......................................................................
Kendine yalvaranların isteklerini  yerine getiren, duaları, münacatları kabul eden…
......................................................................

 

 

Duaları kabul eden, istekleri yerine getiren” anlamına gelen “el-Mucîb” İsm-i Celil’i Kur’anı Kerim’de bir yerde geçer. “O’ndan (CC) af talebinde bulunun. Sonra O’na (CC) tevbe edin. Şüphesiz benim Rabbim (CC)yakındır, kabul edendir.”[1]

Bize bizden daha yakın olan Rabbimize (CC) dualarımız, isteklerimizde bizim kaderimizdir. “Bana dua edin size karşılık vereyim.”[2] buyurur.

İbadetlerimizin özü olan dualarımızın ne zaman nasıl kabul edileceğini biz bilemeyiz. Şunu kesinlikle bilelim ki Allah-ü Teala (CC) Hz.leri dualarımızı kabul eder. İstediğimizi vermezde bizim için hayırlı olan başka bir şey verir. Hemen verir veya yıllar sonra verir. Veya ahirette verir.

Biz istekte bulunuruz amma istediğimiz şeyin bize faydalımı, zararlımı olacağını bilemeyiz. Onun için her şeyin hayırlısını isteyeceğiz. Bütün isteklerimizi Rabbimizden (CC) isteyeceğiz.
el-Mucîb”e iman eden müminler olarak bizlerden istekte bulunanların ihtiyacını karşılamaya çalışacağız. İsteyeni azarlamayacağız, hafife almayacağız. Verecek bir şeyimiz olmasa bile tatlı dilimiz var.

Allah-ü Teala (CC) Hz.leri kuluna, kulundan daha yakındır. Bundan maksat, mekan veya cihet yakınlığı değildir. Çünkü bir mekanda veya cihette bulunduğunu kabul etmek, ordakilerine daha yakın, başka yerdekilerine daha uzak gibi, uluhiyyete yaraşmıyan batıl neticeler doğurur. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri her zerreye, her noktaya yakınlığı müsavidir. O’nun (CC) için ne kadar içten olursa olsun, kendisine yalvaranları bilir ve yalvarmalarını işitir. Biz başkalarının bize karşı ricalarını işidip duruyoruz ve kendilerine cevab da verebiliyoruz; yani ricalarım elimizden geldiği kadar isaf ediyoruz. O halde bize bu sıfatı bahşeden ve bize bizden daha yakın bulunan Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne arzettiğimiz dualarımızı, münacatlarımızı, her türlü dileklerimizi daha evvel işittiğine iman etmemiz zaruri olur.

Allah-ü Teala (CC) Hz.leri kendisinden ne istendiğini işitir. İstiyeni ve istediği şeyi bilir, dilerse lahza içinde verir; dilerse bir zaman sonra verir, dilerse hiç vermez.

Bazan ihtiyaçlarının bertaraf edilmesi için, şuna buna müracaat niyetinde bulunan bir kulunun ihtiyaçlarını, onun müracaat etmek istediği yerlerin gayrisinden gönderir. Bu suretle, o kulunu isteme zilletinden saklar, bazan da bir kulunun dostları, ahbabları, sevdikleri birleşir; onun pürüzlü işlerini düzeltmek ve yoluna koymak için elbirliğiyle çalışırlar da hiçbir şeye muvaffak olamazlar. Sonra Allah-ü Teala (CC) Hz.leri, o işleri başka yollarla halleder, kulunu minnet yükü altında kalmaktan kurtarır.

Velhasıl, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri her kuluna ayrı bir muamelesi vardır. Kula yaraşan istemektir. Ondan sonra kendi hakkında, Hakdan ne muamele zuhur ederse, ona memnunlukla razı ve teslim olmaktır.

