|
......................................................................
Her yaratılmışın azığını
veren, onları gıdalandıran… |
......................................................................
“Yarattığının gıdasını veren” anlamına gelen “el-Mukît” İsm-i Cemil’i
cemili Kur’an-ı Kerim’de bir defa geçer. “Allah (CC) her şeye kadir ve gıda
verendir.” ayetinde
bizlerin ekmek için insanlara boyun eğerek zillete düşmememiz için yalnız bizim
değil, denizdeki balıkların, havadaki kuşların, karadaki hayvanların da
gıdasını Allah’ın verdiğini haber verir ve ekmek için toprağı ekmek gerektiğine
işaret eder.
“er-Razzâk” ismi şerifinin açıklamasında Zuhruf suresinin
32’nci ayetinde rızkın taksimini Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin yaptığını
yazmıştık.
“Herkese uygun olarak gıdalarını Allah (CC) kainatın yaratılışında dört
günde takdir etti.” ayetinde
de herkese uygunluğundan bahsedilmekte. Hamsi balığının gıdasıyla balinanın
gıdası, karınca ile filin gıdası hem azlık, hem çokluk yönünden, hem de bünyeye
uygunluk yönünden aynı olmadığı açıklanır.
“İnsana ancak çalıştığının karşılığı vardır.”
derken çalışmaya teşvik eder. Ama her çalışanın eşit şekilde kazanmadığı
görülmektedir. Biz meşru yollardan gıdamızı aramak için çalışırız. Her
halükarda Rabbimizden (CC) razıyız.
Zikrederken Rabbin (CC) rızasını arayacağız, fikrederken Rabbin (CC) rızasını
arayacağız. Boğulmakta olan bir karıncayı kurtarırken Rabbin (CC) rızasını
isteyeceğiz. Bir hastaya yardım ederken, bir açı doyururken, bir ağaca su
verirken Rabbin (CC) rızasını isteyeceğiz. Rabbin (CC) rızası için yapacağız.
Rızkımızı kazanırken bu yolda yorulurken ekmek peşinde koşmuyoruz.
Çalışmanın, sebeplere sarılmanın ibadet olduğunu bildiğimiz için çalışacağız,
çalışırken Rabbin (CC) rızasını isteyeceğiz. Bize uygun gıdamız bizim gölgemiz
gibi bizi takip eder. Gölgenin peşinden gidenler sonuna varamadan öldüler.
Altıncı, balıkçıya “oltanda ne çıkarsa ağırlığınca altın vereceğim” demiş.
Balıkçı bir çekmiş yuvarlak bir halka çıkmış. Teraziye koymuşlar, karşısına bir
kilo, on kilo, yüz kilo altın koymuşlar, halka ağır gelmiş. Ele alınca elli gram
gelmeyen halka altınla tartılırken dükkanın bütün altınlarından ağır gelmiş.
Hikaye bu ya altıncıların pirine sormuşlar. O da o halkayı terazinin bir
kefesine koymuş, öbür kefesine de bir avuç toprak koymuş denge sağlanmış.
Altıncıların piri: “Bu halka çok hırslı bir adamın göz kemiği. Buna
dünyayı verseniz doymaz. Ancak bir avuç toprak doyurur.” demiş.
Midemizi helal ve temiz gıdayla, aklımızı şeriat ve tabiat ilimleriyle,
gönlümüzü Allah (CC) Hz.leri’nin sevgisiyle gıdalandıralım.
Bu İsm-i şerif (ikate) dendir. İkate, gıda vermek demektir. Mahluk,
yaşamak için gıdaya muhtaçtır. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri, her mahluk için ne
kadar yaşama müddeti tayin etmişse, ona göre de gıda maddesi tayirı ve tahsis
etmiştir. Hiç bir mahluk kendisi için tayin edilen gıdayı bitirmeden ölmez ve
hiçbiri başkalarına ait gıdadan bir zerre alamaz. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri
her şeyin miktarını ve ölçüsünü tayin etmiş ve tayin ettiği gibi de yaratıp
ulaştırmakta bulunmuştur. Yerden biten şeylere bak! O kara topraktan nasıl gıdalanıyorlar
ve bu sayede nasıl yapraklar, çiçekler, meyvalar meydana geliyor.
