•       DÜNYADA GÖRÜKLERİ KARŞILIK:

Allah (CC) Kendisi’nden korkup sakınmayan insanlara dünyada gerek fiziki gerekse manevi sıkıntılar yaşatır. Her ne kadar onlar açıkça görülen bir musibet bekleseler de, aslında farkında olmadan maddi manevi sayısız musibetle içiçe bir yaşam sürerler. Onları en çok yanıltan sebeplerden biri de herşeye rağmen birtakım nimetlere hala sahip olabilmeleridir. Örneğin böyle bir kişi zengin olabilir ya da güzel bir görünüme sahip olabilir.  

O, tüm bunlara aldanarak herşeyin yolunda gittiğini zanneder ve taşkınlıklarına devam eder. Halbuki kendisi farkında değildir ama yaptığı herşeyin Allah (CC) katında an an hesabı tutulmaktadır. Cehennemde ise tüm bunlar karşısına sonsuz bir azap kaynağı olarak çıkacaktır.

Allah (CC) insanları bu konuda şöyle uyarmıştır: “Artık sen onları, belli bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak. Onlar sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve çocuklarla Biz onların hayırlarına koşuyoruz (veya yardım ediyoruz)? Hayır, onlar şuurunda değiller.”[1]

 

Ama elbette bu insanların hepsinin durumu bir değildir. Kimisinin de azabı dünyada başlar. Hastalıklar, kazalar, sakatlanmalar, büyük maddi kayıplar, sevdiklerini kaybetme gibi sürekli bir kayıp içindedirler. Başlarına gelenlerin Allah’tan (CC) bir deneme olduğunu düşünmedikleri ve tevekküllü olmadıkları için, karşılaştıkları her sıkıntı onlar için azap olur. Allah (CC) hiçbir yönden işlerini rast getirmez. Daima bir bereketsizlik ve terslik olur. Küçük büyük ne ile ilgilenseler, hangi işe yönelseler hep maddi veya manevi zararla sonuçlanır. Nitekim Allah (CC) Kuran'da onların bu durumlarını geçim sıkıntılı bir hayat olarak nitelendirmiştir: “Kim de benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve Biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.”[2]

 

Allah’tan (CC) korkmayan bir insanın, sahip olduğu karanlık ruh hali yüzüne yansır. Yüzündeki nursuz ifade, konuşmasındaki bozuklukla birleşince son derece tedirgin edici bir görünüme bürünür. Kuşkusuz bu, manevi bir pisliğin ve çirkinliğin fiziksel görünüme yansımasıdır. Allah (CC) ayette bunu “zillet” olarak tanımlamıştır: “Kötülükler kazanmış olanlar ise; her bir kötülüğün karşılığı, kendi misliyledir. Bunları bir zillet sarıp kaplar. Onları Allah’tan (CC) (kurtaracak) hiçbir koruyucu yok. Onların yüzleri, sanki bir karanlık gecenin parçalarına bürünmüş gibidir. İşte bunlar ateşin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır.”[3]

 

Bu insanların uğradıkları gizli kayıplardan biri de akıllarının ve kavrama kabiliyetlerinin ellerinden alınmasıdır. En basit gerçekleri bile kavrayamazlar. Örneğin içinde bulundukları mutsuzluğun, huzursuzluğun, korku ve sıkıntı dolu ruh halinin sebebini göremezler.

 

Kuşkusuz Allah’tan (CC) korkmayan bir insanın başına gelebilecek azap türleri burada sayılamayacak kadar çeşitlidir. İnsanı Allah (CC) yaratmıştır ve ona en acı verecek şeyleri de yine O (CC) bilir. İnsanın hiç tahmin edemeyeceği yönlerden sıkıntılar yaratarak onu cezalandırabilir.

