Sel olup çağlamak, başını taştan taşa vurup ağlamak…
Tıpkı Yunus gibi, Celaleddin-i Rumî (RA) gibi, devrin “Büyük
dertlisi” gibi yanmak, kavrulmak…
Hangi saadet bundan daha tatlı, hangi haz bundan daha içten
olabilir?
Annenin ağlaması içten içedir; riyasız, ari ve durudur.
Onun her iniltisinde binlerce ney feryadı gizlidir. Yavru da ağlar.
Hem de dünyaya gelir gelmez… İyi güne ereceğine, saadet
göreceğine, yahut başına geleceklere, ihmal edilişine belki de atalarının
günahına ve çevresinin körlüğüne…
Ak alınlı, ak duvaklı geline, ananın en kıymetli hediyesi
ayrılık gözyaşlarıdır.
İnce gelin, hayatının sonuna kadar, o saflardan saf, inci
danesi gözyaşlarını unutamaz. Onları unuttuğu gün, anayı da unutur, atayı da…
Bir düşünün, gözü dolu bulut ana, üzerimize ağlamasa, nice
olur halimiz? Ya o da denizler gibi cimri olsaydı; güneş vurmadan incelmese,
buharlaşmasa ve yukarı uçmasaydı.
Ya o, öyle mi? Yaz demez, kış demez, bahar demez, güz demez
daima ağlar…
Nebiler Nebisi (SAV) Efendimizin diliyle Hakk (CC); millet
haysiyetini, memleket namusunu görüp gözeten göze denk tutar ağlayan gözü.
Zaten Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz: “Ağlamayan gözden
sana sığınırım.” dememiş miydi?.. Tıpkı şeytanın hilelerinden, hasis duyguların
ezip geçmesinden Allah’a (CC) sığındığı gibi…
Ermişlerin nazarında gözyaşları, Cennet pınarlarından daha
değerlidir.
Zira o damlalar, “tamûyu” söndürecek bir iksir sayılır
Rahmet’i Sonsuz’un katında…
Hakk’an sâfî Nebisi Adem (AS) saadet kasesini gözyaşları
ile doldurup içmedi mi?..
Dertli Nebî, tufan Peygamberi Hz. Nuh (AS) o katrelerle alemi
sele vermedi mi? Yaradılış esrarına ilk dokunan Mevla’nın (CC) Halîl’i (AS) “Hasbî,
Hasbî” diyerek gözyaşlarıyla ateşi “berd’ü selam”ı etmedi mi?
O incelerden ince, Hakk esrarının merkezleştiği, Faraklit (İncilde
Peygamberimizin SAV adı) müjdecisi
Ruhullah’ın (İsa AS) hali hep ağlamak değil miydi?
Masum Resul Davud’un (AS) ağlamalı feryadı değil miydi ki,
insan derununda lahutî ahenk ve sızlanışın adı olan Zebur’u tilavet ederken, en
ince gönül telleri üzerinde yüzlerce mızrabın ahı duyulurdu.
Ve, son durakta, en doğru yolun başında, büyük muammanın
Keşşafı, yaradılışın özü aziz Ruh, kördüğümü çözer gibi bu esrarı gözyaşlarıyla
çözmedi mi?
Sevgililer Sevgilisi (SAV) Efendimizin Ta ana kucağında bin
niyaz ile “Ümmetim, Ümmetim…” dediği andan, ba’s-ü ba’delmevt’e ve ötesine
kadar hep aynı şey için inlemedi mi?
Şair İkbal, bir yüksek toplulukta, ruhların huzurunda,
Nebîler Sultanı’na (SAV): “En muteber
hediye” deyip, bir bardak şehid kanı takdim etmişti.
Ben gökler ötesi o alî meclise çağrılsaydım, günahıma
ağlamış kimselerin gözyaşlarını alır götürürdüm.
“Ağla ey gözlerim, gülmezem ayruk / Dost iline varup,
gelmezem ayruk.”
Kavuşmak için ağlamak ve kavuşmuş olmaktan ötürü ağlamak…
Bu ağlayış, bir yetimin, bir ümitsizin ağlayışı da değil..
