|
......................................................................
Her şeyi iyi işiten… |
......................................................................
“Her şeyi işiten”
manasına gelen “es-Semî’” İsm-i
Şerif’i Kur’an-ı Kerim’de 47 defa geçmektedir.
Her şeyin
ayarlanması akort edilmesi gerektiği gibi en başta dillerimizin akort edilmesi
gerekir. Sevdiklerimize, dostlarımıza söyleyeceğimiz kelimeleri en ince gönül
eleğinden eleyerek söylemeliyiz. Çünkü dostlarımız o sözleri duymadan “es-Semî’” olan Rabbimiz (CC) işitmekte.
“Düşmana
söylediklerimizi de işitiyor.” “Öyle ise Firavuna
konuşurken bile kelimelerin en tatlı ve yumuşak olanını seçeceğiz.”
Rabbimiz (CC):
“Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül,
bunların hepsi yaptığından sorumludur.” derken kulak kelimesini
öne almış. Kulağımızla insanları dinlerken karşımızdaki kim olursa olsun onu
önemseyelim.
Kulağımızdan giren
kelimeler gönül denizimizi kirletecek kelimeler olmasın. Cenab-ı Hakk’ın (CC) kelamı
birinci sırayı alsın. Kulağında doyumu vardır. Ivır zıvırlarla doyurursanız
Kur’an dinleyemezsiniz.
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri işitir. Yüreklerimizdeki
sözleri, ellerimizin hafif dokunmasından husule gelen sesleri işitir. Mesafeler
O’nun (CC) işitmesine perde olamaz. Kainatın her noktasında işitilmek şanından
olan her şeyi işitir. Birini işitmesi, ötekilerini işitmesine engel olamaz. Her
hadiseyi ayni derece açık olarak işitir.
İnsanlardaki
işitme sıfatı, Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri’nin işitmesine benzemez. Evvela insanların işitmesi, görmesi de
birçok şartlara bağlıdır. İşitme cihazı dediğimiz kulaktaki bir takım teşkilat,
hava ve havanın ihtizazı gibi ki, bu şartlardan birine arız olacak sakatlık,
işitme sıfatını derhal yok eder. Sonra bütün bu şartlar tamam olduğu takdirde
de, ancak belli bir mesafe içindeki sesleri, sözleri işitirler. Onun
dışındakileri değil. Daha sonra, işitilecek hadisenin de belli bir ölçüye tabi
olması şarttır. Mesela, işitme cihazının tahammül edemiyeceği kadar şiddetli
gürültüler, kulak zarının patlamasına sebep olur. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin işitmesi hiçbir şarta, hiçbir kayda
tabi değildir.
İşitme sıfatı bir
sıfat-ı kemaldir. Çünkü bunun zıddı olan sağırlık bir kusur, bir eksikliktir.
Fakat bilindiği gibi kemal, iki türlüdür: Mutlak kemal, izafi kemal. Mutlak
kemal kayıtsız, hudutsuz, şartsız olmak lazımdır. Mesela, işitme sıfatı bir
kayıt ile mukayyet, bir hudud ile mahdut, bir şart ile meşrut bulunursa, o
zaman mutlak değil, ancak nisbi ve izafi bir kemal olur. Kainatta bir lahza
içinde milyarlarca işitilecek hadiseler vuku buluyor ve bu hadiseler ezelden ebede
kadar anbean hiç kesilmeden değişip duruyor. İşte bunlardan hiç birini
kaçırmadan ve hiç biri ötekine mani olmadan, hepsini birden ayni zamanda ve
ayni vuzuhla işitip duran zat Semî’dir.
Yoksa birini işitip, milyarlarcasından haberi bile olmayan değil. Fakat bir
sıfat-ı kemal olan işitme kuvvetinden, insanda velev ki, bir zerre olsun
bulunduğu için, yine bir kıymeti vardır. Fakat bu kıymet, onun mutlak kemale
bir kılavuz olmasındandır. Onunla asıl kemale erilir. Eğer bizde bu kadarcık
olsun işitme sıfatı bulunmasaydı, daha doğrusu Allah-ü Teala (CC) Hz.leri kendi kemal sıfatını bize sezdirmek
için, bizde bu sıfatın izlerini, nişanlarını yaratmış olmasaydı, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin Semî’ sıfatını anlamak için hiçbir yol
bulamazdık da bu sıfat-ı ilahiyye bize kapalı kalırdı. Bizdeki işitme
kuvvetinin kıymeti, bu sıfat-ı ilahiyyeye tercüman olmasından ve onu bize
öğretmiş bulunmasından ötürüdür. İşte bizim “Kemalat” dediğimiz sıfatların
hepsinin de mahiyeti budur. Onun için Esma-ül
Hüsna’dan herhangi bir ismi (kemal-i mutlak manası mülahaza olunarak)
mahluka söylemek, hem şirk koşmak, hem yalancılık etmektir. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin hiçbir
isminde hakiki manasiyle benzeri yoktur. İnsanlardaki bütün kemalat hakiki
kemal değildir, mecazdır, yani yoldur. Onunla hakikate geçilir.
|
|