Zühd olan bazı sebepler yüzünden iki defa sevap alır; bunun biri bir şeyi terkeder, ama nefsi için değil… Bundan bir manevi huzur duyar, sevap alır. İkinci defa: Yalnız Allah (CC) emir verdiği için alır; bundan da ayrı bir mükafat kazanmış olur.

Zahid, nefsine uyarak hiçbir şey almaz, nefsine muhalif kalır. Bu hal gerçekleşince hakikate erenlerden sayılır. Veli olmaya hak kazanır; emin zümresine karışır; ariflerden olur.

Bu hale geldiği zaman bir nevi varlığı yok gibi olur. Bu durumda verilen emir dahilinde işlerini yapmaya çalışır. Sakin olur; daima huzur sahibidir. Nasibi neyse kolayca gelir.

Öyle zaman olur ki yer, içer, fakat iradesi sönmüş olur. İyiye yönelen şahsi arzuları ondan fenalık çıkmasını önlemiştir.

İşte bu durum karşısında emre uyarak iradesini karıştırmadan kader-i ilahinin önünde işlerinin akışını devam ettirmeye muvaffak olursa kârların en üstününü elde etmiş olur. Çünkü ilahi fiillere uyarak işlerini yürütmüş olur.

Burada bana biri:

- Bu kâr sözünü neden söylüyorsun?

diyebilir. Bunların bütün irade ve arzuları öldükten sonra Hakk’a (CC) ermiş olurlar. İstek, arzu, bazı dereceler kazanmak bunlar için düşünülemez. Bunlar bulacaklarını bulmuşlar, Hakk’ın (CC) has kulu olmuşlardır. Bir kula mükafat vermek olur; fakat kul kendiliğinden bir şey kazanamaz.

Biz bu soruları şöyle cevaplandırırız:

- Doğrusun; şu kadar var ki Allah (CC) onları fazlına kavuşturur; lütfuna, keremine erdirir. Kulun bütün iradesi hemen söner; ama ne de olsa beşeri alemdedir, az da olsa bir iradesi vardır. Ve bunu kötü yola koymamak için bir gayret sarfında bulunmuştur. Onun için her şey vardır; her güzellik verilmiştir. Bu verilenleri o zat, kendiliğinden elde edebilir mi? Edemez. Sonra kazanç, kâr denince akla yalnız cennetin ırmakları gelmemeli; Allah’ın (CC) ihsan buyurduğu lütuf ve hayır işe yardım da bir mükafat sayılmalıdır. Şunu da burada söylemek lazımdır ki o veli, bir çocuk gibidir; ilk zamanda iradesine fazla hakim olsa bile sonra tamamen varlığı yok gibi olur. İşte bu sırada onun her çeşit kötülüğe düşmesi muhtemel sayılır. İşte onun bu kötü işlere kapılmaması elinde değildir. Daha önceki hareketlerinin sağlam olması sonucu ona kazanç temin etmiştir ve bu kazançta onun kötü işlerden korunmasıdır.

Kazançlar çeşitlidir. Bir çocuğun da kazancı vardır. Nasıl ki ana ve babasının himayesine sığınan bir yavru için himaye edilmek bir kazançtır. Babanın rızık temini, ananın kalbine konan şefkat duygusu yine o yavru için en büyük kârdır… O insan da bir çocuk gibidir. Halkın onu sevmesi, ona yardım etmesi kendisi için bir kazanç sayılır. Bunu Allah (CC) vermiştir.

İşte cevap: Bu kazançlar böyledir. İlahi emirleri yapmak yine bir nevi mükafat sayılır. Çünkü insan her istediğini yapamaz. Onu yapması için ilahi lütuf ve kerem ihsanı gerektir.

Allah (CC) daima sevgili kullarının yardımcısıdır.

 

Kaynak: Gavsulazam Abdulkadir-i Geylani (KSA), Fütûh-ul Gayb (Gizliden Sesler)

                           Her hakkı mahfuzdur... 2003-2005, WWW.GAVSULAZAM.DE