Nefsin iki hali vardır.
Üçüncüsü yoktur. Biri bela diğeri afiyet… İnsanlar, başlarına bir bela
geldiği zaman bağırır, çağırır, Allah’ı (CC) şikayet eder. Allah’a (CC) darılır.
Her şeye itiraz eder. Hakk’ı (CC) töhmet altına almak ister. Ne sabır bilir, ne
de bir nasihatçıya uyar. Yalnız kendi aklına göre Allah’a (CC) (haşa) eş bulma
yoluna girer, bir uygunsuz hareket yolu bulur. Öylece gider.
Afiyet haline gelince; ondan
daha iyisi yoktur, güler, oynar sevinir. Zaman kaybetmeden şehvet yollarına
koşar. Hiç biriyle yetinmez. Biri eskiyicince yenisini aramaya koyulur. Yemek
beğenmez. İçkilerin her çeşidini sofrada bulundurur. Evinde hanımını da hemen
savar, onun da yenisini arar. Evini beğenmez, iyisini arar. Binek işi de çok
önemlidir. Daima günün en iyisini ister. Elinde olan her şeye bir ayıp bulur,
hemen yenisini tedarik etmeye koyulur. Böylece bütün rahatını kendi eliyle
kaçırır. Bilmez ki, her şey kendisi için değildir. Buna akıl erdiremeden iyi
şeylerin peşine düşer.
İşte bu haller insanı yorar.
Elde mevcut şeylere razı olmamak, insanı her çeşit güçlüğe sürükler. Sonu
gelmeyen eziyet, içinden çıkılması mümkün olmayan felaketler bundan sonra
başlar. Dünyalığı var, rahat etmesi gerekirken, eliyle keyfini kaçırır.
Bundan sonra öbür alemin işi
başlar. Ölür, sorguya çekilir, hesap veremez. Çünkü düzenli hiçbir iş
tutmamıştır. Bazıları şöyle der:
- “Öbür alemin ve buranın en çok cefasını çekenler, kendilerine ait
olmayanı isteyenlerdir. Ve yapamayacakları işin peşinden koşanlardır.”
Bir insan düşünelim: Bir
zamanlar her türlü maddi sıkıntı onun manevi durumunu da bozmuştur. Bu halinde
yalnız belanın gitmesini ister. Yalnız bunun için Allah’a (CC) yalvarır. Bir
gün duası kabul olur, her çeşit darlık zail olur gider. Genişlik başlar. Bundan
sonra o zat, evvelce çektiği bütün sıkıntıyı unutur. Allah’ı (CC) da unutur,
kulluk etmez. Her çeşit günah yollarını seçer. Bu adamın hali nasıl olur?
Elbette ki “iyi olur” denemez.
Tam tahmin edildiği gibi olur.
Dünyada israfın yolunu tuttuğu için her şeyi az zamanda biter, yine darlığa
düşer. Ve artık, eski halini de bulamaz, sürünerek ölür gider… Bununla bitse
iyi, öbür alemde bir de hesabını vermek vardır.
Eğer bu insan beladan
kurtulduğu zaman, derhal ibadet ve taat yolunu tutmuş olsaydı, bir daha eski
haline düşmezdi. Elinde bulunanla yetinip gayrısını bulmak için onları bir yana
itmemiş bulunsaydı, ömrü rahat içinde geçerdi. Dünyası hoş olurdu, Ahireti ise
onun çok üstünde rahatlık verirdi. Öbür alemin en güzel şeylerine kavuşurdu.
Dünya ve ahiret selameti
isteyen sabırlı olmalıdır, elinde bulunanla yetinmeyi adet eden rahattır. Daima
Allah (CC) vergisine şükür edenin nimeti artar.
İnsan fani varlıklara
dayanmamalı. Onların elindekini unutmalı ve Hakk’a (CC), ihtiyacı için dua
etmelidir. Ve Allah’ın (CC) emri üzerine çalışarak her şeyini kazanmalıdır.
İşte böylece eğer darda ise dua ederek kurtuluşunu O’ndan (CC) beklemelidir.
İnsanların kurtarması ne kadar sürer, birinden ne kadar iyilik görülürse
görülsün, devamı beklenemez. Bir zaman gelir her iki taraf da bundan usanır.
İyilik eden vermekten, kabul eden de mihnet altında kalmaktan bıkar. Ama Allah (CC)
böyle mi? O (CC), usanmaz, daima iyilik eder. Kafir kullarının dahi rızkını
kesmez.
