Rivâyet edilir ki, şeytan lânetlendiği zaman Cebrâil (AS) ve Mikâil (AS) durmadan ağlaşıyorlardı. Allah (CC) Hz.leri onlara vahiy gönderip: “Niçin ağlıyorsunuz.” dedi. “Ya Rabbi (CC)! Senin cezalandırmandan emin değiliz. Onun için ağlaşıyoruz.”dediler. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri: “Böyle olmak gerek: emin olmamalısınız.” buyurdu. 

Muhammed bin El-Münkedir der ki: “Cehennem yaratıldığı zaman; bütün melekler ağlaştılar. İnsan yaratılınca, melekler ağlamayı kestiler. Zirâ Cehennemin insan için yaratıldığını anladılar.”

 

Rasûlüllah (SAV) Efendimiz buyurdu ki: “Cebrail (AS) bana her geldiği zaman Allah (CC) korkusundan titriyordu.”

 

Enes’in (RA) rivayetine göre Rasûlüllah (SAV) Efendimiz buyurdu ki: “Cebrail’e (AS), Mikâil’in (AS) hiç güldüğünü görmüyorum diye sordum. Cebrâil (AS) ‘Mikail(as) yaratıldığından beri gülmemiştir.’ dedi.”

 

İbrahim Halilullah (AS) namaza durduğu zaman, kalbinin coşması bir mil mesafeden işitilirdi.

Mücahid (RA) der ki: “Davud (AS) başını secdeye koyup kırk gün ağladı. Tâ ki,göz yaşlarından otlar bitti. Nihayet nidâ geldi ki: ‘Ey Davud (AS)! Niçin ağlıyorsun?’ Açsan, yemek verelim; çıplaksan, elbise verelim.’ Davud (AS) öyle bir ah çekti ki, nefesinin ateşinden o biten otlar yandı.  Allah (CC) Hz.leri onun tevbesini kabul etti. Davud (AS): ‘Ya Rabbi (CC)! Benim günahımı elimin ayasına yaz ki, onu hiçbir zaman unutmayayım.’ Allah-ü Teala (CC) Hz.leri duasını kabul etti. Ve elini yemeğe ve içmeye uzatmazdı ki, o yazıyı görüp günahını hatırlayarak ağlamasın. Bazen kendisine verdikleri bir bardak su, bardak tam su dolu değil iken, gözünden akan gözyaşlarıyla dolardı.”

 

Rivâyet edilir ki, Davud (AS) o kadar ağladı ki, takatı kalmadı: “Ya Rabbi (CC)! Benim ağlamama, merhamet eyle.” deyince, vahiy geldi ki: “Ey Davud (AS)! Yoksa günahını unuttun mu?” Davud (AS): “Ya Rabbi (CC)! Günahımı nasıl unuturum ki, günah işlemeden önce, Zebûr okurken akan sular, esen rüzgârlar dururdu. Kuşlar başıma toplanırdı. Çöldeki vahşi hayvanlar mihrabımın etrafını sararlardı. Şimdi o şeylerden hiçbiri bende yoktur. Ya Rabbi (CC)! Bu ne yalnızlıktır?” dedi. Allah (CC) Hz.leri: “Ey Davud (AS)! O taat ünsiyeti idi. Bu da, günah yalnızlığıdır. Ey Davud (AS)! Adem (AS), lûtfumla yarattığım ve ruhumdan üflediğim kulum idi. Meleklerin ona secde etmelerini emrettim, ona kerâmet hilatini giydirdim, başına vekâr tacını vurdum. Yalnızlıktan şikâyet etti. Havva’yı ona yoldaş yarattım. İkisini de Cennete koydum. Ondan bir günah sadır olunca, onu zelîl ve çıplak huzurumdan reddettim. Ey Davud (AS)! Dinle ve sadakâtle dinle! Sen bize itaat ederken biz de sana itaat ederdik. Her ne dilersen, onu sana verirdik. Şimdi günah işledin, sana mühlet verdik. Şimdi eğer tevbe edersen, tevbeni de kabul ederiz.” buyurdu.

