Hayrı ve şerri iki cins meyve
gör. Bunların kökü, bittiği yer aynı… Aynı ağacın iki ayrı dalında yetişirler.
Fakat biri tatlı, biri acı… Bir dalda beldeler, iklimler, küreler bulunur. İşte
bu dal da meyve yüklüdür. Ve bu meyve acıdır. Bundan uzaklaş, her şeyi ile
ondan uzak ol… Tatlı ağaca yanaş. Onun
yetiştiricisi ve hâdimi
ol…
Bu dalları ve meyvelerini iyi
tanı. Her ikisini iyi bil. Fakat, sabret ve onun yetişmesini bekle… Ve kuvvetli
ol.
Sakın ve çok çekin!.. Acı ve
tatsız meyveli dala yanaşma. Ondan yediğin an helak olursun, onun acısı seni
helak eder.
Daima dikkatli, ölçülü
olmalısın. Elinde ölçü olarak Allah’ın (CC) Peygamber’inin (AS) emri olmalı. Bu
ölçüler elinde olmadan meyveleri ayırt etmek senin için kolay olmaz. Yoluna
böyle devam ettikçe, rahat, huzur ve emniyet içinde olursun.
Şunu iyi bil ki bütün bu
kötülükler, o acı meyveden doğar. Onu terkettiğin an felaket ve beladan uzak
kalırsın.
Her iki meyveyi de önüne koy
ve bak. Şekilleri aynı, tatları ayrıdır. Çok kere bilmeden veya ölçüsüzlük
yüzünden bir uçuruma düşersin. Ona el atar, hata edersin. Ve onu bu hatanın
mükafatı (!) yersin.
Belki bir an için sana lezzet
verir. Şehevi arzularını tahrik eder, hoşlanırsın. Fakat yapacağı felaketi
takdir edemezsin, dimağını bozar. Manevi teneffüs cihazını berbat eder. Bütün
acılığı damarlarına yayılır. Vücudun bütün parçalarını kaplar. Sonra yapacağı
felaketler saymakla bitmez ki… Bu durumda belki bir an kendine gelir, ağzındaki
acıyı gidermek için su alırsın, ama çaresiz… Hiçbir fayda vermez. Çünkü o zehir
vücuduna yayılmıştır…
Eğer ölçüleri iyi kullanıp
tatlı meyvayı yeseydin, durum böyle olmazdı. Her halinde iyilik görünür ve
bütün varlığın hoşlukta toplanırdı…
Hal malum… İkinci bir iş
yapman lazım. Bu muhakkak bilinmelidir ki, ikinci sefer el atacağın acı meyva
olmamalı. Eğer bir daha düşersen kalkman zor olur. Az önce anlattıklarım, birer
birer felaket halinde başına çöker, kurtulamazsın.
İyilik timsali olan ağaçtan ve
meyveden uzaklaşma. Onu bilmemezlikten gelme. Her yerde onu ara ve onunla
olmaya bak. Ve daima onunla olmaya alış, hak ölçüleri elden bırakmamaya çabala…
Bir daha hatırlatmak lazım
gelirse “hayır ve şer ilâhî birer fiildir.” Bunların faili , ilâhi kudret ve
yürüten o kuvvettir. NAsıl ki Allah-ü Teala (CC):
- “Allah (CC), sizi ve yaptığınız işleri halk etti.”
Buyurur, Peygamber (SAV) Efendimiz
de bu manaya işaret ederek şöyle buyurur:
- “Allah (CC) zalimi de zulmü de yarattı.”
Kulların yaptıkları iş, bizzat
ilâhî kudretin eseridir. Yapılan işin ne olacağını Allah (CC) haber veriyor.
İşte bu durum, Hâlıkla (CC) mahlûk
arasındaki farkı gösterir. Allah (CC) yaratır, kul iradesini kullanarak
kesbeder.
