|
......................................................................
Gökleri, yeri, her şeyi ayakta tutan, koruyan… |
......................................................................
“Her şeyi ayakta tutan” anlamına gelen “el-Kayyûm” İsm-i Celili, Kur’an-ı
Kerim’de üç yerde geçer. “Bütün yüzler diri ve her şeyi ayakta tutana boyun
eğmiştir. Zulüm yüklenenler ise perişan olmuştur.”
Hiçbir yaratık yoktur ki varlığı ve varlığının devamı kendi elinde olsun.
Yaratılmışların en akıllısı insan dünyaya gelişinde ve dünyadan gidişinde,
dünyada yaşarken, ayakta duruşunda bir başkasına muhtaç. Biz otururken,
çalışırken, gezerken, uyurken kalbimizi çalıştıran, kanımızı atıp toplayan,
yediklerimizi vücudumuzun ihtiyacına göre hazmettiren ve bizi ayakta tutan
birisinin varlığını farketmesek de o bizi ayakta tutuyor. İman edeni de, inkar
edeni de ayakta tutuyor.
“el-Kayyûm”a iman edenler olarak bizler de ihtiyaç sahibi
her canlının ihtiyacını karşılamak için gayret göstereceğiz.
Kayyûm, kâimin mübalağasıdır. Kayyâm gibi. Her şey üzerine kâim demektir.
Bunun manası, herşeyin kıyamı, yani bir varlık sahibi olarak durabilmesi neye
mütevakkıf ise, onu veren demektir. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri, her şeye,
mukadder olan vaktine kadar durmak için sebeplerini ihsan etmiştir. Onun için
her şey Hakk (CC) ile kaimdir, İnsan kendi ruhunun, kendi bedenini nasıl
tuttuğunu ve idare ettiğini güzelce düşünürse, bu yüksek hakikati birazcık
sezebilir. Görülüyor ki, insan yaşayıp dururken ölüyor ve o zaman beden yine
eskisi gibi görünse de atıldır; görmez, işitmez, suyu çekilmiş değirmen gibi
olur ve bir zaman sonra da dağılır. Çünkü onu tutan, idare eden ruh idi. ruhun
alakası kesilince beden bu hale geldi.
İnsanın ruhunda ve ruhun cesetle olan alakasında çok esrar vardır. Bu
esrara nüfuz etmeye çalışmak, birçok hakikatların bilinmesine, bir çok
müşküllerin çözülmesine sebep olur. Mesela, ruh cesedin bütün zerrelerine,
hüceyrelerine, en ince elyafına kadar hayat ve intizam serpiyor; bu sayededir
ki, vücuddan çekici bir güzellik, zindelik ve sıhhat fışkırıyor. Ceset her an
ruhun bu feyz ve inayetine muhtaçtır. Bu kesilirse çirkin ve müstekreh bir hale
gelir. Bunun gibi kainatın her zerresi her lahza Allah’ın (CC) inayetine
muhtaçtır, İnayet, bir şeyin ıslah ve ibkasına itina ve ihtimam göstermek
manasınadır ki, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nden her zerrenin kıyamı için icab-ı
hale göre her lahza değişen hususi iradedir. Bu irade iledir ki, her zerre
muhtac olduğu şeyin sebeplerini elde etmiş olur. Allah’ın (CC) bu inayeti bir
lahza kesilmiş olsa, hiçbir şey ayakta kalamaz, her şey kökleri kesilmiş
ağaçlar gibi devrilir gider.
Gafil insan! Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin senden
başka nice nice kulları var. Öyleyken O (CC) seni görüp gözetme işini, sanki
senden başka kulu yokmuş gibi, hususi bir ehemmiyetle yerine getirmektedir.
Senin ise O’ndan (CC) başka tutanın ve gözetenin yokken, seni bırakıverdiği
surette, guya elinden tutacak, hayatını kurtaracak başka hamilerin varmış gibi,
Onun kulluğunda tembellik edip gevşeklik gösteriyorsun. Allah’ın (CC) rahmeti,
inayeti ne büyük… Senin gafletin ne derin!
|
|