|
......................................................................
İşlerini yoluyla kendisine bırakanların işini
düzeltip, onların yapabileceğinden daha iyisini temin eden… |
......................................................................
“Güvenilen, dayanılan” anlamlarına gelen “el-Vekîl” İsm-i Cemil’i Kur’an-ı Kerim’de 13 defa geçmekte.Yaratılmışların en değerlisi
olan insanoğlu sahip olduğu bütün teknolojik imkanlara rağmen çaresiz
kaldığında dayanak arıyor.
İşler tıkırında giderken her şeyi kendinden bilir. Ayna karşısında
kendine hayran kalır. Aklı, becerisi, bileği, çalışması kendini o hale
getirdiğine inanır. Ama bir kasırgayla evinin uçmaya başladığını, depremle iş
yerinin göçmeye başladığını, teknoloji üretim merkezlerinin bile yıkılıp yok
olduğunu gördüğünde, yıkıma, yangına, fırtınaya, selíe, kıtlığa karşı
dayanamadığında zorunlu olarak “Allaaaaaah (CC)!” diye feryat etmeye başlıyor.
Amerika’yı kasırga kasıp
kavururken hükümet, valilikler, özel ve kamu kuruluşları bütün şehirlerin
meydanlarına ışıklı levhalarla “Allah’a (CC) dua edin” diye yazılar yazdılar.
Rabbimiz (CC) bu tür davranışların psikolojisini de bize haber
verir: “Bu
tür insanların denizde dalgaya tutulduklarında Allah’a (CC) yalvardıklarını,
kurtulunca eski isyan, taşkınlık ve şirke geri döndüklerini haber verir.
“el-Vekîl”e iman eden müíminler ise en kolay gördükleri
işte dahi kul olarak üzerlerine düşen görevi yaparlarken yine de Allah-ü Teala
(CC) Hz.lerine tevekkülü elden bırakmazlar.
Ana rahminde iken bizi gıdasız
bırakmayan, doğunca anneden iki çeşme gibi sütümüzü akıtan, büyüyünce kara
toprağı yiyeceğe dönüştüren “el-Vekîl”e tevekkülümüz aralıksız devam
etmeli. O’ndan (CC) başkasına da işlerimizi havale etmemeli.
“Benden başkasını vekil edinmeyin.”
ayetiyle bizi uyarmakta. Ancak milletvekili seçmek veya bazı işlerimizin takibi
için vekil tayin etmek Allah’tan (CC) başka vekil edinmek anlamına gelmez. Çünkü
onlarda bizim gibi insanlar. Onlarında yapamayacakları, bilemeyecekleri var.
Bizim dayandığımız, güvendiğimiz Allah-ü Teala (CC) Hz.leri ise her şeyi bilen
ve her şeye gücü yetendir.
Nemrut’un adamları Hz. İbrahim’i (AS) ateşe attıklarında Hz. İbrahim’in (AS)
Allah’tan (CC) başka dayanacak ve güvenecek kimsesi yoktu. “Allah (CC) bana
yeter. O (CC) ne güzel vekil” diyordu. Ve Rabbi (CC) O’nun (AS) ateşini gülistana
çevirdi.
Bugün Çeçenistan da Rus nemrutlarının batılı firavunlardan aldıkları
dolar desteğiyle altı cihetten Müslümanların üzerine alevler yağdırırken Çeçen
Müslümanların bir tek dayanağı var: O da Allah-ü Teala (CC) Hz.leridir…
Asırlardır İslam milletine diş bileyen, onları bölüp parçalamak dileyen,
tek dişi kalmış aç kurtlar gibi üzerinize saldıran batının Hıristiyan
ittifakına karşı kurtuluş savaşını verenlerin başında gelen Mehmet Akifimiz:
“Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz.
Bu yol ki Hak
yoludur. Dönme bilmeyiz, yürürüz” diyerek meydan okur.
El-Vekil’e tevekkül ederken bizler insan olarak görevimizi yapacağız.
Tarlayı süreceğiz. Tohum atacağız. Sulaması, gübresi, ilaçlaması, bilimsel
yollarla yapıldıktan sonra Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne havale edeceğiz. Toprağı
saksıda gören, aydın geçinen biri “Bu işlemleri yaptıktan sonra niye Allah’a (CC)
tevekkül edeyim?” diyebilir. Ama işi çiftçilik olan hiçbir insan bunu söylemez.
Çünkü o bilir ki Allah (CC) dilemezse o ekin toprakta çürür. Yağmurlar yağmaz.
Yeraltı suları çekilir, veya çok yağmur yağdırır, çürütür. Veya dolu yağdırır
yerle bir ediverir.
Sonra bizim tevekkülümüz bizim ibadetimizdir. “el-Vekîl”e iman
eden bir Müslüman da birilerine vekil olduğunda kendisine vekalet verene ihanet
etmez. Onun beklentilerini boşa çıkarmaz. Aldığı vekillik görevini hakkıyla
yerine getirmeye çalışır.
