Her şey Allah’a (CC) kavuşmakla
son bulur. Sen de Hakk’a (CC) vasıl olduğun zaman manen ve maddeten tekamülünü
tamama erdirmiş sayılırsın. Mevlaya (CC) vasıl olmanın
manası: Halkı kalben bırakmış olmandır. Heva ve hevesin kötü yolunu terk
etmendir. İrade ve şahsi arzularını bırakmış olmandır; irade ile gitmek, bu
yolda iyi sayılmaz. Bu iyi olmayan ahvali bırakıp Allah’ın (CC) emirlerine
bağlandığın gün, manevi yollar artık sana açılmış demektir. Bu hale erdikten
sonra iyi olmayan eski huylara doğru hiçbir kıpırdanma olmamalı. Başkası da
seni alakadar etmemeli… Hakk’ın (CC) emri ve O’nun (CC) hikmetli işlerini
görmelisin. Bu zikrettiğimiz hal fena halidir. Hakk’ın (CC) hikmetlerinde
kendini kaybetmek makamıdır. Bu makama: Vuslat,
tabirini kullanırlar.
Hakk’a (CC) kavuşmak, vasıl
olmak; bilinen belli başlı halkın birbirine kavuşmasına benzemez. Hakk’ı (CC) bu
gibi şeylerden tenzih etmek lazımdır. O’na (CC) hiçbir şey benzemez. O (CC) hakikaten
gören ve işitendir. Ama bizim gibi değil. O (CC) yücedir, mahlukatın hiç biri
ile kıyas olunamaz. Bu alemi, ona kavuşan ehl-i vuslat bilir. Hakk’a (CC)
kavuşmanın ne demek olduğunu Allah (CC) onlara bildirmiş ve göstermiştir…
Bu ehl-i vuslattan her birinin
ayrı makamı vardır. Biri, diğerinin yerine geçemez. Aynı zamanda Allah-ü Teala (CC)
her veli ve Peygambere (AS) değişik yönlerden tecelli eder. Hiçbir Peygamber (AS)
diğerinin; hiçbir veli diğer velinin sırrına eremez, vakıf olamaz… Ve yine bu
misalden olarak bir mürid şeyhinin haline akıl erdiremez. Aynı zamanda müridin
de şeyhden ayrı çeşitli halleri vardır. Bunu da şeyh bilemez. Müridin yolu
bazen şeyhin sırrına yaklaşır, yine de anlayamaz. İşte burada şeyhinden
ayrılır. O müridi bundan sonra Mevla (CC) idare eder…
Artı o mürid Hakk’a (CC)
teslim olmuştur. Hakk (CC) onu halktan keser. Önce şeyh onun için bir mürebbi
vazifesi görüyordu, o da mahluk olduğuna göre mürid ondan kesilir. İki yılı
geçtikten sonra çocuğa süt verilmez. Bu da bir bakıma onun gibidir. Nefis
ezildikten sonra halka ihtiyaç kalmaz. İstek gittikten sonra kimseden bir şey
beklenilmez.
Şimdi o mürid yükselmiştir.
Şayet şeyh, heva ve nefisle kaldıysa müride muhtaç olur…
Sonra nefis ve iradeye
gelince: Bunları Mevla (CC) yola getirir, yok olmak olmaz. Çünkü yok olmak bir
nevi noksan sayılır. Bu yolda ise noksanlık yoktur. Nefis ölmez, ıslah olur.
Böylece Hakk’ a (CC) vasıl olduktan sonra, kendini masivadan
emin gör, huzur içinde bil. Hak ve hakikatten başka bir şey görme, ondan
başkasına bir varlık tanıma… Bu yolun icabı elbette bunu gerektirir.
Bulunduğun makamda iyilik,
kötülük, vermek, almak, korku, ümit, hiç birinde Hakk’tan (CC) başkasının
tesiri olmaz. Çünkü kendinden korkanlara yine kendisi sahip olur. Hataları
örtecek yine O’dur (CC).
Kendini bu mertebeye
getirdikten sonra, Mevla’nın (CC) hikmetli işlerini görmeğe çalış… Çok hikmet
taşıyan emirlerini yapmaya gayret et. Takib edeceğin yol bu olmalı. O’nun (CC)
taatıyla meşgul ol. İster dünyaya, isterse ahirete ait olsun; bütün mahluk
şeylerden elini çek. Hepsinden kalben ayrıl.
