|
......................................................................
İstediğini zengin eden… |
......................................................................
“Zengin”
ve “zengin yapan” anlamlarına gelen bu iki ismi şerifinden “el–Ğaniyy” ismi Kuran-ı Kerim’de 18 defa geçmekte.
“Ey
insanlar, Allah’a (CC) muhtaç olanlar sizlersiniz. Allah (CC) ise zengindir ,Övülmeye
layıktır.”
El-Muğni;
zengin eden ismi Kur’an’da bu kalıpda geçmez ama “Zengin eden de memnun eden de
O’dur (CC).”
ayetinde fiil halinde geçmiştir.
Milyarlarca
dolara sahip adam demek, birkaç top kerestenin basılı kağıt haline sahip
demektir.
Allah (CC) zengindir derken yeryüzüne, altınlarına, incilerine, yakutlarına,
mercanlarına, gökyüzüne sahipte ondan zengindir demiyoruz.
Bütün
bu saydıklarımız Allah’ın (CC) katında bir sineğin kanadı kadar değersiz. O’nun
(CC) hiçbir şeye ihtiyacı yok.
Bizim
maddi zenginliklerimizi veren O (CC). Mü’mine de, kafire de veren O (CC).
Zenginlik saydığımız şeyleri yaratan O (CC).
Biz
Rabbimizden (CC) helal yollardan zenginlik vermesini isteyeceğiz ve biz de
başkalarına yardımla zenginliğimizi göstereceğiz. Başta gönül zenginliği
isteyeceğiz.
Hikaye
bu ya, denizde bulunan yuvarlak bir şeyi terazinin kefesine koymuşlar,
karşısına yüz gram altın koymuşlar, o yuvarlak şey ağır gelmiş. Bir kilo, bir
ton koymuşlar yine ağır gelmiş. Ellerine alıyorlar çok hafif geliyor.
Durumu
aklı eren birine soruyorlar. O aklı eren: “Bu, gözü doymaz hırslı bir adamın
gözünün etrafında ki kemiktir. Dünyayı verseniz gözü doymaz. Terazinin öbür kefesine
bir avuç toprak koyun” demiş. Toprağı görünce terazi dengeyi bulmuş.
Bu
hikaye ama sevgili Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurur: “Eğer Adem oğlunun bir
vadi dolusu altını olsa, bir vadi daha olmasını ister. Onun ağzını ancak toprak
doldurur.”
Allah-ü
Teala (CC), kullarından dilediğini zengin yapar ve bütün ömrünü zengin olarak
yaşatır, bazı kullarını da ömrü boyunca fakirlik içinde bırakır. Bazı kulunu
zenginken fakir, bazılarını fakirken zengin yapar. Kulları ve servetleri
üzerinde dilediği gibi tasarruf etmek hakkıdır. Bu tasarruflarda bize acı gelen
cihet bulunursa, bunda bilemediğimiz hikmetleri vardır. O’nun (CC) hikmet ve
kudret sahibi bir Rabbi Rauf olduğunu öğrenmiş olanlar, bu hakikati bilirler
de, Allah’ın (CC) icraatına gönül hoşluğuyla rıza gösterirler.
Bu
icraat bir mihenk mahiyetindedir; her kulunun ayarını meydana kor. Kiminde
teslimiyet ve sadakat, kiminde i’tiraz ve şekavet görülür. Bu dünya bir deneme
yeridir. Herkes gelir, rengini, boyunun ölçüsünü ve ne mal olduğunu gösterir
geçer. Maksat zenginlikte, fakirlikte değil, maksat imtihanı kazanmaktadır. Bu
da Allah’ın (CC) yaptığını ve münasip gördüğünü canla başla kabul etmekle olur,
Allah (CC) bazı kullarını varlıkla imtihan eder, bazı kullarını yoklukla...
Muhakkak olan bir şey varsa o da, varlıklı olanların mutlaka Allah (CC) yanında
seçkin oldukları anlaşılmaz. Allah’ın (CC) buyruklarına riayet derecesine
bakılır; yoksa yalnız zenginliğe kalırsa, varlık yüzünden Allah’ın (CC) hışmına
uğrayan kapitalist çoktur. Fakirin de mutlaka Allah (CC) yanında menfur olduğu
anlaşılmaz. Fakir olduğu halde Allah’a (CC) nazını geçiren nice kullar vardır.
