|
......................................................................
Btün işlerini denk ve
birbirine uygun ve yerli yerinde yapan… |
......................................................................
“Çok adil”
anlamına gelen bu ismi celili Kur’an-ı Kerim’de bu haliyle geçmez. Ancak Yunus
suresi ayet 54 de “Aralarında adaletle hükmolunur ve onlar zulmedilmezler,
haksızlık yapılmaz” buyurur. Adaletle hükmedecek olan Allah’tır (CC).
Bedenimizi
yaratırken dengeli yaratan, dağları, denizleri, karıncayı, fili yaratırken
dengeli yaratan Rabbimizin koyduğu kanunlarıda tabiata koyduğu kanunlar gibi
dengeli, sağlam ve estetik ve her çağa uygundur.
“Allah’ın (CC) koyduğu
kanunlar 1400 sene önce nazil oldu. O günün şartlarına uygundu. Günümüze uygun
değil” diyenler acaba bu tabiat kanunları Hz. Adem’in (CC) şartlarına uygundu,
biz bu çağda Hz. Adem’in (AS) içtiği suyu içmeyiz, soluduğu havayı solumayız
bize milenyum havası, suyu, ekmeği, güneşi lazım. Biz bu eskimiş güneşi
istemeyiz” diyorlar mı acaba?
O güneşi, havayı,
suyu yaratan Allah (CC), bizim adil olmamız için Kur’anını indirmiştir. O Kur’an
bize adaleti emreder.
El-Muksit’e (CC)
iman eden bizlerin adaleti ayakta tutmamız istenmekte. Allah’ın (CC) adaleti,
kendi aleyhimize, anne baba, akrabalarımızın aleyhine bile olsa, hak sahibi
zenginse, fakirin aleyhine olarak adaleti ayakta tutmakla görevliyiz. Hak
sahibi fakirse zenginin aleyhine bile olsa yine adaleti yerine getirmeliyiz.
En sevmediğiniz
bir insanla babanız veya anneniz mahkemelik olsa, babanız veya anneniz haksız
ise siz haklının tarafında olun.
Dostlarınızın
suçunu paylaşmayın, savunmayın, ama cezasını paylaşın.
Allah-ü Teala (CC)
en üstün adalet ve merhamet sahibidir. Her işi birbirine denk ve layıktır.
Zerre kadar da olsa haksızlığı terviç etmez. Kullarına muamelesi tam, adalet ve
merhamet üzeredir. Allah, onlardan hiç birinin yapmış olduğu iyiliğin, bir
zerresini karşılıksız bırakmaz. Birbirlerine karşı yaptıkları haksızlıkları
düzeltir, hakkı yerine getirir. Hiçbir mazlumun hakkı kaybolmaz.
Mahlukattan
görebildiklerine dikkatle bak! Allah (CC) onları nasıl denk ve birbirine uygun
yaratmıştır. Mesela denizlerin dağların, ovaların doyulmaz güzelliği ne
kudrettir. Allah (CC), bunları ve dahafımızı dolduran güzellikleri görebilmek
için göz vermiştir. Hamd ü senalar olsun, eğer göz vermeseydi bütün bu
güzelliklerin icadı abes olurdu. Göz verip de, güzellikleri yaratmasaydı bu
defa da gözün faydası olmazdı.
Üzerinde
barındığımız dünyayı düşün! Eğer o bulunduğu mevkiden biraz daha güneşe yakın
olsaydı yanar, kavrulurduk. Yahut, biraz daha güneşten uzaklaşsaydı, bu defa da
soğuktan buz kesilirdik. Ya dünyanın sathı, her tarafı deniz olsaydı veya her
tarafı yalçın kayalarla örtülü bulunsaydı yaşayabilir miydik? Ciğerlerimize bol
bol çektiğimiz temiz hava dalgaları, içimizi temizleyip hayatımıza hayat
kattıktan sonra bize mazarratlı olan maddeleri de alarak çıkıp gidiyor. Bu ne
büyük ni’mettir. Eğer hava olmasaydı, yahut havanın unsurlarından yalnız biri
eksik olsaydı, bizim gibi teneffüsle yaşayan mahlukat yok olurdu. Velhasıl onun
suyu, havası, taşı, toprağı, yazı, kışı, gecesi, gündüzü hep insan
ihtiyaçlarını karşılayacak surette yaratılmıştır.