 

Allah’ın (CC) gazabı bir ayette şöyle haber verilmiştir: “…Allah’ın (CC) gazablanması, elbette sizin kendi nefislerinize gazablanmanızdan daha büyüktür. Çünkü siz, imana çağrıldığınız zaman inkar ediyordunuz.”[4]

 

Hiç kuşkusuz şuuru açık hiçbir insan, sonsuz güç ve kuvvet sahibi Allah’ın (CC) gazabını üzerine çekecek bir ahlakı benimsemez. Kaldı ki insan o kadar zayıf yaratılmış bir varlıktır ki çoğu zaman çok küçük ve sıradan sıkıntılara bile katlanamaz. Örneğin bağırtacak, yalvartacak derecede bir acı insan için dayanılmazdır. Ama buna gelene kadar, sırf bu çığlığı uzaktan duymak bile aslında insana tarifsiz bir sıkıntı yaşatır. Çünkü insanın hem ruhu hem de fiziği acıya, korkuya, gerilime son derece tahammülsüz bir şekilde yaratılmıştır. Biraz dar ve sıkışık bir mekanda bulunmaya, tiksinti verici bir kokuya, biraz mide bulantısı ya da diş ağrısına bile tahammülü yoktur. Üstelik bunlar bir azap çeşidi değil, dünyada karşılaşılabilen son derece sıradan eksikliklerdir.

 

Bu açık gerçeklere rağmen insanların çoğu gaflet ve şuursuzluklarından dolayı Allah (CC) korkusundan uzak bir yaşam sürerler. Oysa bu insanların ruhlarına ve bedenlerine dünyada tattırılan acılar cehennemde karşılaşacakları azapların çok küçük birer yansımasıdırlar ve sadece ibret ve uyarı mahiyetindedirler.

 

Ama bir ömrü, Allah’ın (CC) sonsuz gücünü, kudretini göz ardı ederek geçiren bu insanlar, kendilerine ölüm gelince Allah’ın (CC) azametini tüm şiddetiyle hissedecek ve dünyadaki hiçbir korku ile kıyaslanamayacak, tarifi mümkün olmayan bir korkuya kapılacaklardır.

 

Kişisel azapların yanı sıra Kuran, Allah’ın (CC) kendi katından gönderdiği azaplarla helak olmuş insan topluluklarının örnekleri ile de doludur. Bu insanlar Allah’ın (CC) sınırlarını tanımayarak başkaldırdıkları için onlar hiç şuurunda değillerken ansızın büyük felaketlerle yok edilmişlerdir. Allah (CC) kimine evlerini yerinden söken kasırgalar göndermiş, kimine içinde oturdukları şehirleri yerle bir eden sağanaklar isabet ettirmiştir. Depremlerle nice insan topluluklarını, mülkleriyle beraber yerin dibine geçirmiştir. Kimini suda boğmuş, kimini de püsküren lavların altında bırakarak taş haline getirmiştir.

                                     

  • AHİRETTE GÖRDÜKLERİ KARŞILIK:

 

İnsanların dünyada geçirebilecekleri ortalama 60 sene gibi çok az bir zamanları vardır. Okul yılları, iş hayatına atılma, para kazanıp iyi bir ev, araba sahibi olma, uygun bir insanla evlenme, çoluk çocuk sahibi olma derken göz açıp kapayıncaya kadar geçen bir elli senenin ardından kırışıklıklarla dolu bir derinin altında, fiziksel işlevlerini büyük ölçüde yitirmeye başlamış bir insan kalır. Aşağı yukarı bir beş on senelerinin kaldığını gören insanlar artık kendilerini ölüme daha yakın hissetmeye başlarlar. Fakat işin ilginç yanı buna rağmen şuursuz ve anlayışsız olmaya devam eder, kalan bu birkaç yıllarını da ölümü fazla düşünmemeye çalışarak geçirmeye gayret ederler. Allah (CC) bu durumlarına karşılık insanları bir ayette şöyle uyarır: “Bize gelecekleri gün, neler işitecekler, neler görecekler. Ama bugün o zalimler apaçık bir sapıklık içindedirler. İş hükme bağlanıp biteceği, hasret gününe karşı onları uyar; onlar bir gaflet içindedirler ve onlar inanmıyorlar.”[5]