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri ne güzel ve ne büyük vekildir. İşlerin hepsini
tedbir ve idare eden O’dur (CC). Fakat kendisi hiçbir işinde vekile muhtaç değildir.
O (CC) her şeyin yerini tutar, fakat hiçbir şey O’nun (CC) yerini tutamaz ve O’na
(CC) dayanmadan duramaz. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin yerini tutacak bir
vekil düşünülmesine imkan yoktur. Peygamberler (AS) bile O’nun (CC) makamına
kaim, vekil olamaz. Fakat O (CC) hepsinin üzerinde Rab ve Malik olduğu gibi,
her şeye karşı Vekildir de. Peygamber demek, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin bir
vekili demek değildir. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin buyruklarını insanlara
öğreten bir emir kulu demektir. Bunun için Hıristiyanlık dünyasının patriklere,
papazlara ve hele Romadaki Papaya “Allah’ın (CC) vekilidir” diye itikad
etmeleri batıldır.
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri, kendisine yoluyla tevekkül edenlerin işlerini
en iyi bir neticeye ulaştırır. Gerçi O’na (CC) hiçbir şey vacib değildir. Yani
hiçbir şeyi yapmağa veya yapmamağa mecburiyeti yoktur. O’nun (CC) iradesi
çerçevelenemez; isterse yapar, istemezse O’na (CC) zorla yaptıracak bir kuvvet
yoktur. Fakat O’nun (CC) razı olacağı
surette işler kendisine bırakılırsa, hayırlı ve karlı olanı işler; adeti ve
hikmeti budur.
Peki kim vekil olabilir? Bilindiği gibi vekil yapılacak zatın, vekil
olacağı iş hakkında kafi derecede bilgi sahibi olması, o işi yapmağa gücü
yetmesi, kendisini vekil edenin her bakımdan güvenine layık olması iktiza eder.
Şu halde, tevekkül, emin ve muktedir bir vekile güvenerek, işlerini ona tefviz
etmektir. Mesela bir dava için vekil tutmak lazım gelse, evvela o davaya ait
geniş bilgisi ve müdafaa kudreti, bununla beraber sadakat ve merhameti var mıdır?
Bu cihetler araştırılır ve ancak bu hususlar tahakkuk ettikten sonra itimad
edilir. Şu halde, bir adam her iş için vekil olamaz, bilemediği veya
yapamayacağı işlerde vekil de, müvekkil gibi acz içindedir, hele müvekkiline
merhameti olmayan vekiller daha korkunçtur.
Hakiki vekil ancak Allah-ü Teala (CC) Hz.leri. Çünkü her işi bütün
esrariyle bilen ve her müşkülü açan yalnız O’dur (CC). İnsanların,
birbirlerinin işlerini görüvermeleri mecazi bir vekalettir. Ondan dolayı,
vekalet manasından ziyade yardımlaşma ve karşılıklı ivaz manası vardır. Bir
tüccar, bir avukata iş verdiği zaman, biri ona bilgisi ile yardım ediyor, öteki
de para ıvaziyle onu karşılamış oluyor demektir.
Tevekkül ihtiyacı ve Tevekkül manası: Bir insanın gerek şahsına ait
hususatta, gerek ailesi umurunu tedbir ve idarede, çocuklarının terbiyesinde,
sağlık işlerinde, bir tüccar olduğuna göre, mütemadiyen temevvüc halinde
bulunan ticaret muamelatında veya bir memur olduğuna göre, resmi işleri
etrafında, velhasıl hangi meslektense ona göre iş ve gücünün her gün çeşitleşen
pürüzleri karşısında, kar-zarar düşünülerek, işler ne kadar hesaplı tutulursa
tutulsun, yine insanın karşısına hiçbir hesapta olmayan şeylerin çıktığı çok
görülür. Alınan tedbirler, yapılan istişareler, hatır ve hayale gelmedik nice
sebepler yüzünden hükümsüz kalabilir. Allah korusun, yerden, gökten beklenmedik
nice afatlar, insan takatinin, fen kudretinin önleyemeyeceği nice engeller
beliriverir; bütün hesaplar alt üst olabilir, İşte bundan dolayı, arzularımıza
nail olmak için, elimizden gelen bütün gayreti sarf ederek çalışıp çabaladıktan
sonra, üst tarafı için telaş ve heyecana kapılmıyarak, bütün sebepleri emir ve
fermanı altında tutan Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne tevekkül etmek iktiza eder.
Burada tevekkülün manası, sarf ettiğimiz bu gayretlerin mahsul vermesi,
boşuna gitmemesi için Allahtan muvaffakiyet ve yardım dilemektir ve ancak Ona
güvenmektir. Bu ise, maddi kuvvetten sonra manevi kuvveti de kazanmak
istemektir. Şu halde tevekkül, manevi bir istimdat demektir ki, her işte her
insanın buna ihtiyacı vardır.
Tevekkül denilen mananın bir gönülde yer tutması, sahibi için, dünyanın
en zengin hazinelerine sahip olmaktan daha kıymetlidir. Bilenler tasdik eder
ki, bir insan için gönlünün feragat ve huzuru en büyük nimetlerdendir. Çünkü
maddi, manevi kazançlar, afiyet ve huzur içinde gönül rahatlığına bağlıdır.
