|
......................................................................
Mülkün ebedi sahibi … |
......................................................................
“Mülkün sahibi”
anlamına gelen “Mâlik-ül-mülk” ismi
celili Kur’an-ı Kerim’de bir defa geçer. “De ki: ‘Ey Mülkün sahibi Allahım (CC)!
Sen mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden çekip alırsın. Dilediğini aziz
edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır Senin elindedir. Sen her şeye Kadirsin’.”
Yunus Emre’nin:
“Mal sahibi mülk
sahibi, Hani bunun ilk sahibi” dediği gibi Hz. Adem’den (AS) bugüne kadar nice
peygamber, kral, şah, padişah, Karunlar geldi geçti ve gitti. Hiç biri dünyadan
bir avuç toprak götüremedi. Zaten herkes bir avuç toprak götürseydi bize bir
şey kalmazdı.
Toprakla beslediğimiz bedeni, toprağa geri verdik. Mülkün sahibinin Allah (CC) olduğunu
bildiğimizden bu mülk üzerinde tasarrufta bulunurken mülkün sahibinin koyduğu
şartlara, kurallara uymaya çalışacağız.
Allah’ın (CC) kulları
üzerinde söz sahibi olduğumuzda, yönetime geldiğimizde kendimizi o kullardan
üstün görmeden mülkün sahibinin koyduğu kurallara göre yöneteceğiz.
Şu an bulunduğunuz
yerden etrafınıza baktığınızda gördüğünüz herşeyin Sahibi vardır. Oturduğunuz
koltuk, Sahibinin var ettiği atomlardan oluşmaktadır. Saksıda duran çiçek,
Sahibinin ona sağladığı imkanlarla (güneş, su vs.) büyümektedir. Pencereden
görünen deniz ve içindeki tüm canlılar Sahipleri dilediği için orada
bulunmaktadır…
Ve hatta kendi
bedeniniz; o da sizden tamamen bağımsız olarak sizi var edenin kontrolündedir.
Tüm uzuvlarınız, damarlarınız, sinir sisteminiz, hücrelerinizin her biri
Sahibinizin ilminin ve üstün aklının eserleridir. Bu sayılanların hiçbiri sizin
sahip olmayı düşünüp tasarladığınız, sonra da var ettiğiniz şeyler değildir.
Siz dünyaya
gözünüzü açtığınızda hem kendi bedeninizdeki kusursuz sistemle, hem de içinde
bulunduğunuz dünyayla ve hatta tüm evrenle karşılaştınız. Ancak bundan önce
bunların hiçbirine sahip değildiniz ve bundan sonra da kendi iradenizle bunlara
sahip olmanız mümkün değildir. Elbette bu gerçek tüm insanlar için geçerlidir.
O halde herşeyin mülkü onları Yaratana aittir; yani herşeyin yaratıcısı ve
sahibi olan Allah’a (CC)…
Allah-ü Teala (CC)
mülkün hem sahibi, hem hükümdarıdır. Malikiyetinde olsun, Melikiyetinde olsun
(Melikiyet: amme menfaati için kanunlar ve nizamlarla hükumet yürütmek kuvveti.
Malikiyet: emlak ve arazi üzerinde tasarruf etmek kuvveti) O’na (CC) bir ortak
veya bir denk yoktur. Kullarından bazılarına muvakkaten mülk verir, hükümdar
yapar, bazılarına da arazi ve emlak verir, mülk sahibi yapar. Bu suretle onlar,
Allah’ın (CC) verdiği bu mal ve mülk üzerinde ariyet bir melikiyet hakkına malik
olurlar. Allah-ü Teala (CC) verdiği bu hükümdarlık veya mal ve servet kuvvetini
kullanma ve onlardan faydalanma yollarını da bildirmiştir.
Allah (CC) ister
ki, kullar nefs ü hevaya uyup da zarar ve ziyana uğramasınlar, bilakis bu fani
kuvvetle daha büyük karlar elde etsinler.
Hüner, bu fani
sermaye ile baki saadeti kazanmaktır. İnsanlar bu kuvvetleri yalnız fani
maksatlar uğrunda ve kendi keyf ve heveslerine göre kullanırlar ve harcarlarsa,
ecel geldiği vakit bunların hepsi biter, herşeyden mahrum kalır. Fakat muvakkat
sahibliğe aldanmayarak, mülk ve melekutun hakiki sahibi olan Allah’ın (CC) emirlerine
göre, O’nun (CC) rızası için, O’nun (CC) yoluna sarf ederlerse, Allah (CC) onları
boşa gidermez, ebedi ni’metlerle karşılar. Bu suretle ecel gelince, fani hayata
bedel baki hayat başlamış olur.
Allah (CC) kendi
mülkünü yine kendi mülkü ile satın alıyor. Allah-ü Teala (CC) Malikü’l-mülk
olduğu için, kulun elindeki de O’nun (CC) mülküdür ve hatta kulun bizzat
kendisi de. Şu halde Allah (CC) kendi mülkünü yine kendi mülküyle değiştiriyor;
faniyi baki ile tebdil ediyor demektir. Fakat burada kazanç yalnız kula ait
olduğu için, bu kazancı kabul edip etmemek hususunda Allah (CC) kulunu serbest
bırakmıştır. Kul kazanmak istiyorsa, gönül hoşluğiyle Allah’ın (CC) rızasını gaye
tutarak, elindeki kuvvetle o uğurda çalışması icabeder. Birçokları bu ariyet
kuvvete aldanarak, yani bu kuvvet kendisininmiş te, ileride hiç hesabı
sorulmayacakmış gibi davranarak, Allah’ın (CC) kullarına eza ve cefa ettiğini,
hak, hukuk tanımayarak, bir çok hak sahibinin haklarını elinden aldığını ve nihayet
günün birinde eli boş, dili tutuk göçüp gittiğini düşünerek, böyle feci bir
sonuçtan Allah’a sığınmak ve Allah’ın (CC) verdiği bu imkanlarla kendine ve
başkalarına hayır ve menfaat sağlamağa çalışmak durumundadır.
|
|