 

Yahya bin Kesir’den rivâyet edilir ki: “Davud (AS) kendi günahı için ağlamak istediği zaman, yedi gün hiç yemek yemezdi ve hanımlarının yanına gitmezdi. Ondan sonra çöle çıkardı. Ve Süleyman’a (AS), kendinin feryâdı figânını dinlemek isteyen mahlûkatın gelmeleri için çağırmasını emrederdi. Bunun üzerine insanlar şehirlerden, kuşlar yuvalarından, vahşi ve yırtıcı hayvanlar çöllerden ve dağlardan, Davud’un (AS) ağlayacağı yere gelmeye başlarlardı. Sonra Davud (AS) Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin senâsıyla başlardı. İnsanlar feryat ederlerdi. Ondan sonra Cennet ve Cehennemin sıfatlarını anlatırdı, ondan sonra da kendi günahından dolayı feryât ederdi. Öyle olurdu ki, korku ve dehşetle çok kimseler helâk olurdu. O anda Süleyman (AS) onun başucunda dururdu. ‘Ey baba! Öyle ağladın ki, sesin feryâdından çok kimseler öldü. Artık yetişir.’ derdi. Ve tabutları getirip herkesin kendi cenazesini kaldırmasını emrederdi.

 

Bir gün o mecliste kırk bin kişi vardı. O kırk binden otuz bini öldü. Davud’un (AS) iki cariyesi vardı. Onların görevi, korku zamanında Davud’un (AS) azâlarının birbirinden ayrılmaması için, onu tutup kucaklarlardı.”

 

Yahya bin Zekeriyya (AS), Beyt-i Mukaddeste, ibâdet ederdi. Halbuki daha çocuktu. Diğer çocuklar onu oynamaya çağırırlardı. Ben oynamak için yaratılmadım, derdi. Onbeş yaşına gelince, insanlardan uzaklaşıp sahraya giderdi.

 

Bir gün babası arkasından gitti. Baktı ki, Yahya (AS) ayağını suya sokmuş ve susuzluktan ölecek duruma gelmiş: “Ya Rabbi (CC)! Senin izzetin hakkı için, Senin yanında makamımın neresi olduğunu bilmeyince su içmem.” diyor. Ve o kadar ağlamış ki, yüzünde et kalmamış; hattâ dişleri bile dışardan belli oluyor. Bunun için insanlar görmesin diye, yüzüne bir deri parçası bağlamıştı.

 

Melekülmevt Azrail (AS) Hz. İlyas’ın (AS) ruhunu kabzetmeye geldiği vakit, bu haberi kendisine bildirdiğinde İlyas (AS) uzun uzun ağladı. Melekülmevt Hz. İlyas’a (AS) hitaben: “Ağlamanızın sebebi nedir? Sizin için korkulacak bir şey yoktur. Sizin makamınız Cennettir” dedi. İlyas (AS): “Evet bilirim, öyledir. Ağlamamın sebebi, dünyadan ayrılmadan ötürü değil. Rabbime (CC) ibadete doyamadım. Ölüşüm ile abdiyyetim kalkacak. Bundan böyle ona ibadet edemiyeceğim. Bundan dolayı ağlıyorum. Ben Allah’ın (CC) kulu olarak O’na (CC) ibadette öyle bir zevk ve lezzet buldum ki, Cennetin nimetleri bile bana bu zevki veremiyecek. Zira, Cennette artık ibadet yoktur.”[1]

 

Peygamberlerin hayâtında bunun gibi hâller çoktur.

Melekler akibetlerinden korkuyorlar da, Peygamberler kulluk yapamadık diye ağlıyorlarsa, SEN NE OLDUN EY İNSAN? Sıratı mı geçtin? Silkin ve kendine gel...

www.GAVSULAZAM.de


[1] İrşad. 2 nci C.S194,195.

© 2003-2005    www.GAVSULAZAM.de    Her Hakkı Mahfuzdur...