Bu kadar külfetler içerisinde,
varlığını gösteren yalnız Allah-ü Teala’dır (CC) . Bundan sonra nefsin gelir.
Muhatap olarak meydanda da sen varsın. Nefis; başta Allah’ın (CC) zıddıdır.
Halbuki her şey sahiplidir. Böyle olduğu için nefis, hem yaradılış itibariyle,
hem de mülk olarak Allah’ındır (CC)… Bu arada nefse boş iddia ve arzu, bir de
kötülükleri ile sevinmesi kalır…
İş böyle olduğuna göre, sen,
Hakk’a (CC) uyarak nefsine muhalefet edersen; Allah (CC) için nefsine hasım
olmuş olursun… Allah-ü Teala (CC), Davud’a (AS) şöyle buyurdu:
- “Ya Davud (AS)! Ben daimi kuvvetinim, bu kuvvetini nefsine düşman olarak
ibadete vermeğe çalış.”
Ey mümin, eğer sen de böyle
yapar ve bu halde kalırsan, kulluğun ve Allah’a (CC) karşı olan bağlılığın
doğru olur. Rızkın ne ise… rahat,güzel, hoş olarak gelir; aziz ve mukerrem
olursun. Ve her şey sana hizmet etmeğe başlar. Sana tazim ederler, hürmet
ederler… Çünkü onlar yaratanına bağlıdır. Sen ise O’nun (CC) sevgili kulusun.
Onları Hakk (CC) yaratmıştır. Onlar da bunu ikrar etmektedirler. Nasıl ki;
Allah-ü Teala (CC) bunu şu ayetlerde haber vermiştir.
- “Allah’ı (CC) tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, lakin siz onların
tesbihini anlayamazsınız.”
- “ Göğe ve yere isteyerek veya zorla geliniz…” diye
buyurdu. Onlar da dediler:
- “İsteyerek geldik…”
İbadetin başı nefse muhalefet
etmektir. Allah-ü Teala (CC) buyurdu:
- “Nefsine uyma; nefs seni Allah (CC) yolundan ayırır.”
Davud’a da (AS) şöyle
buyurmuştur:
- “Ey Davud (AS)! Nefsini bırak, çünkü o, daima münazaa çıkarır.”
Beyazid-i Bestami’den (RA) bir
rivayet vardır. Beyazid (RA) mana aleminde tecelli-i ilahiye nail olur ve
sorar:
- “Ya Rabbi (CC)! Sana nasıl gelinir?” Şu cevabı
alır….
- “Nefsini bırak da gel…”
Beyazid (RA) der ki:
- “Nefsimi bıraktım, yılan soyunduğu gibi ben de nefsimden soyundum… Her
hayrın ve her güzelliğin onu bırakmakta olduğunu gördüm…”
Eğer takva halinde isen,
nefsine daima muhalefet et… Halkın varlığını kalbinden çıkar. Onlardan her
hangi bir şey bekleme. Onlara minnet etme. Onlara güvenme, onların elindeki
dünyalığa göz atma. Onların iyiliği seni sevindirmesin, kötülükleri de
gücendirmesin. Onların hediyesini, sadakasını, zekatlarını, adaklarını bekleme.
Şayet senin mal, mülk sahibi bir adamın varsa sakın mirasına konmak için
ölümünü isteme…
Halkı hakikaten kalbinden
çıkar. Onları kah açılan, kah kapanan bir kapı bil. Onları, meyvesi bazen var,
bazen de yok olan ağaçlar gör… Bu işlerin hepsini bir faile bağla ve bir
müdebbirin tedbiri kabul et. Bu fail ve müdebbirin de Allah (CC) olduğuna inan
ki, muvahhid olasın.
Bu anlattığımız şeyleri kabul
etmekle beraber kulların çalışmasını da inkar etme… Sonra cebriye mezhebine girmiş
olursun. Her ikisini birleştirirsen cebriye mezhebinden kurtulursun. Allah’ın (CC)
yardımı olmadan onların işi tamam olmayacağını iyi bil. Allah’ı (CC) unutarak
onlara tapma. Bunların yaptığı, Allah’ın (CC) işinden ayrıdır, deme. Hakk’ı
(CC) inkar etmiş olursun. Kadriye mezhebine girmiş olursun. Allah (CC), gücü
kuvveti verir, kullar da yapar, de… Nasıl ki ceza ve sevap babında yazılan
kitaplar da bunu ifade ederler…
Bu hükümlerde Allah’ın (CC) emri
ne ise ona bağlan. Bunlardan haddi aşmayarak kısmetin ne ise onu al. Allah’ın (CC)
hükmü, sana ve bütün mahlukata kendi verdiği hükmü ile olur. Sakın sen hakim
olmaya kalkmayasın. Sen de onlar gibi kader-i ilahinin çizgisi dahilindesin.
Kader ise karanlıktır. Karanlığa lamba ile gir. Bu lamba da Allah’ın (CC)
kitabı, Peygamberin (SAV) sünnetidir. Sakın bu ikisinden ayrılma… Eğer bir
hatıra kalbine gelirse ve sıkışık durumda kalırsan, onu derhal kitap ve sünnet
ölçüsüne vur… Mesela, zina etmek, gösteriş yapmak gibi şeylerden olduğunu
görürsen, facir
ve fasiklerle
birleşmek gibi şeyler olursa –ki bunlar haramdır- sakın yapma… Derhal bu gibi
düşünceleri bırak… Bunlardan başka haram şeyler olursa hemen ört… kaç… Kabul
etme, amel etme… Bu gibi şeylerin şeytan tarafından sana hatırlatıldığını bil.
