3- İmamlık yapmak
için, kardeşlerine sıkıntı vermemeli. İster bu imamlık mescidde olsun, isterse
başka yerde olsun.
4- Hayırlı
vakitlerde ve mevsimlerde, kardeşlerini ikaz etmeli. Mesela: Seher
vakitlerinde, cuma, bayram ve kadir gecelerinde.
Sonra bir Hak yolcusu fakire o düşer ki: Anlatılan veya başka gecelerde
kardeşlerinden önce uyanıp yaptığı ibadetini onlardan çok bulursa, kendini
onlardan üstün gömeye… O kadar ki: Onların uykusunu, kendi ibadetinden ihlâsa
daha yakın bulmalı. Zira uykudakilerin üzerine kalem yürümez.
5- Bir Hak yolcusu
mürid gerek şeyhe karşı, gerekse kardeşlerinden birine karşı edebsizlik işinde
öncü olamamalı.
Mesela: Şeyhin terbiye elinden çıkar, dünya vazifeleri ister, dünyanın
malûm şeylerini toplar, yemek ve giymek işinde kendisi için bolca harcar. Böyle
yapınca şeyhin, hakkını kötüye kullanmış olur. Aynı zamanda, müridler, hakkında
da iyi etmemiş olur. O böyle yaptığı için, zayıf müridler, ona tabi olur.
Kendisini de hüccet sayarlar.
6- Hak yolcusu
mürid, kendisini tembelliğe, bıkkınlığa atıp gerek derviş kardeşlerinin
yardmını, gerekse cemaatın lüzumlu hizmetlerini yapmaktan imtina etmemelidir.
7- Her ağır işte, cümle
kardeşlerden önde gitmelidir.
8- Ehl-i ayali, akrabası,
kendisine hizmet edecek kimsesi bulunmadığı için, bakımsız kalan hasta
kardeşlerinin hizmetini yapmaktan yana gafil olmamalıdır.
9- Bir mürid, daima
ihvan kardeşlerine iyilikte bulunmalıdır. Bilhassa onlardan biri diğerine
karşı saygısızlık ederse, zalime mani, olmalı, mazluma da sabır tavsive
etmelidir.
10-
Kalbini gözetmeli,
bilhassa kardeşlerine karşı. Her ne zaman kalbine, müslümanlardan birine karşı
iyi olmayan bir hal gelirse, hemen onu gidermeye çalışmalı, mümin kardeşi için
hayır düşünmelidir.
11- Kardeşleri
arasında eceli yakın olan kimsenin yanında bulunmayı unutmamalıdır. Sabaha
kadar onu uykusuz beklemelidir. Ta ki, üzerinde bulunan kardeşlik hakları
babında vefa göstermiş olsun.
12- Kardeşlerini
duadan unutmamalıdır. Onlara mağfiret dilemeli, hoş görülmelerini temenni
etmelidir. O böyle yaptığı takdirde, gerek gece ibadetine kalkışında; gerekse
secdelerinde bir melek onun için şöyle der: “Kardeşine istediğin şeyin aynısını biz de senin için diliyoruz.”
13- Derviş kardeşini,
ancak hayırla anmalıdır. Bilhassa, kendisine dargın olduğu günlerde. Kalbinde
olan bir şey varsa, onu diline getirmemelidir.
15-Hela ve benzeri
yerlerin temizliğinde erken davranmalılır. Oralardaki pisliği ve eza veren
şeyleri gidermelidir. Bilhassa, bu hususta şeyhinden bir emir almış ise.
16- Bir Hak yolcusu
mürid; yanında şunları bulundurmalıdır: Ustura, bıçak, makas, iğne, iplik, çuvaldız
veya bizzat bunlara benzer bazı şeyler. Bunları bulundurnalı ki, kardeşlerine
yük olmaya. Bir ihtiyacı olursa, kendi kendine göre, başkasına muhtaç olmadan
şerefini koruya.
17- Kardeşlerinden
birine karşı veya bir başkasına karşı, Allah (CC) korusun- yahut şeyhine karşı
edeb dışı bir hareketi olursa, başını açıp istiğfara koşmalıdır. Ayakkabı
çıkarılan yerde, sağ elini sol eli üstüne koyup durmalıdır. Kardeşi ve şeyhi
için, kendisinden vaki olan edeb dışı harekete pişman olmalıdır. Bağış talebi
kabul edilmedikçe edeb odur ki, oturmaya,ayakta bekleye. Taa, kendisine merhamet
eli uzanıncaya kadar. Bu arada dilinde şu cümle bulunmalı. Ben nefsimin
zebunuyum.
18- Kardeşlerinin her
birini edeb yoluna teşvik etmeli.
19- Bir özür hariç;
hiç bir şekilde yemeğini yalnız yememelidir.
Burada anlatılanlar, tafsil yolu bırakılıp icmal yollu anlatılmıştır. Başarabilene
az da yeter, ihmalciliği ve tembelliği sicilli olana, Allah (CC) Hz.leri
korusun çoğunda faydasız olmaz. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri hakkı emreder, doğru
yola hidayeti nasib eden O’dur (CC).
20- Kardeşinden
aykırı bir hareket gördüğü zaman, ona yumuşak yollu nasihat etmelidir. Bu
manada, İmam-ı Şafi (RA) şöyle dedi: “Kardeşine
gizlice nasihat eden tam nasihat etmiş ve onu süslemiş olur. Ona açıktan
nasihat etmeye kalkan, onu rüsvay etmiş, ayıplamış olur.”
