......................................................................
Yaradılmışlara
faydalanacakları şeyleri ihsan eden… |
......................................................................
“Rızık veren”
manasına gelen “er-Razzâk” İsm-i
Celili, Kur’an-ı Kerim’de bir defa geçmekte: “Şüphesiz Allah (CC) rızık verenin
ta kendisidir, çok çetin kuvvet sahibidir.” Altı defada “Hayru-r-Râzikîn”
rızık verenlerin en hayırlısı anlamında geçmekte.
Bize can veren de,
ten veren de O Allah (CC) Hz.leri’dir. Tenimiz topraktan yaratıldığından,
gıdamızda topraktan yaratılmakta.
Rızk, Allah-ü
Teala (CC) Hz.leri’nin bilhassa yaşayan mahlukatına faydalanmalarını nasip
ettiği şeydir. Rızk yalnız yenilip içilecek şeylerden ibaret değildir. Kendisi
ile intifa olunan her şeye rızk denir.
“İsa’nın (AS) havarilerinden
bir kısmı ‘Rabbinin (CC) gökyüzünden bize sofra indirmeye gücü yeter mi?’ diye
sormuşlardı da İsa (AS) ‘Eğer iman ediyorsanız Allah’tan (CC) sakının’ diye
cevap vermişti.”
Rad Suresi’nin 4’üncü
ayetinde ifade edildiği gibi aynı su ile sulanan topraklarda ayrı ayrı rızıklar
çıkaranın Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin olduğu bildirilmekte.
Yer sofrasında yiyecekler
sunan, gök sofrasından yağmurlarla içecekler sunan ve kıpırdayan canlının
rızkını veren “er-Razzâk” olan
Allah’tır (CC). “Yeryüzünde kıpırdayanın rızkı Allah’a (CC) aittir” buyurur.
Ekmek için ekmek
gerek. Ateş için çakmak gerek. Durmayıp kıpırdamamız, çalışmamız gerek. “er-Razzâk” olan Rabbimiz (CC) toprağı
ekmeğe, domatese, elmaya, limona dönüştürüyor. İnsanlık ailesi binlerce yıldır
toprağı altın yapabilmek için “simya” ilmiyle uğraştı başaramadı. Ama Rabbimiz (CC)
bize faydalı olanları, faydası oranında yarattı. Tenimiz topraktan geldiğinden
gıdası da topraktan geliyor ve yine ölünce toprağa dönüyor.
Canımız ise Rahmân’dan
(CC) geldiğinden gıdası da Rahmân’dan (CC) gelir. Tarih boyunca Peygamberler (AS)
ve getirdikleri kitaplar da ruhumuzun gıdasıdırlar. Tenimiz sun’i, yapay
gıdaları değil, tabii gıdaları istediği gibi canımızda yapay fikirleri değil,
ilahi emirler yasaklar ve tavsiyeleri ister.
Ekmeği göğsümüzün
üstüne sarsak midemiz doymaz. Kur’anı da başımızın üstünde tutsak ruhumuz
doymaz. Onu iman olarak kalbimizin en derin yerine koyacağız ve amel-eylem
çiçekleri şeklinde dışımızda meyve verecek.
Aynı akıla,
bedene, kültüre ve çalışmaya sahip iki kişi bir zaman sonra birinin zengin
olduğunu, öbürünün iflas ettiğini görüyoruz.
Çok çalıştığı
halde zengin olamayanı gördüğümüz gibi, az çalıştığı halde zengin olanı da
görüyoruz. “İnsana ancak çalıştığının karşılığı vardır. Çalışırız. Zengin olursak
şükreder, zekatla, sadakayla dağıtırız. Fakir olursak sabreder, şükreder
çalışmaya ve kimseye yük olmamaya devam ederiz. Kimse gönül rızasıyla fakir
olmak istemez. Ama olunuyor, çalışıyor, çabalıyor ve yine fakir kalıyor.
Rabbimiz (CC) bunun hikmetini: “Onların dünya hayatındaki geçimliklerini biz
taksim ettik. Birbirlerine iş gördürsünler diye bir kısmını diğerleri üzerine
derecelerle üstün kıldık.” diyerek haber veriyor.
“Her akıl bir olsa,
koyuna çoban bulunmazdı” diye bir atasözümüz var. İnsanlık ailesinin terziye,
marangoza, ustaya, doktora, hocaya ihtiyacı var. Akıllar, zevkler, kuvvetler
denk olsaydı herkes aynı şeyi yapar ve dünya çekilmez olurdu.
Çalışmaya devam
edelim. Rabbimizin (CC) taksimine razı olalım. Yine çalışalım. Çünkü helal mal
kazanmak için çalışmak bir mü’min için ibadettir. Bülbülün, Kartalın,
Karıncanın, Filin, Hamsinin, Balinanın vücudlarına uygun olarak rızıklarını
taksim eden Rabbimiz (CC) bütün insanlığa yetecek rızkı da yaratmaktadır.
