......................................................................
Her yaratılmışın azığını veren, onları gıdalandıran…
......................................................................

 

 

“Yarattığının gıdasını veren” anlamına gelen “el-Mukît” İsm-i Cemil’i cemili Kur’an-ı Kerim’de bir defa geçer. “Allah (CC) her şeye kadir ve gıda verendir.”[1] ayetinde bizlerin ekmek için insanlara boyun eğerek zillete düşmememiz için yalnız bizim değil, denizdeki balıkların, havadaki kuşların, karadaki hayvanların da gıdasını Allah’ın verdiğini haber verir ve ekmek için toprağı ekmek gerektiğine işaret eder.

“er-Razzâk” ismi şerifinin açıklamasında Zuhruf suresinin 32’nci ayetinde rızkın taksimini Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin yaptığını yazmıştık.

“Herkese uygun olarak gıdalarını Allah (CC) kainatın yaratılışında dört günde takdir etti.”[2] ayetinde de herkese uygunluğundan bahsedilmekte. Hamsi balığının gıdasıyla balinanın gıdası, karınca ile filin gıdası hem azlık, hem çokluk yönünden, hem de bünyeye uygunluk yönünden aynı olmadığı açıklanır.

“İnsana ancak çalıştığının karşılığı vardır.”[3] derken çalışmaya teşvik eder. Ama her çalışanın eşit şekilde kazanmadığı görülmektedir. Biz meşru yollardan gıdamızı aramak için çalışırız. Her halükarda Rabbimizden (CC) razıyız.

Zikrederken Rabbin (CC) rızasını arayacağız, fikrederken Rabbin (CC) rızasını arayacağız. Boğulmakta olan bir karıncayı kurtarırken Rabbin (CC) rızasını isteyeceğiz. Bir hastaya yardım ederken, bir açı doyururken, bir ağaca su verirken Rabbin (CC) rızasını isteyeceğiz. Rabbin (CC) rızası için yapacağız.

Rızkımızı kazanırken bu yolda yorulurken ekmek peşinde koşmuyoruz. Çalışmanın, sebeplere sarılmanın ibadet olduğunu bildiğimiz için çalışacağız, çalışırken Rabbin (CC) rızasını isteyeceğiz. Bize uygun gıdamız bizim gölgemiz gibi bizi takip eder. Gölgenin peşinden gidenler sonuna varamadan öldüler. Altıncı, balıkçıya “oltanda ne çıkarsa ağırlığınca altın vereceğim” demiş. Balıkçı bir çekmiş yuvarlak bir halka çıkmış. Teraziye koymuşlar, karşısına bir kilo, on kilo, yüz kilo altın koymuşlar, halka ağır gelmiş. Ele alınca elli gram gelmeyen halka altınla tartılırken dükkanın bütün altınlarından ağır gelmiş. Hikaye bu ya altıncıların pirine sormuşlar. O da o halkayı terazinin bir kefesine koymuş, öbür kefesine de bir avuç toprak koymuş denge sağlanmış.

Altıncıların piri: “Bu halka çok hırslı bir adamın göz kemiği. Buna dünyayı verseniz doymaz. Ancak bir avuç toprak doyurur.” demiş.

Midemizi helal ve temiz gıdayla, aklımızı şeriat ve tabiat ilimleriyle, gönlümüzü Allah (CC) Hz.leri’nin sevgisiyle gıdalandıralım.

Bu İsm-i şerif (ikate) dendir. İkate, gıda vermek demektir. Mahluk, yaşamak için gıdaya muhtaçtır. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri, her mahluk için ne kadar yaşama müddeti tayin etmişse, ona göre de gıda maddesi tayirı ve tahsis etmiştir. Hiç bir mahluk kendisi için tayin edilen gıdayı bitirmeden ölmez ve hiçbiri başkalarına ait gıdadan bir zerre alamaz. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri her şeyin miktarını ve ölçüsünü tayin etmiş ve tayin ettiği gibi de yaratıp ulaştırmakta bulunmuştur. Yerden biten şeylere bak! O kara topraktan nasıl gıdalanıyorlar ve bu sayede nasıl yapraklar, çiçekler, meyvalar meydana geliyor.

Ana rahmindeki ikizleri düşün! Gıdalarını göbeklerinden nasıl çekiyorlar, orada sulh ve selametle rahat ve sükun içinde nasıl yaşıyorlar. Herbiri, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri tarafından kendisi için tayin ve sevk edilen ve kandan ibaret bulunan azığını kavgasız, fütursuz alıp duruyorlar. Fakat ne yazık ki, dünyaya geldikten sonra birçokları bu sulh ve selameti bozuyorlar ve mesela bazı kardeşler arasında olduğu gibi mal ve miras yüzünden birbirlerine öldürmeğe kalkışıyorlar.