Cennet, Allah’ın (CC) sevdiği
kullarına bir ihsanıdır, fazlıdır. Oraya bu ihsan ve fazılla girilir. Ayrıca
dereceleri, dünyade yapılan iyi amellerle verilir.
Peygamber (SAV) Efendimiz, bir
Hadis-i Şerifinde şöyle buyuruyor:
- “Hiç kimse ameli ile cenneti kazanamaz.”
Buna karşılık Sahabe (RA):
- “Sen de mi ya Rasulallah (SAV)?”
Diye sorunca, cevaben:
- “Evet, ben de; ne var ki Allah (CC) beni rahmetine garketmiştir.”
Buyurdu ve elini başı üzerine
koydu. Bu Hadis-i Şerifi Hz. Aişe (RA) rivayet etmiştir.
Sen, ilâhi emre uyduğun, kötü
yollardan korktuğun müddet korkma, en doğrulukla Hakk’a (CC) teslim ol, şerden
korunursun. Hayır ve fazilet seni bulur. Din ve dünya yönünden ilâhi bir
muhafaza içinde olursun.
Dünyadaki hâlin şu ilâhi sözle
anlatılır:
- “Böylece ondan kötülükleri geri çevirdik; çünkü o, bizim ihlas sahibi
kullarımızdandı.”
Dini bakımdan mahfuz olmak,
yina şu ilâhi kelamla anlatılıyor:
- “Siz, Allah’a (CC) iman eder, ona şükredersiniz, neden size azap etsin?
Allah (CC) şükredenleri, iman edenleri bilir.”
Şükreden bir müminin yanında
bela ne arar. Çünkü afiyet ona beladan daha yakındır. O insan, her an iyilik
görür ve iyiliği artar. Allah-ü Teala (CC) şöyle buyuruyor:
- “Eğer şükrederseniz rahatınız artar.”
İman nuru büyüktür; bu nur
kıyamet günü cehennem ateşini söndürür. Dünya belası cehennem ateşi yanında
hiçtir. O azim azap ateşini söndüren iman nuru dünya belasını nasıl yenmez?
Kuvvetli bir iman sahibine bela yanaşmaz. Şu var ki; o belalı insan ilâhi
cezbeye kapılan büyük bir veli ola… Elbette o aziz kulun başından bela eksik
olmaz. Çünkü bu hal, onu dünyada kötülüklerden saklar.
Birçok bela çeşitleri vardır.
İnsanın dünyevi sefahattan korunması için paradan yana nasipsiz olur. Şehevi
arzuların ölmesi için, bazı zahirde nimet gibi görünen şeylerden mahrum olur.
Halkın, sahte teveccühünden azad olması için, sevgilerini kazanamaz; çeşitli
isimler takar, ondan hoşlanmazlar.
Bu hal dışında bir felaket
gibi görülür; fakat değildir. O bilir ki; her önüne gelen insanla sohbet,
onların sahte sevgisini kazanmak, onlarla geceli gündüzlü oturup bir manevi
zarardır.
Manen yükselmeye namzed olan
büyük insanlar, sayılan belalara düçardır; fakat onlar için bu bela değil bir
rahmettir.
Bu, zahirde bir bela gibi
görünen ilahi rahmet sayesinde kalb temiz olur. Hakk’ın (CC) tevhidinden başka
bir şey kalmaz. Kalb, yalnız marifet-i İlâhiyenin yeri, ilâhi ilim ve feyzin
kaynağıdır. Nura kavuşmak, Hakk’a (CC) ermek ve O’na (CC) kurbiyetin yolu
oradan geçer.
Bu kalb tek şey için
yaratılmıştır; ikincisi sığmaz. Ayet;
- “Allah (CC), iki kalbe sahip bir kişi yaratmamıştır.”
Bir kalbde iki sevgi
yaşayamaz.
- “Padişahlar bir beldeye girince orayı darmadağın ederler. Eşrafını zelil
ederler.”
