HADİKA nam adlı eserde bu edebler aşağıda sıralandığı gibi anlatıldı..

 

1 - Kardeşlerin açılan edeblerine ve geçmişte işledikleri hatalara bakılmamalı. Zira bunlar, her zaman vukuu muhtemel şeylerdir. Başkalarında nasıl oluyorsa, aynısı kendisinde de olabilir.

 

İrfan sahipleri bu manada şöyle anlattılar: Hangi derviş olursa olsun, insanların ayıplarından kendisine bir keşif oluyorsa, o kimse, şeytani bir keşfin sahibidir. Allah-ü Teala (CC) Hz.lerinin o kimse ile, bir işi yoktur. Bir kimse insanların ayıplarına bakar, onları kötü yerlere taşıyıp götürürse, onun iyiliği azalır, içi harab olur, şeyhinden faydalanma yolu kapanır.

 

2- Allah-ü Teala (CC) Hz.leri bir Hak yolcusu müride ne çeşit ihsanlar eylemiş ise, onlardan hem kendisine hem de kardeşlerine beklemeden harcamalıdır. İsterse bu gelen bir, turp, isterse bir salatalık olsun.

 

3-  İmamlık yapmak için, kardeşlerine sıkıntı vermemeli. İster bu imamlık mescidde olsun, isterse başka yerde olsun.

 

4-  Hayırlı vakitlerde ve mevsimlerde, kardeşlerini ikaz etmeli. Mesela: Seher vakitlerinde, cuma, bayram ve kadir gecelerinde.

 

Sonra bir Hak yolcusu fakire o düşer ki: Anlatılan veya başka gecelerde kardeşlerinden önce uyanıp yaptığı ibadetini onlardan çok bulursa, kendini onlardan üstün gömeye… O kadar ki: Onların uykusunu, kendi ibadetinden ihlâsa daha yakın bulmalı. Zira uykudakilerin üzerine kalem yürümez.

 

5-  Bir Hak yolcusu mürid gerek şeyhe karşı, gerekse kardeşlerinden birine karşı edebsizlik işinde öncü olamamalı.

 

Mesela: Şeyhin terbiye elinden çıkar, dünya vazifeleri ister, dünyanın malûm şeylerini toplar, yemek ve giymek işinde kendisi için bolca harcar. Böyle yapınca şeyhin, hakkını kötüye kullanmış olur. Aynı zamanda, müridler, hakkında da iyi etmemiş olur. O böyle yaptığı için, zayıf müridler, ona tabi olur. Kendisini de hüccet sayarlar.

 

6-  Hak yolcusu mürid, kendisini tembelliğe, bıkkınlığa atıp gerek derviş kardeşlerinin yardmını, gerekse cemaatın lüzumlu hizmetlerini yapmaktan imtina etmemelidir.

 

7-  Her ağır işte, cümle kardeşlerden önde gitmelidir.

 

8-  Ehl-i ayali, akrabası, kendisine hizmet edecek kimsesi bulunmadığı için, bakımsız kalan hasta kardeşlerinin hizmetini yapmaktan yana gafil olmamalıdır.

 

9-  Bir mürid, daima ihvan kardeşlerine iyilikte bulunmalıdır. Bilhassa onlardan biri diğerine karşı saygısızlık ederse, zalime mani, olmalı, mazluma da sabır tavsive etmelidir.

 

10- Kalbini gözetmeli, bilhassa kardeşlerine karşı. Her ne zaman kalbine, müslümanlardan birine karşı iyi olmayan bir hal gelirse, hemen onu gidermeye çalışmalı, mümin kardeşi için hayır düşünmelidir.

 

11- Kardeşleri arasında eceli yakın olan kimsenin yanında bulunmayı unutmamalıdır. Sabaha kadar onu uykusuz beklemelidir. Ta ki, üzerinde bulunan kardeşlik hakları babında vefa göstermiş olsun.