 

Ancak sorumsuzca geçirilen bu yaşamın ardından kolayca canlarını teslim edeceklerini ve huzur içinde öleceklerini zanneden bu insanların ölümleri, hiç de onların bekledikleri sakinlikte gerçekleşmez. Hissetmeden, kolaylıkla hayatı terk edip ebedi uykularına yatacaklarını zannederlerken, hiç  beklemedikleri bir anda kendilerine vekil kılınan ölüm meleklerini karşılarında bulurlar. Ölüm melekleri ise insanların yalvarmasına göre değil, Allah’ın (CC) emrine göre hareket ederler. Birdenbire sırtlarında şiddetli bir darbe duydukları ve tarifsiz bir acı hissederek meleklerin canlarını almaya geldiklerini gördükleri zaman herşeyi anlarlar: “Melekleri, onların yüzlerine ve arkalarına vurarak, ‘yakıcı azabı tadın’ diye o inkâr edenlerin canlarını alırken görmelisin.”[6]

 

İnkarcıların işlediği suç çok büyük bir suçtur ve cezası bütün zamanlar boyu sürecektir. Bu kişilerin kaçmaları, ölmeleri kısacası hiçbir şekilde kurtulmaları mümkün değildir. Çünkü herşeyi yoktan vareden ve herşeyin gerçek sahibi olan, sonsuz bir güç ve ilim sahibi, Alemlerin Rabbi olan Allah’a (CC) isyan etmişlerdir.

 

Bu insanlar, dünyadayken Allah’tan (CC) korkmazlar ama Allah (C) buna karşılık ahirette onlara benzerini hiç yaşamadıkları, tatmadıkları kadar büyük korkular yaşatır. Onlara özel olarak hazırlanmış korkunç bir azap ortamı sunar. Sonsuza dek korku, dehşet ve gerilim içinde kahreder: “(O gün) Zalimleri kazandıkları dolayısıyla korkuyla titrerlerken görürsün; o (yaptıkları) da üstlerine çöküvermiştir…”[7]

 

Korku ve dehşet hissi, hızla tükenen bir ömrü Allah’tan (CC) korkup sakınmadan pervasızca geçiren bu insanların artık sonsuza kadar peşlerini bırakmayacaktır. Çünkü Allah (CC) o zamana dek “…onları yalnızca gözlerin dehşetle belireceği bir güne ertelemektedir.”[8] Kıyamet ve hesap günü yaşadıkları bu korku, şaşkınlıkla da karışık bir korkudur ve Kuran’da şöyle tarif edilir: “Sur’a üfürüleceği gün, Allah’ın (CC) dilediği kimseler dışında, göklerde ve yerde olan herkes artık korkuya kapılmıştır ve her biri ‘boyun bükmüş’ olarak O’na (CC) gelmişlerdir.”[9]

 

Kıyamet günü insanlar panik halinde çırpınırlarken gebe kadınlar da korkudan çocuklarını düşürürler. Uğrayacakları azabın korkusunun şiddeti insanların akıllarını başlarından alır. Ayetlerde insanların o günkü durumu haber verilir: “Ey insanlar, Rabbinizden (CC) korkup sakının, çünkü kıyamet saatinin sarsıntısı büyük bir şeydir. Onu gördüğünüz gün, her emzikli kendi emzirdiğini unutup geçecek ve her gebe kendi yükünü düşürecektir. İnsanları da sarhoş olmuş görürsün, oysa onlar sarhoş değillerdir. Ancak Allah’ın (CC) azabı pek şiddetlidir.”[10]

 

Ama korku, panik ve dehşete kapılmaları kendilerine bir fayda sağlamaz. Kendilerine yardım edilmez. Üstelik bu daha başlangıçtır. Hayal gücünün bile alamayacağı ızdıraplar çekecek, korkular yaşayacaklardır. Sonsuz güç ve adalet sahibi Allah (CC), Müntakîm (intikam alan) sıfatının bir tecellisi olarak intikam alacaktır. Ağlamanın, yalvarmanın, feryat etmenin, çırpınmanın, pişman olmanın, af dilemenin hiçbir şeyin faydası yoktur.

