Ebu Talib’in kafir olmasının sebebi budur.
Ebu Talib, İmam-ı Ali (KV) Hz.leri’nin babasıdır. Resulullah (SAV) Efendimiz’in
Resulullah’ın (SAV) Peygamber olduğunu biliyordu. İnsanların kötüleyeceklerinden
korkarak ve ayblıyacaklarını düşünerek, iman etmedi. Ebu Talib ölüm döşeğinde
iken, Resulullah (SAV) onun yanına gelerek, “Ey amcam! Sana şefaat
edebilmekliğim için, la ilahe illallah söyle!” buyurdu. Cevabında, “Ey
kardeşimin oğlu, doğru söylediğini biliyorum. Lakin ölüm korkusu ile imana
geldi denilmesini istemem” dedi. Beydavi tefsirinde, Kasas suresinin “Sevdiklerini
hidayete getirmek senin elinde değildir” mealindeki, ellialtıncı ayet-i
kerimesinin bu zaman indiği bildirilmiştir.
Bir rivayete göre, Kureyş kafirlerinin
ileri gelenleri, Ebu Talibin yanına geldiler. “Sen, bizim emirimizsin, sözlerin
başımızın üzerindedir. Fekat, senden sonra, Muhammed ile (SAV) aramızda
düşmanlığın devam edeceğinden korkuyoruz. Ona söyle! Dinimizi kötülemesin”,
dediler. Ebu Talib, Resulullah’ı (SAV) yanına çağırdı. İşittiklerini söyledi.
Resulullah’ın (SAV), onlar ile sulh yapmıyacağını anlayınca, müslüman olacağı
anlaşılacak bazı şeyler söyledi. Bunları işitince, amcasının iman etmesini
istedi. “İşitenler bana dil uzatacaklarından korkmasaydım, iman ederdim. Seni
sevindirirdim” dedi. Öleceği zaman, bir şeyler söyledi. Bunları işitebilmek
için, Abdullah ibni Abbas (RA) yanına yaklaşdı. “İman ettiğini bildiriyor”
dedi. Ebu Talibin iman ettiği şübhelidir. Ehl-i sünnet alimlerine göre, iman
etmedi. İmam-ı azam Ebu Hanife (RA), “Ebu Talib kafir olarak öldü” demiştir. Hazret-i
Ali (KV), Resulullah’a (SAV) gelerek, “Dalaletde olan amcan öldü” dedikte, “Yıka,
kefen içine sar ve defn et! Men olununcaya kadar onun için dua ederiz” buyurdu.
Birkaç gün evinden çıkmayarak, onun için çok dua etdi. Eshab-ı kiramdan (RA) bazıları
bunu işitince, onlar da, kafir olarak ölmüş olan akrabaları için dua etmeye
başladılar. Bunun üzerine, Tevbe suresinin, “Peygamber ve iman edenler,
akrabaları olsalar da, müşrikler için istiğfar etmemelidirler” mealindeki
yüzondördüncü ayet-i kerimesi nazil oldu. Bir hadis-i şerifde, “Kıyamet günü,
kafirlerden azabı en hafif olanı, Ebu Talib’dir. Ayaklarında ateşten nalın
olacak, bunların sıcaklığından dimağı kaynayacaktır” buyuruldu.
İnsanların kötülemelerinden ve
ayblamalarından korkmaya karşı ilaç olarak şöyle düşünmelidir: “Kötülemeleri
doğru ise, ayblarımı bana bildirmiş oluyorlar. Bunları yapmamağa karar verdim”
demeli, böyle kötülemelerden ferahlık duymalıdır. Onlara teşekkür etmelidir.
Hasen-i Basri’ye (RA), birisinin kendisini gıybet etdiğini haber verdiler. O’na
(RA) bir tabak helva gönderip, “Sevablarını bana hediyye ettiğini işitdim.
Karşılık olarak bu tatlıyı gönderiyorum” dedi.
İmam-ı azam Ebu Hanife’ye (RA), birisinin
kendisini gıybet etdiğini söylediler. O’na (RA) bir kese altın gönderip, “Bize
verdiği sevapları arttırırsa, biz de karşılığını arttırırız” dedi.
“Yapılan kötüleme yalan ise, iftira ise, zararı
söyleyene olur. Onun sevablan bana verilir. Benim günahlarım, ona yüklenir”
demelidir. İftira etmek, nemmamlık yapmak, gıybet etmekten daha fenadırlar.
Nemime, müslümanlar arasında söz taşımaktır.
www.GAVSUALAZAM.de
|