|
......................................................................
Pek ziyâde merhamet edici, verdiği nimetleri iyi
kullananları daha büyük ve ebedî ni'metler vermek sûretiyle mükâfatlandırıcı... |
......................................................................
“Rahîm” ismi Kur’an-ı
Kerim’de 115 defa tekrarlanmıştır. Yalnız Tevbe suresinin 128 inci ayetindeki
“Rahîm” Peygamberimizin (SAV) sıfatı olarak verilmiştir.
Kur'an-ı Kerim'in
115 ayetinde büyük çoğunluğu çok bağışlayıcı anlamına gelen “ğafûr” sıfatı ile
birlikte olmak üzere “rahîm” sıfatı kullanılmıştır. Bu da Cenab-ı Hakk'ın (CC) ne
kadar bağışlayıcı ve merhametli olduğunu gösterir. Dört ayette de “erhamü'r-râhimîn
(merhametlilerin en merhametlisi)” tamlaması kullanılmıştır.
er-Rahmân (CC) İsm-i Şerif’inden
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin nın ezelde bütün mahlukatı için hayr ve rahmet
irade buyurduğu anlaşılıyordu. er-Rahîm
(CC) İsm-i Şerif’i ise mahlukatı arasında irade sahipleri için muzaaf bir
rahmet-i ilahiyyeyi ifade eder. Yani insandan maada her mahluk, kendisi için tayin
edilen hudut içinde kendisine verilen nimetlerden yaradılışı sevki ile
faydalanır ve o huduttan dışarı çıkmazken, irade sahibi olan insanlar için
terakki imkanı verilmiştir. Bu imkan, fıtri n'metleri arttırma ve ebedileştirme
imkanı. Mesela, çiğneyip geçtiğimiz ot yaprağından rüzgar dalgalarına kadar her
şey, bizim hayır ve saadetimize yarayan nimet hazinesidir. Sonra
yaradılışımızda başka mahlukata verilmeyen bir çok kabiliyetler ve tabiat
kanunlarının azat kabul etmez köleler gibi bize tâbi ve emrimize munkat olması,
hep o şanı büyük Rahmân'ın (CC)lütuf ve atıfeti eseridir. Fakat her şeyde ve
kendimizde gizlenmiş olan bu sayısız nimetleri meydana çıkarmak ve onlardan
faydalanmak için çalışacağız. Bütün kabiliyetlerimizi işleteceğiz. Bu takdirde
gayretlerimizin boşa gitmiyeceğini bize tebşir eden işte bu, er-Rahîm (CC) İsm-i Şerifidir. Çünkü bu
İsm-i Şerif’e göre her gayret bir mükafatla karşılanacaktır.
er-Rahmân (CC), er-Rahîm (CC) isimleri iki türlü rahmet
ifade eder. er-Rahmân (CC) İsm-i Şerif’inin
ifâade ettiği rahmet, hiç bir türlü şarta, hiç bir türlü kesb ve iradeye bağlı
olmayarak bahşolunan rahmettir. Bu bir rahmet-i şâmiledir ki, bütün mahlukatı
kaplar. Bunda çalışan-çalışmayan, suçlu-itaatli, imanlı imansız ayırt edilmez.
er-Rahîm (CC) İsm-i Şerif’inin ifade
ettiği rahmet ise, Rahmân'ın (CC) lütfu olan rahmeti iyiye kullanarak
çalışanlara bir mükafat olmak üzere verilen rahmettir ki, en az (bire on) dur.
Çalışanın ihlasındaki kuvvete göre Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin daha fazla ve
hatta hudutsuz ve hesapsız mükafatları da vardır. İşte gayr-i meşru arzulara
kapılmamanın, kötülükten korunmanın, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin yolunda
fedakârlıkta bulunmanın ehemmiyeti bu yüzdendir. Şunu kati surette bilmek lazımdır
ki, -dünya için olsun, ahiret için olsun- çalışanlarla çalışmayanlar aynı
muameleyi görmeyeceklerdir.
Dünya milletleri arasında Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin ahlakını, evsafını en
dürüst ve en geniş bilenlerin Müslümanlar olması icabeder. Böyle olunca, mesela
bu İsm-i Şerif’in hükmüne göre “fikrî teşebbüs” Müslümanlar için en umumî ve en
tabiî bir haslet olması lazım gelirken, itiraf etmeliyiz ki, Müslümanların
çoğu, bugün Müslümanlık esaslarını her zamankinden ziyade ihmal etmişlerdir.
