|
......................................................................
Mahlûkâtı maddesiz ve örneksiz olarak ilk baştan
yaratan… |
......................................................................
“Malzemesiz ve
modelsiz yaratan” anlamına gelen “el-Mübdiu”
İsm-i Şerifi Kur’an-ı Kerim’de “el-Mübdiu”
olarak geçmez. Yarattı ve yaratır anlamında fiil olarak 11 defa geçer.
Kainat yokken
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri vardı. Kainattaki her şeyi malzemesiz ve modelsiz
olarak yarattı. Çekirdekten ağacı çıkarıyor, çekirdek tekrar toprağa düşüyor ve
baharda yeniden canlanıyor. Ve kocaman ağaca dönüşüyor.
Modelsiz olarak
insanı yaratan Rabbimiz (CC) onu da bir kanuna bağlamış. Kanunu kıyamete kadar
devam edecek.
Kıyametten sonra
yeryüzüne gelen ve giden her insanı eski haline döndürecek ve hepsine
yaptıklarından dolayı hesap soracak ve amellerine göre mükafat veya ceza
verecek.
Rabbimizin (CC) tabiat
kanunlarına uyduğumuz oranda rahat ediyoruz. Bunda kimse şüphe ve itiraz
etmiyor. Tabiat kanunlarını koyan Rabbimiz (CC) Kur’an’ıyla şeriat kanunlarını
koymuş, her iki kanuna da uyarsak iki dünyamız güzel olur.
Ezelde, yani zaman
ve mekan mefhumları yokken, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri vardı. Kendisiyle
beraber başka birşey yoktu. Kendi kendine bir menfaat veya bir mazarrat veya
herhangi bir şey yapabilecek hiçbir mevcut olmadığı gibi, bazıları tarafından
bugün kendisinde bir tesir ve kudret bulunduğu sanılan tab at da yoktu.
Velhasıl ortada hiçbir şeyin örneği ve vücudunun malzemesi, nizam, varlığının
vasıtaları, sebepleri yokken yalnız Allah-ü Teala (CC) Hz.leri vardı.
Sonra Allah-ü
Teala (CC) Hz.leri, varlığını ve kemalini duyurmak, mahlukatını sonsuz rahmet
ve lutfuna doyurmak, hikmetiyle kainatı yaratmak istedi ve istediği şekil ve
nizam üzerine yarattı. Her şeyin ilk örneğini meydana çıkardı ve her şeyin
yaşamasını ve kendi cinsinin çoğalıp üremesini bir takım sebeplere, vasıtalara,
nizamlara, kanunlara bağladı. Bütün bunlar, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin emr-ü
fermanına musahhar, mahluku ve memluküdür.
Arz küresi,
yaratıldığından beri nice değişiklikler geçirmiştir. Orada en son insan yaratılmış
olduğuna göre, dünyada hiç insan yokken, onun ilk örneğini -büyük babasının
maymun olduğunu iddia edenlerin hilafına olarak- kupkuru topraktan meydana
getirmiş ve sonra insan zürriyetinin devamını, erkek ve kadın nutfelerinin
birleşmesine bağlamıştır. Yeryüzünde yaşayan, henüz cinslerinin sayısını
bilemediğimiz hayvanatın menşei de yine o topraklar!
Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri her şeyi, ne derin, ne ince, ne değişmez nizamlara bağlamış; her sene
bahar mevsiminde o kapkara topraklardan, hadsiz hesapsız bir uzviyet aleminin
fışkırıp çıktığını da görüp duyuyoruz. Güneşten yere akan hararet dalgalarıyle,
denizlerden yükselen buharlar, yukarıda tekasüf ederek, kar veya yağmur halinde
yine yeryüzüne yağıyor. Bu karların ve yağmurların yeryüzüne yağmasiyle, hayat
verici nehirler, ırmaklar hasıl oluyor. Ağaçlar, nebatlar gözlere fer,
gönüllere ferahlık veren yemyeşil ovalar, sıra sıra ormanlar, renkleri,
kokuları, şekilleri başka başka, sayıya gelmez çiçekler meydana geliyor; bu
sayede her mahlukun ilk örneğini veren o topraklar, öteden de onların binbir
çeşit gıdalarını, binbir çeşit devalarını ve daha birçok menfaatlarını,
zinetlerini hazırlamak ve vermekle meşguldür.
Bütün bu işlerde,
tabiatın veya herhangi bir kuvvetin hakiki dahi ve tesiri var mıdır?
Yaradılmışlar içinde hakikaten tesir ve kudret sahibi herhangi bir şey
bulunduğunu ve mesela, güneşin bizzat her şeye hayat ve hareket verebileceğini
zannetmek şirktir. Nitekim birçok insanlar, yıldızlara, aya, güneşe veya kendi
aralarında yetişen kahramanlara, hakiki kuvvet ve kudret sahibidir diye, bir
Tanrı gibi tapınmışlardır. İnsanlık şeref ve gururunu doğrayan ne çirkin
faciadır bu. Olan biten her şeyde ilk tesir ve kudret nasıl Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin
ise, yine öyledir ve daima da öyle olacaktır. Sebeplerde, vasıtalarda hiçbir
tesir yoktur. Toprağın altından bir otu, bir mantarı dürten güneş değildir,
belki güneş vasıtasiyle Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’dir. Fakat bu O’nun (CC)
vasıtaya ihtiyacından değil, yaratılan şeyleri halden hale, tavırdan tavıra,
şekilden şekle geçirerek, tedbir ve terbiyesinin, azamet ve kudretinin, rahmet
ve refetinin izlerini basiret sahiplerine göstermek hikmetindendir. Tabiata
tapanlar düşünmelidir ki, toprağın tabiatı ölülük ve durgunlukdur; o halde bu
ölü topraklan harekete geçiren, faaliyete sevkeden ve onu üzerinde yaşayan mahluklar
için bitmez tükenmez bir kaynak haline getiren kimdir?
|
|