Manevi bir hal içinde
bulunduğun zaman başkasını isteme. İser daha altını, ister daha üstünü. Hiçbir
makam arzu etme… Padişahın kapısına geldiğinde
hemen içeri girmeği isteme… Zorla içeri alınıncaya kadar bekle… Kendi isteğinle
değil zorla içeri alınmalısın. Tekrar, takrar istemelisin…Pek nazlı da olma…
İçeri girmek için mücerret
izinle de yetinme. Seni tecrübe için olabilir, belki de padişah tarafından
deneniyorsundur… Koşma; bekle. Ta ki seni zorla içeri alsınlar. Bu şekilde
içeri alınman senin için bir fazilet olur. Padişah tarafından sana bir ikram
olur.
Saraya bu şekilde girdikten sonra,
seni kimse tekdir etmez… Tekdir ancak yapacağın kusurdan sonra gelir. O (CC),
seni bizzat içeri aldıktan sonra, korku da olmaz. Padişahın yaptığından mes’ul
olmazsın. Ancak kendi isteğinle yaptığın şey sonunda mes’ul duruma düşersin…Yaptığın
hareket neticesi, sana taarruz vaki olur.
Bu makamda senin için iyi
olmayan şey kendi arzunla hareket etmendir… Sabrın azlığı, edebe
riayetsizliğin, bulunduğun hale rıza göstermemen senin için hiç de iyi olmayan
hareketlerdir…
Saraya girmek sana nasib
olunca; başını önüne eğ, gözlerini etrafta gezdirmekten sakın. Edepli terbiyeli
olarak, verilen her hizmet ve vazifeyi yapmaya çalış. Daha fazla yükselmeyi
isteme…
Ayet: “Onlara verdiğimiz dünyalıklara gözlerini çevirme, onları tecrübe etmek
için, dünya süsü olarak kadın verdik. Rabbinin (CC) sana verdiği rızık, hem
hayırlı hem de devamlıdır…”
Allah-ü Teala (CC) , bu ayetle
seçkin Peygamberine (SAV) edep öğretiyor, dolayısıyla bize…
- “Halini muhafaza et, verilene razı ol…” buyrulmasındaki
Murad:
- “Sana verdiğim pek çok hayır, peygamberlik, ilim kanaat, sabır, islam
dini üzerindeki saltanat ve o yoldaki mücadele senin için en büyük nimettir…
Ötekilere verdiklerimden daha iyi ve güzeldir…”
Bütün hayır haddi bilmekte ve
ona razı olmaktadır. Bununla beraber başkalarının hiçbir şeyine göz
dikmemektedir. Başka bir şeye iltifat etmemektedir. Çünkü o baktığın ve arzu
ettiğin şey üç kısma ayrılır. Birincisi,
senin nasibin olmasıdır. İkincisi
başkasının nasibi olma ihtimali. Üçüncüsü,
ne senin ne de başkasınındır. İhtimal ki; Allah-ü Teala (CC), onu bir tecrübe
vasıtası olarak yaratmıştır…
Baktığın şey her ne ise… Eğer o, sana
nasip olmuşsa ihtirasa düşüp ardından koşsan da gelir koşmasan da… İstesen de
gelir, istemesen de… Bu hale göre, mutlaka onu elde etmek için çırpınman ve
edebe uymayan bazı hareketler yapman sana yakışmaz. Bu hal, ilim ve akıl
ölçüsüne vurulursa hiç de sevilen bir şey olarak meydana çıkmaz…
Eğer o şey, başkasının nasibi
ise… Çırpınman niçin?.. Çünkü o şey sana hiçbir zaman gelmez.
Yine o şey, ihtimal ki hiç
kimsenin nasibi değildir, fitne ve tecrübe için yaratılmıştır. Böyle olduğuna
göre, akıllı olan kimse nasıl nefsi için, böyle bir fitneyi ister… Ve kendine
celb etmeği arzu eder?..
Bu izahlardan anlaşılıyor ki;
bütün selamet ve iyilik, manevî hali muhafazada ve haddi tecavüz etmemededir…
Avuç içi kadar dar yerde de
kalsan, geniş sahalara da çıksan, her ikisi de sana göre müsavi olmalı… Ve yukarıda
anlattığımız halini ve edebini muhafaza etmeğe çalışmalısın. Başını önüne eğ.
Çok edepli ol… Daha
da üstün vazife görmeğe çalış. Çünkü padişaha en çok sen yakınsın, senin
kabahatin de çabuk görülür. Bu sebepten senin için tehlike daha fazladır.
Bulunduğun halin daha üstüne
ve daha aşağısına geçmeği isteme… Orada sabit kalmayı, baki olmayı arzu etme…
Bulunduğun vazifenin şeklini değiştirmeğe yeltenme… Böyle bir
şey yapmağa senin bir selahiyetin yoktur. Böyle bir şey yaparsan nimetleri
inkar yolunu tutmuş olursun; bu ise, dünya ahirette sahibini utandırır…
Sonuna kadar, anlattığımız
şeyleri yapmağa çalış… Neticede öyle bir hale gelirsin ki, o halde senin için
bir makam verilir… Seni ondan hiç ayırmazlar… Sen de onun, Allah (CC) tarafından
bir vergi olduğunu anlarsın. Böyle oluşun delili ve beyanı meydandadır, bunu
bilir ve o halin devamına çalışırsın…
Veliler için haller vardır.
Ebdal için makamlar vardır… Ve sana hidayeti Allah (CC) nasip edecektir…
Kaynak:
Gavsulazam Abdulkadir-i
Geylani (KSA),
Fütûh-ul
Gayb (Gizliden
Sesler)
|