Bunun neticesi olarak dünya yüzündeki Müslümanların ne duruma düştükleri de
meydandadır.
Uzun asırlar
Müslüman yaşayan ecdadın bugünkü torunları arasında Müslümanlığı, teşebbüs
fikrini öldüren, insanları atalete ve miskinliğe sürükleyen bir din sananlar
türemiştir. Bu telakki doğru ise, dindar ve Müslüman ecdadımızın o silinmez
izlerini nasıl izah edeceğiz? Yurdumuzu dolduran ve asırlar boyunca ihmalin,
bakımsızlığın yok edemediği bunca hayr müesseseleri karşısında ne yapacağız?
Hele o tarih ve ahlak kitaplarımızı dolduran ve başka milletlerde pek azına
rastlanan bunca fazilet menkıbelerine, kahramanlık destanlarına ne diyeceğiz?
Bu iftihar ve gurur verici izler, miskin ve hakir insanların mahsulü olmak kabil
midir? Hayır hayır, bunlar, hakiki birer Müslüman olan, Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri’nin uğrunda yorulmak bilmez, pulat imanlı, çelik iradeli ecdadımızın
izleridir. Fakat ne yazık ki, biz onları bilememişiz, gittikleri yoldan
ayrılmışız, miskin sinekler gibi hevâ vü heves tuzaklarına yapışıp kalmışızdır.
İSM-İ ŞERİFE MAZHAR OLANLAR: Aramızdaki
merhametli insanlar, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin rahmet sıfatına mazhar
olmuşlardır (mazhar demek, bir şeyin göründüğü yer demektir.) Allah-ü Teala
(CC) Hz.leri’nin merhameti, içimizdeki merhametli insanlardan sezilir. Eğer
dünyada merhametli insanlar olmasaydı ve merhamet denilen manadan ortada hiç bir
nişan bulunmasaydı, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin rahmeti öğrenilmez ve
merhamet hakkında hiç bir fikir edinilemezdi.
İnsanlardaki
merhamet sıfatı, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin Rahmet sıfatına benzer mi?
Hayır asla benzemez. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin hiç bir sıfatının benzeri
yoktur. O (CC) bütün sıfatlarda tektir, eşsizdir. İnsanlardaki merhamet, Allah-ü
Teala (CC) Hz.leri’nin merhametini bildiren bir iz, bir nişandır. Bir şeyin izi
ve nişanı o şeyin ne benzeridir, ne de ondan bir parçadır. Yalnız ona delalet
eden bir gölge veya bir akisdir. Asıl merhamet, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin
merhametidir. Yani merhamet kelimesinin hakiki manası, Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri ile kaim bulunan manadır. İnsanlara merhametli denmesi hakikat manasıyle
değil, mecaz manası itibariyledir. Şu halde Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ndeki merhametle
insanlardaki merhamet arasındaki münasebet yalnız kelime benzerliğinden ibarettir.
BU NOKTANIN ÎZÂHI:
İnsanların hayatı, kudreti, bilgisi sınırlı olduğu gibi merhametleri de sınırlıdır.
Merhametli insanları bir sıraya koymak ve her birinin mevkiini, derecesini tayin
etmek mümkün olsaydı, bunun için elimizde bulunması lazım gelen ölçü ne
olabilirdi? Şüphesiz bu hasletin kuvveti ve şumulü... Hayırseverlikte en yüksek
duygu sahibi, hayır yapmakta en geniş kudret sahibi hangisi ise, en ileride
bulunacak ve herkesin hatta haslet ortaklarının bile takdir ve hürmetlerini
üstüne toplayacak olan da o olacaktır. Şimdi bu en merhametli farzettiğimiz
zâtın merhametini tahlil edelim:
-
Acaba bu adam ne
yapmıştır?
- Bir çok hayır
müesseseleri meydana getirmiş, hastahaneler, çeşmeler, yollar, köprüler,
mektepler... Bir çok kimsesiz çocukları himayesine almış, onları yurda yarar
birer mütehassıs yetiştirmiş... Bir çok felaketzedelere yardım etmiş, serm
yesizlere sermaye, evsizlere ev, işsizlere iş bulmuş...
- Peki, acaba
bunlar ne kadar, bir memleketi doldurur mu dersiniz?
İşin hakikati
şudur ki: bu faaliyeti ne kadar geniş kabul edersek edelim, sayısı rakamlara
sığmayan yaratılmışlar üzerinde, ta ezelden sonu gelmeyen müddetler boyunca
tecelli edip duran Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin merhameti karşısında daima
sönük kalacaktır.