 

12- Kardeşlerini duadan unutmamalıdır. Onlara mağfiret dilemeli, hoş görülmelerini temenni etmelidir. O böyle yaptığı takdirde, gerek gece ibadetine kalkışında; gerekse secdelerinde bir melek onun için şöyle der: “Kardeşine istediğin şeyin aynısını biz de senin için diliyoruz.”

 

13- Derviş kardeşini, ancak hayırla anmalıdır. Bilhassa, kendisine dargın olduğu günlerde. Kalbinde olan bir şey varsa, onu diline getirmemelidir.

 

15-Hela ve benzeri yerlerin temizliğinde erken davranmalılır. Oralardaki pisliği ve eza veren şeyleri gidermelidir. Bilhassa, bu hususta şeyhinden bir emir almış ise.

 

16- Bir Hak yolcusu mürid; yanında şunları bulundurmalıdır: Ustura, bıçak, makas, iğne, iplik, çuvaldız veya bizzat bunlara benzer bazı şeyler. Bunları bulundurnalı ki, kardeşlerine yük olmaya. Bir ihtiyacı olursa, kendi kendine göre, başkasına muhtaç olmadan şerefini koruya.

 

17- Kardeşlerinden birine karşı veya bir başkasına karşı, Allah (CC) korusun- yahut şeyhine karşı edeb dışı bir hareketi olursa, başını açıp istiğfara koşmalıdır. Ayakkabı çıkarılan yerde, sağ elini sol eli üstüne koyup durmalıdır. Kardeşi ve şeyhi için, kendisinden vaki olan edeb dışı harekete pişman olmalıdır. Bağış talebi kabul edilmedikçe edeb odur ki, oturmaya,ayakta bekleye. Taa, kendisine merhamet eli uzanıncaya kadar. Bu arada dilinde şu cümle bulunmalı. Ben nefsimin zebunuyum.

 

18- Kardeşlerinin her birini edeb yoluna teşvik etmeli.

 

19- Bir özür hariç; hiç bir şekilde yemeğini yalnız yememelidir.

 

Burada anlatılanlar, tafsil yolu bırakılıp icmal yollu anlatılmıştır. Başarabilene az da yeter, ihmalciliği ve tembelliği sicilli olana, Allah (CC) Hz.leri korusun çoğunda faydasız olmaz. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri hakkı emreder, doğru yola hidayeti nasib eden O’dur (CC).

 

20- Kardeşinden aykırı bir hareket gördüğü zaman, ona yumuşak yollu nasihat etmelidir. Bu manada, İmam-ı Şafi (RA) şöyle dedi: “Kardeşine gizlice nasihat eden tam nasihat etmiş ve onu süslemiş olur. Ona açıktan nasihat etmeye kalkan, onu rüsvay etmiş, ayıplamış olur.”

 

21- Kardeşini bir masiyet içinde gördüğü zaman, ona küsmemeli, aksine, ona yakın olup masiyetten kurtulması için nasihat etmeli. Hatta bu nasihatını, masiyeti işlemeden önce yaptığından daha fazla yapmalıdır. Zira o kimse, o masiyet zamanında, kendisini kurtaracak olana daha çok muhtaçtır.

 

İsrailiyat hikayelerinde şöyle anlatıldı: Bir dağda yaşayan iki abid kardeş vardı. Biri parası ile et almak için şehire indi. Kasabın yanında bir kötü kadın vardı. Onu görünce aşık oldu. Onunla münasebette bulundu. O kadının yanında böylece üç gün kaldı. Yaptığı bu hata yüzünden kardeşinin yanına varmaya utandı. Kardeşi onu kaybedince, endişeye düştü. Durumunu merak etti, şehire indi. Her önüne gelene onu sordu. Nihayet izini buldu, yanına gitti, kadınla otururken buldu. Hemen boynuna sarıldı, kardeşini öpmeye başladı. Bir türlü ondan ayrılmak istemiyordu. Diğeri onun bu haline karşılık, utandığından olacak onu inkar etti. Tanımamazlıktan geldi. Onun bu durumunu anlayan kardeşi şöyle dedi: “Kalk gidelim kardeşim, halini hikayeni öğrendim. Benim için, senin şu anından daha sevimli, daha aziz bir an yoktur.” Onun bu sözünü duyunca, gözünden düşmediğini anladı. Kalkıp onunla birlikte gitti.

