İman sahiplerinin bazen
mihnete düştükleri olur. Bunun bazı sebepleri vardır. Daha doğrusu buna hikmet
icabı demek yerinde olur. İman sahibinin mihneti bir
nevi lütuf sayılmalıdır. Hiç olmazsa Allah’ını (CC) hatırlar, dua eder. Duası
makbul olur. Belki bir an için gaflete düşmüştür. Gelen ufacık bir mihnet çok
iyi nimetlere sahip olmaya sebep olur.
Sonra insan niçin duadan
kaçınsın? Ve niçin Allah’ını (CC) unutsun? İşte unutunca ufacık bir uyarma
ameliyesi yapılır. Haliyle iman sahibi bunun nereden geldiğini hemen anlar,
dua eder. Elbette o za man dualar
makbul olur. İlahi lütuf ve kerem kapılan açılır.
Allah (CC) hiçbir kulun
duasını karşılıksız bırakmaz. Burada olmasa da öbür alemde karşılığını verir.
Haliyle bu arada kaderin de icabı yerine gelir. Bunu da unutmamak yerinde olur.
Anlatıldığı gibi bazı ufak
tefek mihnetler başa geldiği zaman edep ve terbiye dışına çıkmak yersiz olur.
Bir bela gelince insan kendini kontrol etmelidir. Günahını araştırmalı ve onu
gidermeye gayret etmelidir.
Bir güç işe düşüldüğü zaman
günah yollarını değil, sevap işleme yollarını aramak yerinde olur. Bir günah
işleyince nasıl olsa işlendi diye öbürlerini sıraya koymak yerinde olmaz. Hele
kader bahsinde uygunsuz yol tutmak, hiç de bir Müslümana yakışır şey değildir.
En uygun yol, dua yoludur. Bela
geldiği zaman dua etmek, Allah’a (CC) yalvarmak, günahlarına tevbe etmek
hepsinden iyidir.
Doğru yola hidayet eden ve
en iyisini bilen yalnız Allah’tır (CC).
Kaynak:
Gavsulazam Abdulkadir-i
Geylani (KSA),
Fütûh-ul
Gayb (Gizliden
Sesler)
|