Fikir selametini, gönül huzurunu öldüren başlıca sebepler:
1- Lüzumundan fazla hırs, tama, rekabet gibi insana
huzur ve rahat nedir bildirmeyen haller;
2- İflas edersem, vereme yakalanırsam, işimden
atılırsam gibi kendi kendine zihinde kurulan manasız korku ve helecanlar;
3- Başa gelen felaket ve musibetlerin giderilemeyen
ıztırapları.
Kendisinde bu haller bulunan insanlar, hayatlarında, dünyalarına,
ahiretlerine yarar bir şeye muvaffak olamazlar, müvesvisdirler, hiçbir iş
beceremezler; ürkektirler, hiçbir işe atılamazlar. Bunlar ruhan hasta ve cidden
tedaviye muhtaç bir takım zavallılardır. Onların günleri ah, vah ile, vesvese
ve evhamla., geçer, biter. Bu halleri parayla, pulla gidermek de mümkün olmaz.
Ancak gönüllerde kuvvetli bir tevekkülün, hem de gerçek manasiyle bir
tevekkülün yer tutmuş olması lazımdır, İşini yoluna koyduktan sonra ötesini Allah-ü
Teala (CC) Hz.leri’ne havale edip de O’na güvenmek ve O’nun iyi yapacağına
inanmak, kalb için büyük bir kuvvettir.
Tevekkül demek, sebepleri ihmal etmek demek midir? Sebeplerin ihmali
tembellik demek olduğuna göre, aralarında zıddiyet vardır. İslam Dininde
tevekkül vacib, tembellik haramdır. Onun için tevekkül bahsinde şu noktaların
da bilinmesi faydalıdır. ,
1- Tembellik etmemek: bir maksadın
ele geçmesi için, insanlarca ötedenberi bilinen ve yapılan sebepler, tedbirler
ve çareler ne ise, onları tatbik etmek vacibtir. Çünkü Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri bu alemde her şeyin, her hadisenin meydana gelmesini, kullarına ilham
buyurduğu sebeplerin ve çarelerin yapılmasına bağlamıştır. Buna “tesbib hikmeti”
denir. Yani bir şeyin yaradılması, bir isteğin verilmesi, ona mahsus sebeplerin
husulünden sonra vuku bulur diye Allah-ü Teala (CC) Hz.leri, bir nizam
koymuştur. O’nun (CC) adeti bu veçhile akıp gelmektedir. Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri’nin adetinde ise değişiklik olmıyacağından, müsbet veya menfi,
istediğini bulmak için, insanın sebeplere dikkat etmesi lazımdır. Sebepleri
ihmal etmek, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin vaz-ı esbab hakkındaki ezeli
hikmetini çürütmeğe çalışmış olmakla beraber, göz göre göre kendini cahilliğin,
hastalığın, fukaralığın dişleri arasına atmak demektir ki, bunların hepsi de
dinen haramdır. Halbuki sebeplere ehemmiyet verildiği surette, bir hacetinin
kazası için insan, elinde mevcut bulunan bütün kuvvet ve vesait ile Allah-ü
Teala (CC) Hz.leri’ne teveccüh etmiş olur ki, elbette daha ciddi ve daha samimi
ve binaenaleyh daha kıymetlidir.
2- Sebeplerin hakiki kıymetini bilmek:
Bunların kıymeti, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne karşı birer dilek vasıtası
olmaktan ibarettir. Yoksa tesir Allah’tandır (CC). Yani sebepler, İlahi tesirin
meydana gelmesi için, birer yol olmak üzere, yine Allah-ü Teala (CC) Hz.leri tarafından
tertip buyurulmuştur. Kendisine ancak o yollardan müracaat etmek iktiza eder.
Fakat maksadın husulünü sebeplerden değil, onları yaratıp ilham eden Allah-ü
Teala (CC) Hz.leri’nden beklemek lazımdır. Çünkü her şeyin yaradanı ve müessiri
O’dur (CC). Yani şu iş için çalıştık, çabaladık, artık o ister istemez olacak
demeyin; tesiri Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nden bekleyin; “biz istedik, Allah (CC)
da müsaade ederse olur.”, deyin.
3-
Her hususta, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nden başka hiçbir şeye güvenmemek: Nice insanlar vardır ki, ellerindeki servete
veya mevkıa veyahud büyük adamlarla olan hususiyetine, yahud yüksek tahsil
görmüş oğluna veya kızına güvenmektedir. Onların varlığı gönlünü doldurmuştur.
Yarına emniyetle bakıyor. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nden bütün bütün gaflet
halindedir. Her teşebbüsünü bu kuvvetlerle başaracağına inanmıştır. Halbuki
bütün bunlar ve hatta her şey, bir anda yok olabilir. O zaman yalnız bunlara
dayananın hali ne olur? Bunlara yine dayanmalı, fakat asıl Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri’ne güvenmelidir.
|
|