Yeri gelmişken şunu da
söylemek yerinde olur: Allah’ın (CC) verdiğini iyiye kullanmak şarttır. Bunun
icabı budur. Mahzurları yukarıda belirtilmesine rağmen bir daha söylemek iyi
olur. Bu sebeple helâlin hesabı, haramın azabı olduğunu hatırlatmak lazım
gelir.
Her şeyin iyi tarafını görmek
en iyisidir. Yoksullukta güzellik olabilir. Bazı zahmetli işlerin sonunda iyi
olmaları muhtemel. Bazı hastalıklarda şifa vardır. Şunu da unutmamak iyi olur
ki, Allah’ın (CC) emri kesindir, başka şeylere benzemez. Onun içindir ki bu
yolda çok dikkat gerek. Onun her iradesi mutlak yerine gelir. İtiraz etmekle
hikmet değişmez, emri geri alınmaz. “O (CC), her neye “ol”… Demeyi murad ederse…
O olur…”
Hakk’ın (CC) her işi
hikmettir. Her emrinde fayda vardır. Şu da var ki; Allah (CC), hiçbir zaman
insanların zararını istemez.
Söz buraya gelmişken; bir daha
ilk sözleri tekrar etmek iyi olur. Gerçi tekrar değildir ama, sözün baş
tarafında belirtilenlere benzediği için böyle diyoruz. Söylemek istediğimiz
şudur: En yerinde ve insana yakışan iş, razı olma melekesine sahip olmak ve
teslim haline ermektir. Bundan sonra ibadet gelir ki, onun hakkında bir diyeceğimiz
yoktur. Çünkü her müslüman onun ne demek olduğunu bilir.
İbadet sadece kulluk etmektir.
Ötesi yine teslim halidir. Yani kader ne ise onu gözetmekten ve ona uymaktan
başka kurtuluş yoktur. Bundan sonrası kader bahsi ile ilgilidir ki, incelemek
iyi olmaz. Çünkü o bir ilâhi sırdır. Ona kolayca akıl ermez. Bu bapta
tavsiyemiz, yalnız bir sükûttan ibarettir. Çünkü bu ince mesele ancak duygu ve
halle sezilir, ilim yolu ile bilinmez.
- “Bu iş nasıl oluyor, neden ve ne zaman olacak?”
Gizli gözler yerinde olmaz.
Kaderin iç nizamını kurcalamak bir nevi şirke benzer ve Allah’ı (CC) töhmet
gibi olur. Bu sözümüz İbn-i Abbas’dan (RA) rivayet olunan bir Hadis-i Şerife
istinad eder.
İbn-i Abbas (RA) şöyle diyor:
- “Birgün ben Resulallah’ın (SAV) ardındaydım, yürüyorduk. Bana döndü ve: ‘Ey Allah’ın (CC) kulu, Allah’a (CC) iyi
sarıl, O’nu (CC) bırakma. Bu gayreti içinde saklarsan Hakk (CC) da seni
esirger. Bu duyguyu taşıdığın müddet Allah’ı (CC) kendine yakın bulursun. Bir
şey isteyecek olursan, O’ndan (CC) iste. Yazılan yazılmış ve kalem kurumuştur.
Olacak şeyler de olur. Bütün insanlar bir araya gelse, ilahi bir hüküm yoksa,
sana fayda sağlayamazlar. Ve eğer kaderinde yazılı değilse, bütün insanlar sana
zarar vermeye gelseler yapamazlar. Eğer kendinde kuvvet görüyorsan, iyilik yap
ve doğru çalış. Kötülüğe meylin varsa sabırlı olmaya çalış. Yapmamaya gayret
et. Hayrın çoğu sabırdadır. Şunu da bil ki, yardım sabırlılara olur. Darda
kalmışlar genişliğe çıkarlar. Her sıkıntının sonunda bir ferahlık vardır’.”
İşte, her mümine lazım olan
odur ki: Bu Hadis-i Şerifi kalbinde bir ayna gibi saklaya, işini gücünü buna
göre ayarlıya ve böylece çalışa. İşte son nefesine kadar böyle gide… Allah’ın (CC)
rahmet ve inayeti sayesinde dünya ve ahirette böylece güçlüklerden salim ola;
vesselam…
Kaynak:
Gavsulazam Abdulkadir-i
Geylani (KSA),
Fütûh-ul
Gayb (Gizliden
Sesler)
|