|
......................................................................
Keremi bol, çok cömert, karşılık beklemeksizin
veren… |
......................................................................
“İyilik
yapan, Keremi bol, cömert” anlamına gelen “el-Kerîm”
İsm-i Celili, Kur’an-ı Kerim’de Rabbimizin (CC) ismi olarak iki yerde geçmektedir.
“...Kim
şükrederse, artık o kendisi için şükretmiştir, kim nankörlük ederse, gerçekten
benim Rabbim (CC) Gani (hiçbir şeye ve kimseye ihtiyacı olmayan)dır, Kerim
olandır.”
“Ey
insan, Kerim olan Rabbine karşı seni aldatan nedir?”
Kerim
olan Rabbimiz (CC) bizi yaratmış. İhtiyacımız olan havayı, güneşi, suyu bol
miktarda yaratmış. Vücudumuzun organlarını parayla almaya çalışsak trilyonlar
versek alamayız.
Rabbimiz (CC) bize karşılıksız olarak vermiş. Verirken mümin kafir ayırımı da
yapmamıştır. Kullarını müsafir olarak ağırlayacağı, dünyayı da çiçeklerle,
böceklerle, yıldızlarla, denizlerle süslemiş.
Azıcık
ibadetlerimize, sadakalarımıza bol sevap va’deden Kerime iman edenlerde Allah-ü
Teala (CC) Hz.leri’nin kullarına karşı iyilik yapmaya devam ederler. İnsanların
hatalarını görmemeye çalışırlar. İnsanların küçücük iyiliklerini gözlerinde
büyütürler.
İnsanlara
iyilik yaparken hak edip etmediğini düşünmezler. Çünkü Kerim olan Rabbimiz (CC)
bizlere nimetler verirken bizim ona layık olup olmadığımızı hesaba katmadan O
(CC) kereminden vermiştir.
Evren
en ince ayrıntısına kadar Allah-ü Teala (CC) Hz.leri tarafından yaratılmış ve O’nun
(CC) sıfatlarıyla şekillenmiştir. Var olan herşey, O’ndandır (CC). Tüm
güzellikler, incelikler O’nun (CC) aklının tecellileridir. Diğer tüm varlıklar
gibi insanlar da O’nun (CC) dilemesi ile yeryüzüne gelirler. Anne karnında bir
çiğnem et parçası olan insan büyür, güzel bir yüze sahip olur ve böylece -ü
Teala (CC) Hz.leri’nin sanatını yansıtır. Nitekim bir ayette insanın üstünlüğü
şöyle bildirilmiştir: “Ey insan, ‘üstün kerem sahibi' olan Rabbine (CC) karşı
seni aldatıp-yanıltan nedir? Ki O (CC), seni yarattı, 'sana bir düzen içinde
biçim verdi' ve seni bir itidal üzere kıldı. Dilediği bir surette seni tertib
etti.”
Ancak
bazı insanlar düşünebilme yeteneğine sahip oldukları halde, böyle mükemmel
düzenlenmiş bir dünyaya nasıl geldiklerini, çevrelerindeki sayısız nimetin kim
tarafından verildiğini düşünmezler. Kuran'da bu insanlar için şöyle
denmektedir: “Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir
şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti. Şüphesiz biz
insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı
onu işiten ve gören yaptık. Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici
olur ya da nankör.”
Kendisine
verilmiş olan yeteneğini kullanan ve görüp akleden bir insan ise düşünür; kim
tarafından yaratıldığını, kendi başına elde etmeye asla güç yetiremeyeceği
sayısız nimeti kimin verdiğini, algılama, düşünebilme, akledebilme
kabiliyetinin kimin armağanı olduğunu... Bunları düşünen insanın ise karşısına
çıkan gerçek tektir: Onu var eden, kendisine asla güç yetiremeyeceği üstün
nimetleri bağışlayan, son derece cömert bir Yaratıcı vardır. Bu Yaratıcı
kitabında insana şöyle seslenmektedir: “Yaratan Rabbin (CC) adıyla oku! O (CC),
insanı bir alak'tan yarattı. Oku! Rabbin (CC) en büyük kerem sahibidir; Ki O,
kalemle (yazmayı) öğretendir. İnsana bilmediğini öğretti. Hayır; gerçekten
insan, azar. Kendini müstağni gördüğünden. Şüphesiz, dönüş yalnızca Rabbinedir
(CC).”
Yukarıdaki
ayetlerde de görüldüğü gibi kendisini yaratan 'en büyük kerem sahibi' Allah’a
(CC) karşı insana düşen görev şükretmek ve azgınlaşmamaktır. Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri insana sayısız nimetler vermiş ve karşılık olarak da yalnızca kendisine
kulluk etmesini, büyüklenmemesini istemiştir. Elbette bu Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri’nin samimi kullarının üzerinde taşıdığı ahlaktır. Onlar da dünyada
gösterdikleri bu faziletli tavırlarının karşılığını ahirette daha üstünüyle
alacaklardır.
Allah-ü
Teala (CC) Hz.leri bazı kullan hakkında keremiyle, bazı kullan hakkında da
intikamiyle muamele buyurur, emir ve irade O’nundur (CC), O’na (CC) hesap
soracak, niçin böyle ettin diyecek bir kudret yoktur. Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri Kerimdir, muktedirken affeder, vad edince sözünü yerine getirir. Allah-ü
Teala (CC) Hz.leri, iyilik edenlere mükafat vad etmiş ve bu vad, kullar için
bir hüccet olmuştur. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin bu vadini yerine getirecek
iyiler, behemehal mükafatını bulacaklardır. Bir de tehdit manasına (vaid)
vardır. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri, kullarının kötülük yapıp da mücazat
görmelerine razı olmadığı için, kendilerini azab ile tehdit etmiştir. Vaid
budur. Bu vaid hükmünce, günah yüküyle huzuruna gelen kulların hepsi de azab
ile mahkum olmak icab ederken, O (CC) dilediğini adliyle muaheze eder,
dilediğini keremiyle afveder. Demek ki, bazı kullan hakkında vaidini infaz
etmemesi de O’nun (CC) lutf ve keremidir.
Yine
O’nun (CC) lutf ve keremidir ki, bazı kullarına umduğundan ziyade ihsan eder.
Çok meşakkatli olmayan bazı ibadetlere, yine o cinsten kat kat meşakkatli
olanların sevabından daha çok bir sevab tahsis buyurur. Nitekim bazı
zamanlarda, bazı mekanlarda yapılan bir ibadete diğerlerinden fazla sevap
tahsis edilmiştir. Mesela, mübarek gecelerde ve Harem-i Şerif gibi mübarek
yerlerde yapılan ibadetler imtiyazlıdır.
Kendine
sığınan düşkünleri, kimsesizleri reddetmez. Huzuruna çıkmak için vasıtalar
aranmasına da müsaade etmez. Yarın, hesab ve muhakeme gününde, bazı kullarını
inceden inceye hesaba çektiği halde, bazılarını da hafifçe geçiverir. Bütün bu
saydıklarımız, mahza Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin keremi eseridir. Bu gibi
tahsisat da “Yef’alüllâhü mâ yeşâ-ü ve
yahkümü mâ yürîd” hükümlerindendir; başka sebeb de aranmaz. Bunların hepsinde,
ancak Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin kendi bildiği hikmetleri vardır.
|
|