İşte bu sebeptendir ki; İlâhi
sevginin girdiği yerde başkalarının işi kalmaz. Başkasının sözü geçtiği yerde ise
ilâhi feyz olmaz. Kalbinden kötülükleri at; göreceksin ki, ilâhi feyz her
yanını sarmış…
Kalbindeki sevgi, şeytan,
nefis ve şahsi arzular olunca senden iyi hareket çıkmaz. Her hareketin isyan,
boş ve lüzumsuz şeyler olur. Çünkü senin efendin şeytan olmuştur. Ama kalbinde
İlâhi sevgi yer tutunca o zaman göreceksin ki, her kötülük kendiliğinden yok
oluyor. Zaten kalb yalnız ilâhi tevhid ve ilâhi marifet için yaratılmıştır,
daha sonra bir şey eklemek icap ederse; Kalb, içinde Allah (CC) sevgisi yaşadıkça
kalb’dir… İlâhi feyzin süre insan için faydalıdır.
İşte anlatılanlar ve hadiseler
gösteriyor ki, ilâhi rahmete erişmek için her maddi varlıktan ve sevgiden kalbi
temiz tutmak gerek. Bu temizlik kolay olmaz; bir çok belalar ve felaketler
insanı sarar.
Herhangi bir felaket
karşısında insan, azmini kaybetmeyecek. Çünkü o bir nevi nimettir. İyi
düşünülürse, belanın en büyüğü Peygamberlere (AS) ve onların yakınlarına, daha
sonra sırasıyla olmuştur. Bu durumu Peygamber (SAV) Efendimiz şöyle haber
verir:
- “Biz Peygamberler (AS) zümresi, diğer insanlara nazaran belanın en
büyüğünü yüklenmişiz. Daha sonra sırası ile….”
- “Allah’ı (CC) en çok ben bilirim ve O’ndan (CC) en çok korkarım.”
İkinci Hadis-i Şerif’de, büyük
bir manaya işaret vardır. Sultana yakınlık hasıl olunca, o nisbette korku ve
çekinme çoğalır. Sebebi: Padişahın gözü önündedir, hiçbir hareketi onun
gözünden kaçmaz. En küçük hatası dahi görülür ve ona göre ceza çeker.
Burada şöyle bir soru akla
gelir:
- “İnsanlar Allah’a (CC) göre tek şahıs hükmündedir. Hiçbir hareket ondan
gizli değildir. O halde: Padişaha yakın olana ayrı ceza verilir şeklindeki
cümlenin manası nedir?”
Biz buna cevap olarak deriz
ki:
- “Derece yükseldikçe, rütbe büyüdükçe hatalar gözle görülür; çünkü insan
hata işlemeye daima meyyaldir. Bu halde, verilmiş olan nimetlerin en ufağını
dahi azımsayan, büyük hatalı sayılır. Daima şükretmek her kula vazifedir ama, o
seçilmiş kul için en büyük vazifedir. Bu arada şunu da söylemek caizdir: Bir
veli ve bir Allah (CC) dostu için, azıcık ibadetten yaya kalma büyük bir
hatadır; kullukta noksandır. Allah-ü Teala (CC) bu durumu şöyle anlatır:
- “Ey peygamberlerin hanımları, sizden her hanginiz bir hata yaparsa, diğer
hanımlara nazaran cezası iki misli olur.”
İşte görülüyor ki, derece
farkı mevcuttur. Bu sebepten Allah-ü Teala (CC) Peygamberin (SAV) zevceleri ile
diğerlerini ayırıyor. Hal böyle olunca, Allah’ın (CC) rahmet ve feyzine vasıl
olanların ayrı durumunu takdir kolay olur:
Allah-ü Teala (CC) bütün
benzerliklerden beridir. Halktan O’na (CC) bir şey benzemez. İşiten ve gören
O’dur (CC). Doğru yola Allah (CC) hidayet eder.
Kaynak:
Gavsulazam Abdulkadir-i
Geylani (KSA),
Fütûh-ul
Gayb (Gizliden
Sesler)
|