Ancak insanlar
inkara yönelirse ateist-gavurlaşırsa hayvandan daha aşağı olur ve milyonlarca
insana yetecek serveti kendi tekelinde tutar ve insanlara zulmeder. “Onlar
hayvanlar gibidirler. Hatta daha da sapıktırlar. İşte onlar gafillerin ta
kendisidirler.”
buyurur Rabbimiz (CC).
Rabbimiz (CC) yeryüzünü
bizim için yarattığını “O (CC), yeryüzündekilerin hepsini sizin için yarattı.” diye haber verir ama,
“Yeyiniz, içiniz israf etmeyiniz. O israf edenleri sevmez.” diye sınır koyar.
Rızık konusunda
kuşlar gibi olmamızı ister Peygamberimiz (SAV), ve şöyle der: “Siz Allah’a (CC)
hakkıyla tevekkül etseydiniz, kuşları doyurduğu gibi Allah (CC) sizi de
doyururdu. Kuşlar sabah erkenden aç giderler, akşam tok olarak dönerler.” buyurur.
İşinizin durumuna
göre erken vakti ne ise ona göre davranacaksınız, kuşlar gibi kanat
çırpacaksınız, ama eve dönünce yarını düşünerek ailenin ağzının tadını
kaçırmayacaksınız. “Sabahın sahibi var” deyip tevekkülle geceleyeceksiniz.
Hz. Adem’den (AS) beri
milyarlarca insan geldi geçti yeryüzünden bir avuç eksiltemedi. “Allah’ın (CC) nimetlerini
saymakla bitiremezsiniz.” O nimetlerden kazanmaya
çalışın. “Kaybettiğinizde yerinmeyin, çok verdiğinde sevinmeyin.”
Ekmek için ekelim.
Ekmek sayısınca insan değil, insan sayısınca ekmek üretelim. Adil bir şekilde
yardımlaşalım. O zaman Rabbimiz (CC) bizi hesap etmediğimiz yerlerden de
rızıklandırır.
Zahiri rızklar,
her türlü yiyecek ve içecek, giyilecek ve kullanılacak eşya, nukut, mücevherat
ve hatta bir kimsenin çoluk çocuğu, karısı, vücudunun çalışma kudreti, bilgisi,
mülk ve serveti hep bu kısımdandır. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri insanlara eşyanın
hassalarını, tabiat kanunlarını ve her şeyi idare eden esasları öğretmiştir.
Bunlar hep insanlar için rızk ve refah sebepleridir. Kainatta her şey bir
hazînedir, boş şey yoktur.
“Rabbenâ mâ
halakte hâzâ bâtılâ” Ayet-i Celilesi tabiatta gizli olan bu hazineler üzerine
dikkat nazarlarımızı çekmek için indirilmiştir. Şu halde her şeyi incelemek ve
ondaki hassalardan faydalanmak icab eder. Yoksa malından, kudretinden, ilminden
intifa edemiyenler merzuk değil, nasipsizdir. Manevi rızkların kaynağı semavi
kitaptır. Fakat bugün dünya yüzünde hiçbir harfi değişmeyen ve indirildiği gibi
aslını muhafaza eden tek kitap Kur’an-ı Kerim’dir. Kuran, en son Kitab olarak
bütün peygamberlerin sonuncusu ve yükseği, kainatın kendisi ile iftihar ettiği Hz.
Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz’e indirilmiştir. Diğer kitapların ortada
asılları yoktur. (Kitab-ı mukaddes) namı ile ellerde dolaşan kitaplar, insan
eliyle kirletilmiş, birçok hükümleri değiştirilmiş, birçok tahrifat
yapılmıştır. Bu cihet, Kur’an'ın şehadetiyle sabit olmuş bir hakikat-ı
katiyyedir. Onun için onlarda manevi rızk yoktur, bilakis zehir vardır.
Bunlardan sakınmak gerekir.
Maddi rızklar,
yaradılışında saftır, temizdir. Fakat insan eliyle kirlenirse, insan ondan
nefret ve istikrah eder. Mesela, Nisan yağmuru temiz bir kap içinde toplanırsa,
o suyu herkes kana kana son damlasına kadar içer, fakat aynı su içine kirli bir
el dalarsa, hiç kimse onu içmek istemez. Manevi rızklar da böyledir. Allah-ü
Teala (CC) Hz.leri’nin vahiy suretiyle indirdiği hakikatlere insan eli
karışırsa saffet-i asliyesini kaybeder. Ruhun muhtaç olduğu gıdayı veremez bir
hale gelir.
|