Acaba Allah-ü Teala (CC) Hz.leri bunların rızklarını unuttu mu? Yoksa dünyaya çıktıktan sonra Allah-ü Teala (CC) Hz.leri: “Rızkınızı, gıdanızı kendiniz temin edin, ben karışmam” mı? dedi. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri Alimdir, Habirdir, unutmak, gaflet etmek, hataya düşmek gibi eksikliklerden münezzehtir. Kayyumdur, Müheymindir, Rabbül-alemindir. Kulunu görüp gözetmesini bir lahza kesmez. Mesela, insan henüz çalışamaz ve istemesini bilmezken, onun gıdasını, onu hiçbir sebep ile mükellef tutmadan verir. Fakat vaktaki çalışır, ister ve arar bir çağa gelince, onun gıdasını da bir takım sebepler ve vasıtalar içinde sevkeder. Bunda büyük hikmetler vardır. Yoksa vasıtaya, sebebe ihtiyacı yoktur.

Allah-ü Teala (CC) Hz.leri insanlar için geçim sebebleri yaratmış ve maişetini temin etmek için herkesi bir sebep ucuna  yapışmakla mükellef tutmuştur. Ancak bu sebeplerin meşru olması şarttır. Gayr-i meşru sebeplerle rızk aranmasını haram kılmıştır ve sonra herkese kendi kıymetini ve verilen emirler karşısındaki sadakat derecesini bildirmek için serbest bırakmıştır, herkes muhayyerdir, isterse rızkını meşru yollardan arar, dilerse gayr-i meşru yollara sapar, fakat şunu bilmek gerektir ki, meşru yollara kanaat edenin gıdası noksan kalmış, gayr-i meşruyollara düşenin gıdası çoğalmış değildir. Herkes Allah-ü Teala (CC) Hz.leri tarafından tayin edilen tahsisatını alır. Bir miligram fazla veya eksik olmaz.

Farzedelim, birisi fazla hırsla başkalarına ait olan parayı eline geçirebilir, fakat Allah-ü Teala (CC) Hz.leri öyle hadiseler yaratır ki, hırs ile eline geçirdiği bu parayı, ayağı ile sahibine götürmeğe mec hür olur. Neticede hem beyhude yere yorulmuş, hem de bedava başkalarına bekçilik etmiş olur.

Sebepler rızk yaratmaz, rızk vermez, rızkı Allah-ü Teala (CC) Hz.leri yaratır ve Allah-ü Teala (CC) Hz.leri verir. Sebepler birer yoldan başka birşey değildir. Söz temsili, her insana mahsus bir boru... her borunun içi sahibine ait gıda maddeleri ile dolu... Gıda maddelerinin arkasında ölüm vardır. Arkadan, ölümün tazyiki ile, borunun ağzından gıda maddeleri akmaktadır. Gıda bitmeden ölüm gelemez, çünkü önü tıkalıdır. Gıda tükenince de ölümle karşılaşacağı muhakkaktır, İşte sebepler, bu borular gibi birer yoldan ibarettir. Eğer sebepler insana rızk vermiş olsaydı, en kuvvetli kazanç sebebi akıl olduğu için, akıllıların çok zengin, ahmakların çok fakir olması icabederdi. Halbuki nice ahmakların merzuk, nice akıllıların mahrum olduğu görülüp duran hadiselerdendir.


[1] Nisa S. A.85

[2] Fussilet S. A.10

[3] Necm S. A.39

 
   
 

Allah'ım (CC)! Yaratılmışların azığını veren sensin. Her yaratılmışa yaşama müddetini ve gıdasını taktir edensin.

Ya Rab (CC)! Biz senin rızıkları yaratıp bizlere ulaştırdığına inanıyoruz. Bizi helal yollarla rızıklandır.

Allah'ım (CC)! Vekar ve haysiyyetimizi ayaklar altına aldırma! (AMİN)

.................................................

 

Kula Gerekenler: Mahlukatın rızklarını, ancak Allah’ın (CC) yaratıp ulaştırdığına inanmış olan bir kul, rızk hususunda O’nun (CC) vadine güvenir. Rızkını elde etmek için meşru sebeplerin dışına çıkmaz. Vakar ve haysiyetini ayaklar altına almaz. Yüreğini de yalan, hile, ihtiras ve tabasbusla kirletmez.

 

İsm-i Şerif'in Faideleri: İhlas ile bu İsm-i Şerif’e devam edenler, Cenab-ı Hakk (CC) Hz.leri’nin iltifatına mazhar olurlar ve gönülleri, Allah (CC) Hz.leri’nin sevgisi ile dolar..

 

 

 

 
 © 2003-2004     GAVSULAZAM.de    Her Hakkı Mahfuzdur.