Bu ağlayış tam bilemeden, öze eremeden veya visalin
neşesinden, huzurun heybetinden doğup gelen bir ağlayıştır.
Sonunda rahmetin tebessümü olduğu için de, tatlıdır.
Ve yine bu ağlayış, bulup bildiğini buldurma ve bildirme
yolunda olduğu için de hüsransızdır.
“Sular gibi çağlasan / Eyyub gibi ağlasan / Ciğergahı
dağlasan / Ahvalini sormaz mı?”
Anadolu insanı bu manada ağladı. Kurduğu umranların
çamurunu hep böyle gözyaşlarıyla yoğurdu.
Gözyaşları ruh inceliğinin şahitleridir. İnce insan, yüzünü gözyaşları ile
yıkayan insandır.
İçi sızlamayanlar, kirpiği ıslanmayanlar kem talih
hoyratlardır.
Bu incelik bir havari inceliği de değildir. Şecaat ve
cesaret arz edeceği yerde, o birden bire tunçlaşır, demirleşir; aşılmaz ve bükülmez
hale gelir.
İşte o en büyük devlet adamı Hz. Ömer (RA), Peygamber (SAV)
halesinde en büyük devlet adamı…
Şiddeti, öfkesi ve nefretiyle beraber, bir kalbi kırığın
yanında, bir “yerdeki yüz” karşısında çocuk gibi hıçkıra hıçkıra ağlar ve etrafını
da ağlatırdı.
O manzumede daha niceleri vardır ki, haykırışı arslanın
ödünü koparmış, ormanı velveleye vermiş; harp meydanlarında bir haykırışla bin
hanümanı harap etmiştir.
Fakat, Hakk’ın (CC) huzurunda, muhasebe anında öylesine
incelerden ince bir hal almıştır ki, ancak Cennet hurileri o kadar incelikten
haberdar olabilirdi.
Uzun senelerden beri ne kadar hasretiz gözyaşlarına!.. Onu,
bu memleketin taşına, toprağına, evine, mabedine sormalı.
Sormalı şu dağlara, taşlara ve üzerinde uçuşan kuşlara…
Ve bütün bir maziye sormalı, bağrına kaç damla gözyaşı
düştüğünü.
Sonra mabedlerdeki sütunlara, geniş kubbelere ve çevredeki
cidarlara da sormalı, ne zamandan beri hıçkırığa hasret olduklarını.
Seccadelere de sormalı, kaç defa gözyaşlarıyla
ıslandıklarını.
Bu kadar içten uzaklaşılan, bu kadar gönüle yad kalınan
ikinci bir devir gösterilebilir mi?..
Şimdi sizler, ey
bütün bir tarih boyunca ağlamayı unutmuş olanlar! Gamsızlar, dertsizler ve ağlanacak hallerine gülenler! Gelin; şu
çıkmazın başında durup asırlık gamsızlığımıza bir son vererek beraber
ağlıyalım! Cehaletimize ağlayalım!
Kaybettigimiz şeylerden habersizliğimize ağlayalım!
Kusurdan bir heykel haline gelmiş mahiyetimize, duygularımızın dumura
uğrayışına ve hoyratlaşan gönlümüze ağlayalım!
Bu vaziyette öleceğimize, öldüğümüz gibi dirileceğimize,
taşmalı ve prangalı büyük imtihanda, en büyük merasimde fevc fevc geçecek olan
mazinin şanlıları arasında yer bulamayacağımıza ağlayalım!
Daldan kopan bir meyve gibi, yalnız düşüşümüze, ayaklar
altında ezilişimize, rahmetten cüda kalışımıza ağlayalım!..
Yukarılara doğru güvercinler gibi kanat çırpalım ve çok
yükseklerde öyle bir “Ah!” edelim ki, ünümüz, gözyaşlarından meydana gelen
bulutları harekete getirsin.