Ana rahmindeki ikizleri düşün! Gıdalarını göbeklerinden nasıl çekiyorlar,
orada sulh ve selametle rahat ve sükun içinde nasıl yaşıyorlar. Herbiri,
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri tarafından kendisi için tayin ve sevk edilen ve
kandan ibaret bulunan azığını kavgasız, fütursuz alıp duruyorlar. Fakat ne
yazık ki, dünyaya geldikten sonra birçokları bu sulh ve selameti bozuyorlar ve
mesela bazı kardeşler arasında olduğu gibi mal ve miras yüzünden birbirlerine
öldürmeğe kalkışıyorlar.
Acaba Allah-ü Teala (CC) Hz.leri bunların rızklarını unuttu mu? Yoksa
dünyaya çıktıktan sonra Allah-ü Teala (CC) Hz.leri: “Rızkınızı, gıdanızı
kendiniz temin edin, ben karışmam” mı? dedi. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri
Alimdir, Habirdir, unutmak, gaflet etmek, hataya düşmek gibi eksikliklerden
münezzehtir. Kayyumdur, Müheymindir, Rabbül-alemindir. Kulunu görüp gözetmesini
bir lahza kesmez. Mesela, insan henüz çalışamaz ve istemesini bilmezken, onun
gıdasını, onu hiçbir sebep ile mükellef tutmadan verir. Fakat vaktaki çalışır,
ister ve arar bir çağa gelince, onun gıdasını da bir takım sebepler ve
vasıtalar içinde sevkeder. Bunda büyük hikmetler vardır. Yoksa vasıtaya, sebebe
ihtiyacı yoktur.
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri insanlar için geçim sebebleri yaratmış ve
maişetini temin etmek için herkesi bir sebep ucuna yapışmakla mükellef tutmuştur. Ancak bu
sebeplerin meşru olması şarttır. Gayr-i meşru sebeplerle rızk aranmasını haram
kılmıştır ve sonra herkese kendi kıymetini ve verilen emirler karşısındaki
sadakat derecesini bildirmek için serbest bırakmıştır, herkes muhayyerdir,
isterse rızkını meşru yollardan arar, dilerse gayr-i meşru yollara sapar, fakat
şunu bilmek gerektir ki, meşru yollara kanaat edenin gıdası noksan kalmış,
gayr-i meşruyollara düşenin gıdası çoğalmış değildir. Herkes Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri tarafından tayin edilen tahsisatını alır. Bir miligram fazla veya eksik
olmaz.
Farzedelim, birisi fazla hırsla başkalarına ait olan parayı eline
geçirebilir, fakat Allah-ü Teala (CC) Hz.leri öyle hadiseler yaratır ki, hırs
ile eline geçirdiği bu parayı, ayağı ile sahibine götürmeğe mec hür olur.
Neticede hem beyhude yere yorulmuş, hem de bedava başkalarına bekçilik etmiş
olur.
Sebepler rızk yaratmaz, rızk vermez, rızkı Allah-ü
Teala (CC) Hz.leri yaratır ve Allah-ü Teala (CC) Hz.leri verir. Sebepler birer
yoldan başka birşey değildir. Söz temsili, her insana mahsus bir boru... her
borunun içi sahibine ait gıda maddeleri ile dolu... Gıda maddelerinin arkasında
ölüm vardır. Arkadan, ölümün tazyiki ile, borunun ağzından gıda maddeleri
akmaktadır. Gıda bitmeden ölüm gelemez, çünkü önü tıkalıdır. Gıda tükenince de
ölümle karşılaşacağı muhakkaktır, İşte sebepler, bu borular gibi birer yoldan
ibarettir. Eğer sebepler insana rızk vermiş olsaydı, en kuvvetli kazanç sebebi
akıl olduğu için, akıllıların çok zengin, ahmakların çok fakir olması
icabederdi. Halbuki nice ahmakların merzuk, nice akıllıların mahrum olduğu
görülüp duran hadiselerdendir.
|
|