Allah-ü Teala (CC),
herkesin istidadını ve kimin neye istihkakı olduğunu bilir ve ona göre her
hakkı, müstehikkıne ve her şeyi müstaiddine ulaştırır. Vereceğini vermek, vakti
gelince verdiklerini geri almak için hiç bir kayıt ve şarta tabi’ değildir. zaman
gelir daraltır, zaman gelir açar. Fukarayı zengin yapar, mülksüze mülk verir.
Mülke layık olanı, olmıyanı, kimlere niçin ve ne kadar müddet vereceğini de bilir.
Buna karşı “Biz dururken niçin filana verdi?” denemez. Varlığına, birliğine
inanmış oldukları halde, buyruklarına göre gitmeyen asi kullarına, zalimleri
musallat kılar, onları terbiye eder, gün olur zalimleri birbirine düşürür.
Allah-ü Teala (CC)
cehilden, gafletten münezzehtir, hatadan uzaktır. Her işin önünü, sonunu bilir
ve bildiği gibi yapar. Hiçbir işine kimsenin i’tiraz etmeğe hakkı yoktur. Çünkü
her muamelesi haktır, sırf hayırdır. İ’tiraza cür’et edenler cahildir. Bunlar itiraz
ettikleri noktalar üzerinde biraz dursalar, biraz hadiselerin içyüzüne nüfuz
etmeğe çalışsalar, söyledikleri sözlerden dolayı utanır, yerlere geçerler.
Bir dairede
görülen intizam neye delalet eder? Bir şehir veya müessese veya bir ev yahut
bir daire ziyaret edilip de, her şeyin yerli yerinde ve herkesin vazifesi
başında çalışmakta olduğu görülünce orada adil bir hakim bulunduğuna derhal
hükmedilir. Bunun gibi kainatta herşey şayan-ı hayret bir intizam ve ittirat
içinde çalışmaktadır. Bu çalışmalar öyle dağınık ve birbiriyle çarpışan bir
çalışma olmayıp, büyük hikmetler ve belli gayeler etrafında birleşmektedir. Allah-ü
Teala’nın (CC) birliğine, adalet ve merhametine apaçık delalet etmekte olan bu
ahenk ve intizamı, insanların kendilerine örnek tutarak bütün muamelatında hak
ve adalet sınırlarını gözetmeleri ve herhangi bir çarpıklık ve yaraşıksızlıktan
sakınmaları lazımdır.
İNSANLARIN EN HAZİN VE ESEF VERİCİ ÇARPIKLIKLARI:
Kendini
yaratan Halik’ı (CC), ni’metlerini yiyip durduğu o hakiki velinimeti bilmemesi
ve öğrenememesidir. Bugünün medeniyet üstadı olan milletlerle, onların eteğine
yapışarak izince gidenlerin, maddi medeniyetin her şubesi hakkındaki geniş ve
derin bilgilerine ve çalışmalarına hayran olmamak kabil değildir. Fakat ne
yazık ki, bu adamların Allah (CC) hakkındaki, din ve fazilet hakkındaki
bilgileri, pek azları istisna edilirse koskoca bir sıfırdan ibarettir. Zekalarını,
akıl ve fikirlerini tamamıyla maddiyata bağlamış, maddiyat da, kendilerini
kuşatmış, birbirleriyle sımsıkı sarmaş dolaş olmuşlardır. Ruhtan ve ruhun
ihtiyaçlarından zerre kadar haberi yoktur. Bunların hali kapısının bir kanadını
oymalı, kırmalı tahtalardan imal ettirip, üzerini altın yaldızla boyattığı
halde, öteki kanadını, çürük, delik deşik tahta parçalarından yaptıran adamın
haline benzer. İşte bu kapının kanatlan arasındaki uygunsuzluk ve
manzarasındaki zevk-i selimi rencide eden çirkinlik tamamiyle bu adamların iç
ve dış durumunun temsilidir.
|
|