınız. Böylece de onun etini yemiş oluyorsunuz.” diyerek
zenginlere çıkıştı. İşte Hucurat S.A.12
deki ayet adı geçen bu iki dedikoducu zenginler hakkında inmiştir.
Peygamber (SAV) Efendimiz buyurdu: “Ulu
Allah (CC) Musa Peygamber’e (AS) şöyle seslenir: ‘Ey Musa (AS)!... Şunu bil ki,
dedikodu edip de tövbe ederek Allah’a (AS) yönelen kimseler (öbür dünyada)
cennete en son gireceklerdir. Dedikodu etmekte ayak diretenler ise (öbür
dünyada) Cehenneme ilk girenler olacaktır’.
Akreme (RA) anlatıyor: “Bir gün Hz.
Peygamber’in (SAV) evine uzun boylu bir kadın gelir. Hz. Ayşe (RA) validemiz
kadını görünce ‘Amma da uzun boylu kadın ha’ der. Bu sözleri duyan sevgili Peygamberimiz
(SAV) Hz. Ayşe’ye (RA), ‘Kus, durma, hemen kus.’ diye bağırır. O da kustuğunda
bakar ki bir parça et kusmuştur. Bunun üzerine Hz. Ayşe (RA), “Ey Allah’ın (CC)
elçisi!... Ben ne dedim ki? Sadece olanı söyledim’ der. Hz. Peygamber (SAV) de
onun bu sözlerine şöyle cevap verir: ‘Ey Ayşe (RA)!... Gıybet mü’min kardeşinin
ardından onun hoşuna gitmeyen bir kusurunu söylemendir Eğer belirttiğin kusur
onda yoksa, o zaman mü’min kardeşine iftira etmiş olursun. İftira ise gıybetten
de ağır bir günahtır.” Çünkü iftiradan ötürü Allah’a (CC) tövbe etmek için şu
üç hususu yerine getirmek gerekir:
a) ilk önce kimlerin yanında iftira
ettiysen, oraya gidip “Ben falanca hakkında şu şu iftiralarda bulundum. Fakat
şunu biliniz ki bütün söylediklerim asılsız ve yalandır.” diye itirafta
bulunması gerekir.
b) İkinci olarak, hakkında iftira
çıkardığın kimseyle yüzleşerek kendisinden hakkını helal etmesini istemek
şarttır.
c) Üçüncü olarak da, Allah’tan (CC) günahının
bağışlanmasını dilemek ve tövbe ederek O’na (CC) yönelmek lazımdır.
Peygamber (SAV) Efendimiz buyuruyor ki: “(İşin
iç yüzünü iyice öğrenmeden,bir takım şahsi) Tahminlerde bulunmaktan sakının.
Çünkü yalanların en büyüğü, (şahsi) tahminlere dayanarak söylenen sözlerdir.”
O yüzden İslam büyüklerinden biri şöyle
diyor: “Gıybet; bir mü’min kardeşinin ardından onun hoşlanmıyacağı bir kusurunu
söylemektir. Ama bu kusur ister vücudunda, aklında, elbisesinde, soyu sopunda,
malında ve mülkünde olsun; ister başka bir şeyinde olsun yine gıybet olur.
Hatta istersen, ‘falancanın kulağı geniş veya elbisesi uzun veyahut da boyu
uzun’ de. Hepsi de dedikodu sayılır.”
Peygamber (SAV) Efendimiz buyurdu ki: “Mü’min
kardeşinin ardından dedi-kodu yapan kimseleri Kıyamet günü, Ulu Allah (CC) Hz.leri
yüzünü arkasına çevirerek Mahşer yerine getirir.”
“Başkalarının ardından konuşmaktan
sakının. Çünkü başkalarının ardından konuşan kimseleri şu üç felaket
beklemektedir: Ettiği dualar kabul olmaz, İşlediği iyilikler tesirsiz kalır, Kötülük
ve günahları artar.”
Abdullah oğlu Cabir (RA) anlatıyor: “Bir
gün Hz. Peygamber (SAV) ile oturmuş sohbet ediyorduk. Bir ara etrafa bir leş
kokusu yayılmaya başladı. Kokuyu alan sevgili Peygamberimiz (SAV) bize, ‘Bunun
ne kokusu olduğunu biliyormusunuz?’ diye sordu. Biz de, ‘Allah (CC) ve Resulü (SAV)
bilir.’ diye karşılık verdik. Bunun üzerine
Peygamber (SAV) Efendimiz şöyle buyurdu: ‘Bu pis leş kokusu, mü’min kardeşlerini
ötekine berikine çekiştiren gıybetçilerin kokusudur.’
Hz. Peygamber (SAV) ve Sahabileri (RA) devrinde
etrafa yayılan gıybet kokuları burunları sızlatmakta gecikmezdi. Fakat
zamanımızda gıybet kokusunu alamaz olduk. Bunun sebep ve hikmeti nedir?
Zamanımızda gıybet, dedi-kodu ve ötekini
berikini çekiştirmek o derece yaygınlaşmıştır ki bu bozulma ve çürümenin etrafa
saçtığı pis kokular artık burunlarımızı doygun hale getirmiştir.
Bu tıpkı tabakhanede çalışmaya benzer,
Tabakhaneye giren sıradan biri içerde bir dakika durmaya tahammül edemez. Fakat
orada çalışanlar derilerden etrafa yayılan pis kokulara katlandığı gibi,
alışkanlık kazandığından rahatça yemek de yerler, su da içerler: Çünkü artık
onların burunları o pis kokuları almaz olur.
Hz. Resul (SAV) Efendimiz buyurdular: “Söz
taşıyan (nemmam) Cennete giremez.”
“Sizin en fenanız söz taşıyanlar, aranızı
bozanlar ve insanları birbirine düşürenlerdir.”
Buna fitne çıkarmak denir. Büyük günahdır. Gıybet insanların aralarının
açılmasına, dargınlıklara sebeb olur.
Yine Bir Hadis-i Şerif şöyle: “İki kimse
birbirlerine dargın olarak ölürlerse, Cehennem yüzü görmeden Cennete
giremezler. Cennete girerlerse bile birbirleriyle karşılaşamazlar.”
Gıybet etmenin keffareti, üzülmek, tevbe
etmek ve onunla (aleyhinde gıybet ettiği ile) helalleşmekdir. Affetmezse, onu
övmeli, sevdiğini bildirmeli, yalvarmalı, gönlünü almalıdır. Helal etmezse hak
yine onundur. Pişman olmadan helalleşmek, riya olur, ayrı bir günah olur. Ölüyü
ve zimmi olan kafiri gıybet de haramdır.
www.GAVSUALAZAM.de
|