Sonra insanlar,
yaptıkları iyilikten mutlakâ kendilerine ait bir menfaat ve mesela ad yapmak,
şan ve şöhret kazanmak veya sevap ve mükafat dilemek gibi bir hedef, bir gaye
gözetir. Dünyaca, ahiretçe her halde bir karşılık beklerler. Çünkü
noksanlıkları, ihtiyaç ve aczleri böyle icap ettirmektedir. Bu ise cömertlik
değil bir çeşit muvazaadır. Hakiki cömertlik, minnetsiz, garazsız ve ivazsız
olarak yapılan iyiliktir. Buna da insanlar muktedir değildir.
Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri kemâl-i zâtı ile kâmil bulunduğu için, zatına ait beklediği her hangi
bir şey, bir kemal yoktur. Binaenaleyh O'nun (CC) cûd-ü rahmetinin her hangi bir
kemalin istihsali için olması imkansızdır. Her türlü ivaz ve garazdan
münezzehtir. Mutlak ve hakiki merhamet edici ancak O'dur (CC). Daha doğrusu
merhametli dediğimiz şahısların kendilerini yaratan O (CC) olduğu gibi,
ellerindeki nimetleri yaratan da O'dur (CC). O (CC) nimetlerden muhtaçlara
vermek üzere gönüllerinde arzu uyandıran da yine O'dur (CC). Bütün bunları sahibine
verdikten sonra ortada kalan şey, yalnız hayır sahiplerinin iradesi, yani hayrı
yapmağa vicdanlarında karar vermiş bulunmalarıdır. Fakat bu da yine Allah-ü
Teala (CC) Hz.leri’nin verdiği serbestliğin bir neticesidir. Şu kadar ki, onlar
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin verdiği bu serbestliği kötüye kullanmayıp iyi
niyete sarfetmişlerdir. Mükafata istihkakları da işte bu yüzdendir.
MERHAMETLİ İNSANLARIN YAPMASI GEREKEN ŞEYLER:
1- Daimâ Allah-ü
Teala (CC) Hz.leri’ne şükretmen ki, kendilerini, bu meziyete layık görmüştür.
2- Hayırlı işlerde kullanıldığından dolayı katiyyen onurlanmamalıdır. Çünkü o
imkanı veren ve bu meziyeti yaratan Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’die. Eğreti bir
vasıfla onurlanmak, olgun insanların kabul edeceği bir şey değildir.
3- Kendine
bahşedilen bu meziyetten Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin kullarını elinden
geldiği kadar faydalandırmağa çalışmalı ve bu uğurda zahmet ve meşakkat görse
bile tahammül etmeli ve bunu yaparken yüreğindeki dileği yalnız Allah-ü Teala
(CC) Hz.leri’nin rızası olmalıdır. O zaman bu uğurdaki çalışmaları bir ibadet
olur da Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nden mükafatını görür, kazancı yalnız dünyada
eline geçenden ibaret kalmaz.
4- Yaptığı
iyiliği, iyilik ettiği insanların başına kakmamak; çünkü bu hal iyiliğin sevabını
öldüren çirkin bir iştir. Halbuki Allah-ü Teala (CC) Hz.leri eğer başkalarının
yardımına muhtaç insanlar yaratmasaydı, servet sahipleri, ellerindeki
servetleri ile Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin yarar bir iş yapmağa fırsat
bulamazlardı. Şu halde aramızda bir takım aceze ve fukarânın bulunması da bir
nimettir. Onlar ücretsiz emanetçidir, kendilerine burada verilir, ahirette
fazlasıyle alınır.
İYİLİK GÖRENLERİN YAPMASI GEREKEN ŞEYLER:
1- Onların
yüzünden faydalandıkça kendilerine teşekkür etmeli ve her zaman onları iyilikle
anmalı. Çünkü Allah-ü Teala (CC) Hz.leri iyilik bilenleri sever, nankörlük
edenleri sevmez.
2- Yüzünden iyilik
gördüm diye onları mabut derecesine çıkarıp da kendilerine tapmamalı, her
iyiliğin, her yardımın Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nden geldiğini ve mahlukatın
bu hususta nihayet birer vasıta, birer alet olduğunu bilerek, asıl iyiliği
yaratanla ona vasıta olanları güzelce ayırt etmeli ve her birinin şanına layık
bir suretle sevgi ve saygı göstermelidir.
|
|