21- Kardeşini bir
masiyet içinde gördüğü zaman, ona küsmemeli, aksine, ona yakın olup masiyetten
kurtulması için nasihat etmeli. Hatta bu nasihatını, masiyeti işlemeden önce
yaptığından daha fazla yapmalıdır. Zira o kimse, o masiyet zamanında, kendisini
kurtaracak olana daha çok muhtaçtır.
İsrailiyat
hikayelerinde şöyle anlatıldı: Bir dağda yaşayan iki abid kardeş vardı. Biri
parası ile et almak için şehire indi. Kasabın yanında bir kötü kadın vardı. Onu
görünce aşık oldu. Onunla münasebette bulundu. O kadının yanında böylece üç
gün kaldı. Yaptığı bu hata yüzünden kardeşinin yanına varmaya utandı. Kardeşi
onu kaybedince, endişeye düştü. Durumunu merak etti, şehire indi. Her önüne
gelene onu sordu. Nihayet izini buldu, yanına gitti, kadınla otururken buldu.
Hemen boynuna sarıldı, kardeşini öpmeye başladı. Bir türlü ondan ayrılmak
istemiyordu. Diğeri onun bu haline karşılık, utandığından olacak onu inkar
etti. Tanımamazlıktan geldi. Onun bu durumunu anlayan kardeşi şöyle dedi: “Kalk gidelim kardeşim, halini hikayeni
öğrendim. Benim için, senin şu anından daha sevimli, daha aziz bir an yoktur.”
Onun bu sözünü duyunca, gözünden düşmediğini anladı. Kalkıp onunla birlikte
gitti.
Yukarıda
anlatılan mana üzerine çeşitli zatlar değişik görüşler ileri sürdüler. Ancak, bu
anlattığımız mana ÇOK LÂTİF, FIKIH YÖNÜNDEN ÇOK DERİNDİR; bilhassa Ebu Zerr’in
(RA) ileri sürdüğü görüşten. O (RA), şöyle,dedi: “Bir kardeşin, ilk bıraktığı hali ile sana dönüp gelirse, ona, önce
sevdiğin kadar sarıl.”
Ebu
Derda (RA) Hz.leri ve sahabeden bir cemaat ise, anlatılanın aksine şöyle
dediler: “Kardeşinin kendinde veya
halinde iyi sayılmayan bir değişiklik olursa, onu haline terk etme. Zira o, kardeşindir,
bazan eğilir, bazan doğrulur.”
İbrahim
Nehâi ise, şöyle dedi: “İşlediği bir
hata yüzünden, kardeşinden kesilme, ona küsüp darılma. O, bugün hatayı yapar, yarın
yapmaz; bırakır.”
Bir başka
cümlesinde ise şöyle dedi: “Âlimin
hatasını halka anlatmayınız, O, yanılıp bir hata işleyebilir, ama sonra tevbe
etmesini de bilir ve bırakır.”
Deriz ki
: Yukarıda, ÇOK LÂTİF diye bir tabir kullandık. Bunun oluşu şöyledir: Anlatılan
hoş görme halinde rıfk vardır, şefkat vardır. Bu durum hata işleyeni, hatasından
dönmeye ve tevbeye çeker. Çünkü arkadaşlık devamınca utanma duygusu kalır. Ama
arkadaşlık bağı koptuğu, sohbetten ümidini kestiği zaman, hatada ısrar eder, günâhı
devam ettirir.
Şöyle
hikaye edildi: İki kardeş vardı. Biri, nefsani bir arzuya kapıldı. Diğer
kardeşine onun bu hali anlatıldı. Nefsani hevasına uyup giden, bir gün halini
anlayan kardeşine şöyle dedi: “İstersen,
benimle olan Allah (CC) sevgisi üzerine yaptığın ahde bağlı kalmayabilirsin,
bozmak istersen boz.”
Onun bu
sözüne karşılık, diğer kardeşi şöyle dedi: “Yaptığın
hata yüzünden, seninle olan kardeşlik bağımı bozmaya hiç niyetli değilim.”
Böyle
dedikten sonra, Allah’a (CC) karşı şöyle bir şarta girdi: Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri kardeşini o beladan kurtarıncaya kadar ne yiyecek, ne de içecek. Bu
halinde kırk gün devam etti. Her gördüğü zaman, onun nefsani arzusunu sorup
duruyordu, şu cevabı alıyordu: “Kalb,
aynı hal üzere duruyor.”
Kardeşinin
bu hali, kendisini gam ve üzüntüden perişan hale getirmişti. Sonunda, kardeşinin
o kötü arzusu eriyip gitti. O zaman da kırk gün tamam olmuştu. Kendisine durum
haber verilince yiyip içmeye başladı. Ancak bu sırada o zayıflıktan, gamdan
telef olacak duruma gelmişti. Şu cevabı verdi: “O, bu vaktinde, her zamankinden daha muhtaçtır. Düştüğü hata yüzünden
daha fazla elinden tutmalıyım. Ona, çıkışırken, yumuşak davranmalı. Bulunduğu
halden dönmesi için dua etmeliyim.”
www.GAVSULAZAM.de
|