 

Kimse inkarcılara yardım edemez. Ne yaparlarsa yapsınlar faydası yoktur; günahlarını itiraf etmeleri, sabretmeleri ya da sabretmemeleri de bir şeyi değiştirmez.

 

Allah (CC) bu ümitsiz çırpınışlara ayette dikkat çekmiştir: “Girin ona; artık ister sabredin, ister sabretmeyin. Sizin için birdir. Siz ancak, yaptıklarınızla cezalandırılıyorsunuz.”[11]

 

Bu duruma gelen kişiler öyle bir açmaza girmişlerdir ki sonsuza kadar bir çıkış yolu bulamayacaklardır. Oysa dünyada hayatları boyunca kendilerine sayısız hatırlatmalar, uyarıp korkutan haberler gelmiştir. Yine önlerine sayısız imkan ve nimetler sunulmuş, onlardan sadece vicdanlarını kullanmaları ve Allah’tan (CC) korkup sakınarak hareket etmeleri istenmiştir. Ama cehennemde Allah’a (CC) yakaracak bu kişiler dünyadayken kibirlerinden dolayı Allah’a (CC) yalvarıp yakarmazlar. Korkusuzca büyüklenir, ölümü ve ahireti hiç hesaba katmazlar.

 

Dünyadayken Allah’a (CC) karşı büyüklenmekten korkup çekinmeyenler, kıyamet günü yüzüstü sürüklenerek azap yerlerine götürülürler. Artık sonsuza dek hem fiziksel hem manevi olarak akıllarının alamayacağı kadar şiddetli acılar yaşayacaklardır.

 

İnkarcılar zaten daha dirilişle birlikte hemen kibirleri kırılmış, perişan duruma düşmüşlerdir. Ama bu sadece başlangıçtır. Bölükler halinde cehenneme girdiklerinde Cehennemin kapıları üstlerine kapatılır ve olabilecek en dehşet verici görüntülerle karşılaşırlar. Ve sonra da ateşe atılırlar. Kuşkusuz dünyadaki hiçbir acı, Cehennem azabının şiddeti ile kıyaslanamaz. Çünkü Allah’ın (CC) verdiği dayanılmaz azabın bir benzeri yoktur. Bir ayette şöyle buyrulur:

“Artık o gün hiç kimse (Allah’ın CC.) vereceği azab gibi azablandıramaz. O’nun (CC) vuracağı bağı hiç kimse vuramaz.”[12]

 

Fiziksel acıların yanı sıra manevi azaplar da bir yandan bu insanları kahreder. Cehennemden sonsuza kadar asla çıkamayacaklarını anlamanın verdiği ümitsizlik hissi bütün ruhlarını kaplar. Bu arada sürekli horlanır, aşağılanır, rezil olur, küçük düşerler. Ama çaresizdirler. Korku, dehşet ve ümitsizlik dolu bir sonsuzluk kendilerini beklemektedir.

 

Şu anda Cehennemin kenarında olsanız ve oradaki zebanilerin cehennem ehline yaptıkları dayanılmaz işkenceleri gözünüzle görseniz, cayır cayır yanan ateşin uğultusunu, Cehennem ehlinin çığlıklarını, kemiklerini çatırdatan inlemelerini, kahırla nefes alıp vermelerini, bir kez daha dünyaya geri dönmek isteyen pişmanlık dolu yalvarışlarını duysanız ve sonra tekrar dünyadaki yaşamınıza geri döndürülseniz acaba hayatınızda neler değişirdi?

