Allah’a (CC) mutlaka kul olmak
isteyen O’na (CC) iyi inanır. Ve her işini O’na (CC) teslim eder. O kul, bilir
ki, rızık babında Allah (CC) kefildir. Yine okul kanaat getirmiştir ki, kendine
ulaşan iyi bir iş, ilâhi fermandan habersiz değildir. Her hangi bir fena hal de
kaderi ilâhinin iktizasıdır. Bilhassa şu ilâhi vade kopmaz
bağlılığı vardır:
- “Bir kimse Allah’ın (CC) emirlerine bağlı olur ve O’ndan (CC) korkarsa,
ona güç yollar kolay olur. Bilmediği yerden rızık kapıları açılır. Kendisine
tam tevekkül edene Allah (CC) yeter.”
İman sahibi daima bu ayeti
okur ve manasına göre ruhi inşirah duyar. Bolluk devrinde bunu böyle bilir.
Zaman olur, hikmet icabı bir imtihan belirince derhal sızlanmağa başlar, ağlar,
feryad ederse bu hal onun tam bir iman sahibi olmadığını gösterir. O kimse
bilmez ki, kader-i ilâhi ağlamakla, sızlamakla şekil değiştirmez. O zavallının
bu acıklı hali Peygamber (SAV) Efendimizin:
- “ Fakirlik zaman olur ki küfre yaklaşır.”
Hadis-i şerifinin manasına
girer.
İman sahibi, hangi felaket
olursa olsun, sarsılmaz ve maneviyatını bozmaz. İyi inanmıştır ki: Herşey
muvakkattır. Dünya muvakkat olduğu gibi, onun imtihan devresi de muvakkattır.
Yine kalbini Allah’a (CC) bağlayan bilir ki: Allah (CC) istediği an kimseden
belayı kaldırır. Bu Allah’ın (CC) lütfudur. Bir gün gelir, kendisinin de
imtihan devresi biter; afiyet ve bolluğa kavuşur. Daima şükreder. Hamd eder.
Sena eder ve bu hal, Allah’a (CC) kavuşuncaya kadar sürer…
Bu haller gösterir ki, ilâhi
imtihanlar iki yönden tecelli eder. Biri; iman sahibinin imanını arttırmak,
diğeri ise; zayıf imanlının maneviyatını bozmak. Şayet o zayıf imanlı tahammül
gösterirse imanı kuvvet bulur.
Allah (CC) bütün kullarına bir
çok yönden bela verir. Bu belalar çoğunun felaketine sebep olur. Kul, o
devrelerde Allah’a (CC) tam bağlanmaz, durmadan itiraz eder. Allah-ü Teala’yı
(CC) (haşa) töhmet altına sokmak ister, söver, sayarsa…. Bu onun ebedi küfrüne
sebep olur ve böylece dünyası ve ahireti berbatlaşır. Hakk’a (CC) kavuştuğu
zaman ilâhi rahmetten herkesin nasibi olur; ama onun olmaz. Çünkü Rabbı (CC) ona
darılmıştır. İşte Peygamber (SAV) Efendimiz bu hale işaret ederek şöyle
buyurmuştur:
- “Kıyamet gününde en nasibsiz olan, dünyada fakir, ahirette cehennem
azabına düçar olandır.”
Bu halden Allah’a (CC) sığınırız.
Çünkü bu hal felakettir. Peygamber (SAV) Efendimiz bu fakirlikten Allah’a (CC) sığınmıştır.
İkinci şahsa gelince: O,
hakkıyla inanmıştır. Allah’ın (CC) birliğine ve O’nun (CC) yapacağı her türlü
eza ve cefaya razıdır. Zahirde cefa gibi görünen her halin bir nimet olduğunu
iyi bilir. Onda tam bir kanaat vardır ki, sevgili kullara kavuşmak için onlar
gibi yaşamak lazım. Peygamberlere (AS) varis olmak için, onların çektiği gibi
cefakar olmak gerek. Düşünür: Hangi alim, hangi fazıl, hangi hâkim, hangi büyük
ve nihayet hangi derviş ve hangi bende cefadan, hangi efendi zordan hâli kaldı….
Ama, ne olursa olsun Allah’a (CC)
dayanan herkes kurtulur. O’na (CC) inanmış olan her imanlı dar zamanında daha
geniş olur. İlâhi kement onların boynundadır. Sabır dağları onları içine
almıştır. Çünkü imanları kuvvetlidir. Çünkü kadere razıdırlar.
Bu sabır ve imandır ki; onu
her an şükür yoluna sevkeder. Herşeye muvafakat, kaza ve kadere ve ilâhi
hikmete mebni olduğunu sezdiği her şeye boyun eğer. Bu yüzden ilâhi rahmetin en
büyüğüne erer. Gündüzleri onun için bir nur kaynağı, geceler ise bir rahmet
sofrası olur. Dışı hoş, içi boştur. Bu halde devam eder, tâ, Allah’a (CC) kavuşuncaya
kadar… Hâdî
Allah’tır (CC)…
Kaynak:
Gavsulazam Abdulkadir-i
Geylani (KSA),
Fütûh-ul
Gayb (Gizliden
Sesler)
|