Herkes
zengin olmak ister. Allah (CC) insanlar için zenginlik yollarını açmış,
sebeplerini bildirmiştir. Her insan bu yollardan çalışırsa da kazançları müsavi
olmaz. Allah’ın (CC) hikmetleri vardır. Her kuluna belli bir nasip takdir
etmiştir. Hakk’ın (CC) takdir ettiği bu nasibi bulmak için çalışmak şarttır.
Çalışmayan mahrum kalır, tembellik haramdır, fakat sa’yü gayretten sonra
mukadder olan nasibine razı olmak ve ilerisi için beyhude zorlanmamak lazımdır.
(Kanaat) denilen mana da işte budur ve zenginlik de, hakikatte bu kanaatten ibarettir.
Bu sayede kendinden daha üstün olanların malına, servetine veya mevkiine göz
dikmek veya onlara haset etmek gibi, iç yakıcı üzüntülerden kendini kurtarmış
olur. Bunda geniş bir gönül ferahlığı vardır. Bunun aksi gidişde olanlar çok
haris, çok tamahkar olanlardır. Bunlar için rahat ve huzur yoktur. Onlar şöyle
bir sükun içinde yemek bile yiyemezler; bilfarz bütün çevrelerine malik
olsalar, madem ki doymazlar, yine fakirdirler. Çünkü bunlar, daima kendilerinin
servet veya mevkiinin başkalarından daha çok olmasını ister dururlar. Bu ise
mukadderatın ezeli hükmüne karşı durmaktır. Böyle yersiz istekler, ancak sahibini
üzmekten başka bir netice vermez.
Bahtiyar
zengin, elindeki servetle dünya ve ahireti birden kazananlardır. Servet sahipleri,
yemekle dünyasını, yedirmekle de ahiretini kazanmış olur. Şu halde Allah’ın
(CC) verdiği ni’metlerden israf etmemek şartiyle yemelidir. Diğer yandan da,
Allah (CC) yoluna seve seve bağışlamaktan, yedirmekten de çekinmemelidir. Mali
yardıma muhtaç, umumi işler ve insanlar arasında darlığa düşmüş hakiki
yoksullar hiçbir zaman eksik olmaz. Bunlar ahiret postacısıdır. Ahirete
gönderilecek şeyler, onlar vasıtasıyla gönderilir. Böyle bir postahane
bulunması da büyük bir ni’met değil midir? Allah (CC) herkese serveü müsavi surette
ihsan etmiş olsaydı, dünyanın nizamı bozulur, yeryüzünde fesatlar çıkardı.
Yüz kızartıcı nice kötülükler vardır ki, servet vasıtasiyle kolayca elde
edilir. Fakir olan bir adam içkiye, fuhşiyata, kumara ve diğer kötülüklere tab’an
düşkün olsa bile, elinde para olmadığı için bu fenalıkları yapamaz. Fakat böyle
bir adam zengin olursa bütün ayıpları meydana çıkar. Çünkü fırsat bulmuştur. Aile
yuvasındaki dirlik bozulur, birçok samimi dostlariyle arası açılır. Şu halde
bu kabil kimseler hakkında fukaralığın daha hayırlı olduğunda şüphe yoktur.
Gerçi fukaralığın sabrı çok güçtür. Fakat ecri de o nispette büyüktür. Mesela
açken önüne çıkan haramı yemeyip de, helali buluncaya kadar sabretmek, değme
babayiğitin karı değildir. Yırtıcı köpekler et bulursa hemen yerler. Acaba bu
koyun eti mi, yoksa eşek eti mi, demezler; yani haram, helal seçmezler ve nefsi
azınca, eline geçen herhangi bir dişiyle çiftleşir. Eğer insan da böyle yapacak
olursa onlardan ne farkı kalır? İnsanlık sınırlan edeple, ahkamla çevrilmiş
değil midir?
|
|