Bütün mahlukatı topla. Aşağıda
hikayesi anlatılacak adam gibi zavallı ve çaresiz olduklarını tahayyül et.
Şanı, şöhreti her tarafa
korkunç bir şekilde yayılmış, emirleri kesin, saltanatı tam bir padişah… Bir
adamı yakalatıyor, ayaklarına ve boynuna zincir vurduruyor. Sonra dalgası
dehşetli, derinliğine derin, akıntısı şiddetli bir nehir üzerindeki ağaca
astırıyor.
Sonra; çok kıymetli, yüce ve
maddi değer biçilmesi imkansız olan tahtına oturuyor. Yanına da bir çok oklar,
silahlar, mızraklar ve daha nice elemeli, paralayıcı ve öldürücü aletler alıyor…
Şimdi, padişah, o asılmış
adama, rastgele okları, kurşunları yağdırmağa başlamıştır.
Hal böyle olunca… O korkunç
manzarayı temaşa eden biri için o padişahtan korkmadan, merhamet nazarına
sığınmamak ve korkmamak, o saltanatı görmeden geçip, asılmış adama bakmak ve
ondan korkmamak doğru olur mu? Sonra böyle şeyi, akıl mantık nasıl doğru bulur?
Hayır, hiçbir zaman doğru bulmaz ve seyircinin haline şu hükmü verir:
- “Aklı gitmiş, hissiyatı bozulmuş ve neticede bir hayvandır, ki; insana
benzemez.”
Her şeyin hakikatına erdikten
sonra, basiretsiz, görmez olmaktan Allah’a (CC) sığınırız. Hakk’a (CC) vardıktan
sonra ayrılmaktan, Hakk’a (CC) yaklaştıktan sonra tekrar maneviyatın
kapanmasından, imandan sonra küfre, hidayetten delalete düşmekten yine O’na (CC)
sığınırız…
Dünya, anlattığımız o büyük
ırmaktır. O her gün taşmakta olan su ise, insanoğlunun şehveti ve lezzetidir.
İnsanlara çarpan, kötü mahluklar da dalgalardır. Kader-i İlahinin cereyan eden
bela ve mihnetleri ise, o oklar ve silahlardır.
Evet, insan oğlunun başına bu
dünyada en çok gelen şey, bela ve mihnettir. İyilik ara sıra gelir, fakat
zahmetler, incitici şeyler o ara sıra gelen iyiliği unutturur. Ara sıra gelen
hoşluklar olsa bile, yine onda çeşitli felaketler gizlidir. Eğer insan, ibret
nazarı ile bakacak olsa, hayatı ve iyi geçimin yalnız öbür aleme mahsus
olduğunu anlayacaktır. İyi inanmış olan bunu böyle bilir. Çünkü bu hali bilip
anlamak, içinde yaşatmak ehli imana mahsustur.
Peygamber (SAV) Efendimiz
buyuruyor:
- “ Hayat ancak ahiret hayatıdır.”
Yine buyuruyor:
- “Mümin Allah’ına (CC) kavuşmadıkça rahata eremez.”
Bu sözler imanlı hakkındadır.
Yine buyuruyor:
- “Dünya müminin zindanı, kafirin cennetidir. “
Yine buyuruyor:
- “Allah (CC) korkusu ile dolan kalb, Hakk’a (CC) bağlıdır.”
Bu ayan beyan haberlerle
birlikte, bu dünyada nasıl rahatlık iddia edilir? Şu muhakkak ki; bütün
rahatlık Allah’a (CC) bağlanmakta, O’nun (CC) emirlerini yerine getirmektedir.
Her halde O’na (CC) uymaktır. O’nun (CC) yolunda boynu eğik olmaktadır.
Kul, ancak anlattığımız
şekilde dünya belasından kurtulabilir. Kurtulunca da gönlü merhametle dolar,
kendisine lutuflar, ihsanlar olur. Her işi ve her yaptığı doğru olur. Bu da
Allah (CC) tarafından ona bir iyilik olarak verilir.
Kaynak:
Gavsulazam Abdulkadir-i
Geylani (KSA),
Fütûh-ul
Gayb (Gizliden
Sesler)
|