|
......................................................................
İyi kullarını seven, onları rahmet ve rızasına
erdiren, yahud sevilmeye ve dostluğu
kazanılmağa biricik layık olan… |
......................................................................
“Seven ve sevilen” anlamına gelen “el-Vedûd” İsm-i Celili Kur’an-ı Kerim’de
iki defa geçmekte. “Rabbinize (CC) istiğfar edin. Sonra O’na (CC) tevbe edin.
Şüphesiz benim Rabbim çok merhametlidir, çok sevendir.”
“O (CC) afvedendir, çok sevendir.”
Sevmeyi yaratan O (CC), Sevdiklerimizi yaratan O (CC). Öyle ise her
karpuz kabuğunun peşine düşmektense kimleri ne için seveceğimizi, sevgiyi
yaratandan öğrenelim.
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne ve
Rasulüne (SAV) karşı düşmanlık yapan, onlara sınır çizen ve karşı kanunlar
koyanlar, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne ve ahirete iman edenlerin, babaları,
çocukları, kardeşleri ve akrabaları dahi olsa sevemeyeceklerini bildirir.
Domuza inci gerdanlık takılmadığı gibi, gül küllüğe atılmadığı gibi Vedûd
Rabbimizin (CC) bizlere lütfettiği sevgiyi de israf edip kafirler, zalimler ve
soygunculara sevgi göstererek onları cesaretlendirmeyelim.
“İman edip ameli Salih işleyenlere sevgi vereceğini haber verir Rabbimiz.”
“İleride iman ettiği takdirde sıcacık dostumuz olacak olan düşmanlarımıza
dahi kötü söz söylemememiz istenir bizden.”
Arapça’da bu vezindeki kelimeler, yerine göre iki türlü mana ifade eder:
seven sevilen. Burada her iki mana da mümkündür. Evvelki manaya göre, iyi
kullarını çok seven, onları lutf ve ihsanına garkeden demek olur. İkinci manaya
göre, sevilmeğe layık ve müstehık olan ancak O’dur (CC) demektir.
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri kullarını çok sever ve sevdiği içindir ki,
onlar için namütenahi fuyuzat kaynaklarını açmıştır ve bu kaynaklardan
faydalanmak istiyenleri sevmiş, gafletle bunlardan istifade etmek istemiyenleri
yermiştir.
Füyuzat-ı İlahi, zihnimizin, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin açtığı bu
kaynaklardan başka hiçbir yerden alamıyacağı, hiçbir vasıta ile bulamayacağı
bir takım yüksek hakikatlar elde etmesidir. Ancak şu da var ki, bu füyuzattan
faydalanmak için iman şarttır. Muhakkak ki, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri inanmış
gönüllerin iman zevkinden kazanacakları halleri, farz kıldığı ibadetlerde depo
etmiştir. Feyz istiyen, ibadetlere koşsun. Bazı ağızlardan işitiliyor ki, “bizim
için, ibadete lüzum kalmamıştır. Çünkü ibadetler insanı Hakk’a (CC) ulaştırıcı
bir vasıtadır. Biz ise Hakk’a (CC) ermiş ve daima Hak (CC) ile beraber
kalmışızdır.” Bu söz yalandır. Şu eklif dünyasında, insanı
ibadetten müstağni kılacak hiçbir mertebe ve makam yoktur.
Sevgili okuyucu! Şunu düşünelim ki, eğer böyle bir mazhariyet olsaydı,
evvela Peygamberimiz (SAV), o mübeccel metbuumuzla As -Sab-ı alilerinde vakı
olurdu.
“El-Vedûd İsm-i Şerif’in ikinci manasına göre, Allah
(CC) sevgisi, gönüller için biricik hedef, dostluğu kazanılmak için her türlü
fedakarlık, seve seve göze alınacak tek ve yüksek bir gayedir. Çünkü O’nun (CC)
dostluğunu kazanan, her şeyi kazanmış ve artık başka dost aramağa ihtiyacı
kalmamıştır. Bilindiği gibi, sevmek idrakten doğar, yani idrak olunan
şeylerdeki kemal ve yüksekliğe gönül akıverir. Bizde idrak cihazları muhtelif
olduğu için, her idrak cihazının kendine mahsus sevdiği, meylettiği şeyler
vardır. Hepsinin bilittifak aşık olduğu şey biricik sevgili olur. Allah-ü Teala
(CC) Hz.leri kendini bilen nezih ruhların biricik sevgilisidir. Çünkü bütün
kemalat O’ndadır (CC), İdrak kuvvetleri, müttefikan bu kemalatın sonsuz
lezzetleriyle tatlı bir hayat içinde mesttir. Bu duyguya yükselebilen
gönüllerin - acz ve zaf içinde kıvranıp durmakta olan - masivaya bakmağa ve
onların içinden Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne denk olacak bir sevgili aramağa
tenezzülü olur mu?
|
|