Cahil tabiiyyeciler, namaz, oruç ve Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne yalvarmak gibi, insanların ancak nezahet ve faziletde yükseldikleri zaman anlayabilecekleri ibadetleri, faydasız ve lüzumsuz telakki ediyorlar. Hele bunlardan bazı müfritlerin, namaz kılıp, oruç tutanları hor görmesi, Müslümanların toplaşarak rahmet dualarına çıkmalariyle veya umumi afet ve belanın kaldırılması için Cenab-ı Hakk (CC) Hz.leri’nden niyazda bulunmalarıyle alay etmesi ne kadar kaba bir vahşilik, ne kadar büyük bir edepsizliktir. Bunlar Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin -haşa- bilmez, işitmez, kör, sağır bir kuvvet olduğunu sanıyorlar. Kendisine kulluk etmenin ve yalvarmanın boş olduğunu söylüyorlar. İnsan gibi şuurlu bir mahlukun kendini yoktan var edip, gören, işiten, düşünen, fikirlerini başkalarına anlatan bir hale koyan Yaradanı hakkında, bu kadar derin bir sapıklığa saplanması ne feci bir körlük ve sağırlıktır.

Bu sıfatlar Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nde yoksa ve Allah-ü Teala (CC) Hz.leri yaratmadıysa, acaba kendileri onları nereden ve hangi kaynaktan almışlardır? Güneşten daha açık olan bu hakikati inkar etmelerinin tek sebebi, heveslerine kul ve köle olmayı, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne kul olmaktan üstün tutmalarından başka bir şey değildir. Heveslerine esir olanlar, dünyada da, ahirette de ziyan ve ızdırap içindedirler. Bunların bol dünyalık bulanlarına bile imrenilmez. Çünkü bu dünya bolluğuna rağmen - Allah-ü Teala (CC) Hz.leri kendilerine ağız tadı vermediği için - onların dışarı taşan çeşitli ıztıraplarından başka, kalplerinin derinliklerinde, kimseye söyliyemedikleri bir takım sızılar vardır ki, içlerini daima kemirir durur.


[1] Hud S. A.61

[2] Mümin S. A.60

 
   
 

Allah'ım (CC)! Sana yalvaranların dualarına karşılık veren Sensin. Kuluna kulundan daha yakınsın.

Allah'ım (CC)! Seher vaktinde gözyaşı döküp sana yalvaranlardan, rahmet nazarıyla baktığın kullarından eyle! (AMİN)

.................................................

 

Kula Gerekenler: Hususi ve umumi bütün ihtiyaçların temin ve tesviyesi için birbirlerinden faydalanmak üzere, arzda yaşayan bütün insanların birbirlerine müracaatları ve “yardımlaşma” isteği doğru ise de, insan kudretinin üstünde bulunan işler için yine insanlara müracaat etmenin doğru olmadığını bilmek lazımdır. Çünkü, insan kudretinin üstünde olan her müşkülü ancak Allah-ü Teala (CC) Hz.leri açar ve böyle bir şeyi Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nden başkasından istemek, onu Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne denk tutmak olur ki, bu küfürdür, şirktir.

Esbabı bilinmeyen, çaresi bulunmayan hüccetler vardır ki, bunlara “ıztırar hali” derler; bu hallerde yalnız Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne iltica edilir ve yalnız O’ndan (CC) istimdat umulur ve ancak O’ndan (CC) yardım istenir. Böyle çaresizlik zamanlarında, cahil tabiiyyecilerin hangi kapıya baş vurduklarını bilmem, fakat Mucîb, Rahîm, Kerîm bulunan Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne inanmış olanlar kalblerinin bütün samimiyetiyle O’na (CC) yalvarırlar. Metanet ve soğukkanlılıkla ezeli mukadderat hükmüne kendilerini teslim ederler, nihayet böyle ıztırar hallerinde kendisine iltica edenler hakkındaki Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin vadi gelir, çok defa umulmıyan yerlerden selamet kapıları açılıverir.

Biz istekte bulunuruz amma istediğimiz şeyin bize faydalımı, zararlımı olacağını bilemeyiz. Onun için her şeyin hayırlısını isteyeceğiz. Bütün isteklerimizi Rabbimizden (CC) isteyeceğiz. “el-Mucîb”e iman eden müminler olarak bizlerden istekte bulunanların ihtiyacını karşılamaya çalışacağız. İsteyeni azarlamayacağız, hafife almayacağız. Verecek bir şeyimiz olmasa bile tatlı dilimiz var.

 

 

İsm-i Şerif'in Faideleri: İhlasla “Yâ Mücib” diye bir müslüman bu isme devam etse, insanlar tarfından sevilir, duası kabul olur.

 

 

 

 
 © 2003-2004     GAVSULAZAM.de    Her Hakkı Mahfuzdur.