Sonra ateşimizi söndürecek o damlalar, yağmurlar gibi
başımızdan aşağıya insin ve ateşimizi söndürsün. Kin ve nefret ateşini. Bütün
dünya ve ukba ateşini…
Allah’ım (CC) ! Sen’den diliyor ve dileniyoruz: Bize
Merhamet etmen için gözlerimize yaş ver ve bizi ağlat!.
Sen’den uzak kalış hasretini duyamayışımıza ağlat! Gönlün şak
şak oluşuna, ağyar ateşine yanışına, öyle ağlat ki, sîneler kebap olsun…
Ondan bir bir feryat çıksın, meleği ve feleği velveleye
versin.
Beni de ağlat; gece kadar karanlık ruhuma şefkat et de
ağlat!
Ağlamalarıma dahi ağlamam lazım geldiği için ağlat!
Bükülmüş şu kaddime, solgun ve ölgün rengime, burulmuş boynuma ve kırık kalbime
merhamet et de sadece Rıza barin için ağlat!
Şu en sakin anda, sızlanışlara cevap verdiğin dakikalarda,
kapkara gönlümle değil, Sen’den başkasına secde etmeyen başımla sana dönüyor,
titreyen dudaklarımla ağlatmanı diliyorum.
Heyhat ki “merhamet, merhamet” diyeceğim an, bir hail gibi
günahlarım karşıma dikiliyor ve içimde yığın yığın burkuntu meydana getiriyor.
Allah’ım (CC)! Benim uzaklığım itibariyle değil, Sen’in
yakınlığın hürmetine kalbime rikkat ver ve öyle ağlat ki, kendimi kaybedeyim,
yolunda ar ve haysiyetten geçeyim, ta “Bu delidir” desinler..
“Gidip boynumda zincir ile Ravzai Pak’a, o denlü ağlayam
ben ki, görenler hep beni divane sansın” Ola ki, düşen damlalardan bir tanesi
aşkına düşmüş olur; işte o, benim için ummanlara bedeldir.
Şehit kanı kadar aziz gözyaşları içinde nefesim kesilirken
varlık sırrını bana duyur.
Şu kararsız gönlümü doyur. Hicabımdan yüzümü saklamaya
çalışayım.
Habibi’ne (CC) görünmek istemeyeyim. Pişdarım ve ali
rehberimden kaçayım.
Sonra bir âlî divan kurulsun. Ben zülüfleri dağınık,
hıçkırıkları gırtlağında düğümlenmiş, yüzü karaların uğramadığı o divana
çağrılayım “La tüahiznâ” kalkanıyla
huzura varayım.
Kirlerime göz yumup “bu
da bizdendi” desinler; dilenciye bir mülk bağışlasınlar.
Çöl yolcusunu sevindirip bir bulut ve bir meltemle imdadıma
yetişsinler. Sevincimden orada yığılıp kalayım. Gözyaşlarım içinde boğulayım!..
Bekliyorum bir zamansız saatin sessiz sesini
Dinliyorum işte kalbimin vuruşlarında Seni YA RABBİ.
EY İNSANLAR:
Bugün veyahut yarın cümlemize
ölüm geleceğine ve hesap yerine gideceğimize göre akibetimize ağlamamız gerekmez
mi?
Gideceğimiz yeri henüz
görmemişken ahir ömrümüzü muhasebeli
olarak geçirmeye bakalım.
Sen ey Müslümanım diyen
insan. O dehşetli günü hatırlayıp hazırlanabiliyor musun? Hazırlanabiliyorsan
sana ne mutlu. Bak ömür sermayen bitiyor, ona göre hareket et.
Ey mü’min kardeşlerim.
Dünyada iken ahir ömrünüzde Allah (CC) rızası için çok ağlayın.
“Ağlayamıyorsanız en azından
ağlamaya çalışınız.” Nebiler Nebisi(SAV)
Efendimizin bu Hadisi Şeriflerine mazhar olasınız.
Gözyaşlarımız hiç bir zaman dinmeyecek Ya Rabbi (CC)! Sen
bizleri bağışla Ya Rabbi (CC)!
AMİN
www.GAVSULAZAM.de
|