 

Hiç kuşku yok ki içinizi tarifsiz bir korku kaplar, bambaşka bir insan olurdunuz. Hayatınızı bütünüyle farklı düzenlerdiniz. Etrafınızdaki insanların bu gerçeği göz ardı ettikleri için büyük bir gaflet içinde olduğunu düşünür, olanca gücünüzle ahiret için çabalardınız. Allah’a (CC) karşı günah olabilecek herşeyden şiddetle sakınır, toplayabildiğiniz kadar ecir toplamaya çalışırdınız. Ahiret hayatınızı riske sokabilecek en ufak bir söz ya da davranış korkudan içinizi titretir, hemen Allah’a (CC) yalvara yalvara, ürpertiyle dua eder, bağışlanma dilerdiniz. Gördükleriniz, duyduklarınız bir an olsun aklınızdan çıkmazdı, kendi sonunuz için aynı ihtimali düşünmekten Allah’a (CC) sığınırdınız. Allah’ın (CC) sevgisini kazanmak, O’nun (CC) azabından kurtulmak için malınızı, canınızı, tüm enerjinizi kullanırdınız. Üstelik bunların hepsinde ölene dek sabırlı ve kararlı olur, karşınıza bir zorluk çıksa bile bu size zorluk gibi görünmezdi. Kimse sizi yolunuzdan çeviremez, Allah’ın (CC) rızasından taviz verdiremezdi. Her şart ve koşulda, her durumda ahiretiniz için yapabileceğinizin en fazlasını yapardınız. İnsanların, toplumların ne yaptıkları, nasıl bir hayat tarzını benimsedikleri, hangi ideolojilerin peşinden koştukları sizi hiç mi hiç ilgilendirmezdi. Her halinizle ve her tavrınızla sadece Allah’ın (CC) hoşnutluğunu kazanmaya çalışırdınız. Allah’ın (CC) emir ve yasakları konusunda son derece titiz olduğunuz gibi insanlara da bunu anlatır, her gördüğünüz kimseyi bu gerçekle uyarırdınız. En büyük hedefiniz,hayatınızın tek amacı Yüce Allah’ın (CC) dostluğunu kazanmak olurdu ve kendinizi tamamen O’na (CC) teslim ederdiniz. “…taşlardan öyleleri vardır ki, onlardan ırmaklar fışkırır, öyleleri vardır ki yarılır, ondan sular çıkar, öyleleri vardır ki Allah (CC) korkusuyla yuvarlanır…”[13] ayetindeki benzetmeyle vurgulanan korkunun şiddeti sizin de üzerinizde tecelli ederdi.

 

Peki şu an Cehennemi görmemiş olmanız mı sizi gereği gibi korkup sakınmaktan ve buna göre yaşamaktan alıkoyan? Oysa Allah (CC) cehennemin varlığını pek çok ayetinde haber vermekte, cehennemi insanlara tüm detaylarıyla tanıtıp, ondan sakındırmaktadır. Kaldı ki vakti geldiğinde Cehennemi görmeyen insan kalmayacaktır. Allah (CC) bunu kesin olarak haber vermiştir. Ancak ondan yalnızca Allah’tan (CC) korkup sakınanlar kurtarılacak gerisi diz üstü çökmüş bir biçimde bırakılacaktır:“Sizden ona girmeyecek hiç kimse yoktur. Bu, Rabbinin (CC) kesin olarak üzerine aldığı bir karardır. Sonra, takva sahiplerini kurtarırız ve zulmedenleri diz üstü çökmüş olarak bırakıveririz.”[14]

 

Ama unutmayın ki orada diz üstü çökmüş olarak kaldıktan sonra cehennemi görmenin insana bir faydası olmaz. Çünkü orası artık geri dönüşü olmayan bir yerdir…

 

“Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.”[15]

www.GAVSULAZAM.de


[1] Müminun S. A. 54-56

[2] Taha S. A.124

[3] Yunus S. A.27

[4] Mümin S. A.10

[5] Meryem S. A.38-39

[6] Enfal S. A.50

[7] Şura S. A.22

[8] İbrahim S. A.42

[9] Neml S. A.87

[10] Hac S. A.12

[11] Tur S. A.16

[12] Fecr S. A.25-26

[13] Bakara S. A.74

[14] Meryem S. A.71-72

[15] Bakara S. A.32

© 2003-2005    www.GAVSULAZAM.de    Her Hakkı Mahfuzdur...