 

Yukarıda anlatılan mana üzerine çeşitli zatlar değişik görüşler ileri sürdüler. Ancak, bu anlattığımız mana ÇOK LÂTİF, FIKIH YÖNÜNDEN ÇOK DERİNDİR; bilhassa Ebu Zerr’in (RA) ileri sürdüğü görüşten. O (RA), şöyle,dedi: “Bir kardeşin, ilk bıraktığı hali ile sana dönüp gelirse, ona, önce sevdiğin kadar sarıl.”

 

Ebu Derda (RA) Hz.leri ve sahabeden bir cemaat ise, anlatılanın aksine şöyle dediler: “Kardeşinin kendinde veya halinde iyi sayılmayan bir değişiklik olursa, onu haline terk etme. Zira o, kardeşindir, bazan eğilir, bazan doğrulur.”

 

İbrahim Nehâi ise, şöyle dedi: “İşlediği bir hata yüzünden, kardeşinden kesilme, ona küsüp darılma. O, bugün hatayı yapar, yarın yapmaz; bırakır.”

 

Bir başka cümlesinde ise şöyle dedi: “Âlimin hatasını halka anlatmayınız, O, yanılıp bir hata işleyebilir, ama sonra tevbe etmesini de bilir ve bırakır.”

 

Deriz ki : Yukarıda, ÇOK LÂTİF diye bir tabir kullandık. Bunun oluşu şöyledir: Anlatılan hoş görme halinde rıfk vardır, şefkat vardır. Bu durum hata işleyeni, hatasından dönmeye ve tevbeye çeker. Çünkü arkadaşlık devamınca utanma duygusu kalır. Ama arkadaşlık bağı koptuğu, sohbetten ümidini kestiği zaman, hatada ısrar eder, günâhı devam ettirir.

 

Şöyle hikaye edildi: İki kardeş vardı. Biri, nefsani bir arzuya kapıldı. Diğer kardeşine onun bu hali anlatıldı. Nefsani hevasına uyup giden, bir gün halini anlayan kardeşine şöyle dedi: “İstersen, benimle olan Allah (CC) sevgisi üzerine yaptığın ahde bağlı kalmayabilirsin, bozmak istersen boz.”

 

Onun bu sözüne karşılık, diğer kardeşi şöyle dedi: “Yaptığın hata yüzünden, seninle olan kardeşlik bağımı bozmaya hiç niyetli değilim.”

 

Böyle dedikten sonra, Allah’a (CC) karşı şöyle bir şarta girdi: Allah-ü Teala (CC) Hz.leri kardeşini o beladan kurtarıncaya kadar ne yiyecek, ne de içecek. Bu halinde kırk gün devam etti. Her gördüğü zaman, onun nefsani arzusunu sorup duruyordu, şu cevabı alıyordu: “Kalb, aynı hal üzere duruyor.”

 

Kardeşinin bu hali, kendisini gam ve üzüntüden perişan hale getirmişti. Sonunda, kardeşinin o kötü arzusu eriyip gitti. O zaman da kırk gün tamam olmuştu. Kendisine durum haber verilince yiyip içmeye başladı. Ancak bu sırada o zayıflıktan, gamdan telef olacak duruma gelmişti. Şu cevabı verdi: “O, bu vaktinde, her zamankinden daha muhtaçtır. Düştüğü hata yüzünden daha fazla elinden tutmalıyım. Ona, çıkışırken, yumuşak davranmalı. Bulunduğu halden dönmesi için dua etmeliyim.”

www.GAVSULAZAM.de

 

 ->İNDEX<-

 

©2003-2006 GAVSULAZAM.de                 Her hakkı mahfuzdur.