Mümin evvela farzları yapmalı.
Bundan sonra sünnet-i şerifleri yerine getirmeye gayret etmelidir. Daha sonra
bunların dışında kalan ibadetleri yaparak faziletli işleri takip etmelidir. Farzı bitirmeden sünnetle
uğraşmak, pek akıl kârı değildir. Zaten farzları terk ederek yapılacak işler
makbul değildir. Buna bir misal vermek lazım gelirse şöyle demek yerinde olur:
Bir kişiyi padişah emrini yapmaya çağırıyor; O zata gelince, gitmek istemiyor;
padişahın hizmetçilerinden birinin sözünü yerine getirmeye uğraşıyor.
Hz. Ali (KV) bir Hadis-i
Şerifi şöyle rivayet eder:
- “Farzı bırakıp nafile ibadetle uğraşan, doğuracağı zamana yakın çocuğunu
düşüren kadına benzer.”
Yapılan ibadetin yerine
gelmesi için ilk önce farzları yerine getirmelidir. Aksi halde yapılan
ibadetlerin kabulü güç olur. Buna ikinci bir misal olarak sermayesini bilmeden,
ticaret yürüten taciri göstermek yerinde sayılır. Bir tacir evvela sermayeyi
bilmeli ve onu kurtarma yolunu bulmalıdır. Keza bir müminin de ilk başta farzı
bilmesi gerektir. Şunu da burada belirtmek yerinde olur; bir kimsenin sünneti
yapmadan bazı evliyanın keşif yolu ile naklettikleri ibadeti yapmaya çalışması
yerinde görülmez.
Farzlardan bazılarını şöyle
sıralamak yerinde olur sanırız. Başta haramı bir bütün olarak bırakmak, en
büyük farzdır. Sonra hassaten şirk yolunu bırakmak gelir… Hak ve hakikat
karşısında itirazı bırakıp doğruya uymak da farzdır.
Yine farzların arasında halkın
hizmetini görmek, onlara yardım etmek vardır. Bu arada ilahî emirleri zedelememek
yerinde olur… Çünkü Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz şöyle buyurdu:
- “Hakk’a (CC) isyan şeklinde mahluka koşmak yakışmaz.”
Kaynak:
Gavsulazam Abdulkadir-i
Geylani (KSA),
Fütûh-ul
Gayb (Gizliden
Sesler)
|