O sana gelen hatıranın, mübah
olan arzulardan, evlenmek, yemek, içmek nev’inden bazı şeyler… yine yapma.
İhtimal ki aklın ermediği bazı kötülükler onda gizlidir. Mesela bakarsın sana
bir fikir gelir:
- “Bu müşkülün için falan yere git; oradaki falan zata arz et…”
Halbuki senin o zata ihtiyacın
yoktur. Belki de senin ilmin, irfanın daha üstündür. Bunları da onunla
anlıyorsun. Burada biraz dur. Hemen oraya koşma…
Bazen de kendi kendine dersin:
- “Herhalde bu Allah (CC) tarafından ilhamdır, bununla amel edeyim…”
Hayır bunu da yapma! Bu işte
de hayırlısını bekle… Bunun Hakk (CC) tarafından olduğunu anlamak için, o
ilhamın sana tekerrür halinde gelmesi lazımdır… Yahut sana, o işi yapman için
manevi bir emir verilir, o zaman yaparsın. Allah (CC) için bilgi sahibi
olanlara bu gibi şeylerde bazı alametler zuhur eder; bunu da ancak akıllı
veliler ve ebdal zümresi bilir…
Niçin, acaba bu yolda
hissiyatına göre hareket ve halini yukarıdaki gibi bir salih kişiye gidip
anlatman sana yasaktır, bilir misin? Çünkü sen onun sonu nereye varır bilemezsin…
Ondaki fitneyi, helaki, mekri sezemezsin. Belki de büyük bir imtihan
geçiriyorsun. Hakk (CC) sende tam tecellisini gösterinceye kadar sabret… Hakk
(CC) fiili kendini gösterdiği ve seni istediği yere götürdüğü zaman fitne sana
karşı gelse de bir şey yapamaz. Çünkü Hakk (CC) seni muhafazası altına
almıştır. Kendi yaptığı işle seni mesul tutup bir belaya veya fitneye
çarptırmaz. Ancak bela, sen kendi mevhum varlığını ortaya koyup keyfine göre
hareket ettiğin zaman gelir…
Velayet hali olan hakikate erdiğin
zaman hevana, nefsani arzularına uyma… Tamamen Hakk’ın (CC) emirlerine uy. Bu
emirlere uymak da iki kısma ayrılır.
Birinci kısım: Aç kalmayacak kadar gıda almak ki, bu nefsin
hakkıdır. Bunun dışında kalan keyfi şeyleri terketmektir. Farzları daima eda
etmeli, gizli ve aşikar günahları terk etmelisin.
İkinci kısma gelice: Ki bu manevi emirlerdir. Allah-ü
Teala’nın (CC) kuluna herhangi bir işi yapması veya yapmaması için emir
vermesidir. Bu da ancak hakkında şer’i bir hüküm olmayan mübah şeylerde olur.
Yani, şunu anlatmak istiyoruz: Hakkında haramdır, yahut helaldir gibi kesin
hükümler olmayan şeylerde bu emir makbuldür. Kul o işi yapmakla yapmamak
arasında muhayyerdir. Buna, mübah ismi verilmiştir. Hakikaten kendini Allah’a
(CC) ve emirlerine veren bu gib şeyleri emir almadan yapmaz. Emir bekler,
emredilirse yapar. Aksi halde çekinir. Bunları yapmakla, çalışması durması
Allah (CC) için olur. Şeriatta olanı ona göre yapar, olmayanı da vicdanından
duyduğu emirle yaparsa, tam ehl-i hakikatten olur. Eğer vicdani bir duygusu
yoksa ve yalnız uhurata tabi oluyorsa… bu da çok beğenilen teslimiyet halidir…
güzeldir…
Büyük insanların düşüncesi
beylerin sultanıdır. Hürmet isterler. Ve halkın efendisidir, ona tabi olurlar.
O efendiler Rahmân’ın (CC) halifeleridir. Allah’ın (CC) gözdesi, dostu,
sevgilisi olmuşlardır… Onlara selam
olsun…
Bunlara uymak, kendini
bırakmakla olur. Bunlara uymak için gücü kuvveti terk etmek yerinde olur. Dünya
ve ahirete ait sende hiç bir arzu
olmamalı. Malikin (CC) kulu olmasılın. Mümkün değil… Allah’ın (CC)
emirlerine uymalısın, şahsî arzularına değil…
Süt anasının emzirdiği çocuk
gibi ol… Yıkayıcının elindeki ölüye benze. Doktorun önüne serilen hasta gibi
ol…
Bu anlatılan şeyleri sakın
yanlış anlama. Bunlar, emir ve yasakların haricindeki şeylere aittir… Şer’i
hükümlere uyman ve tamamıyla tatbik etmen lazımdır. Aksi halde manevi alemden
hiç nasib alamazsın…
Doğruyu bilen ve o yola
hidayet eden Allah’tır (CC)…
Kaynak:
Gavsulazam Abdulkadir-i
Geylani (KSA),
Fütûh-ul
Gayb (Gizliden
Sesler)
|