|
......................................................................
Buyrukları ve bütün işleri hikmetli, hikmet ve
hüküm sahibi… |
......................................................................
“Hükmeden, işleri sağlam ve hikmetli olan” manasına gelen “el-Hakîm” ismi
cemili Kur’an-ı Kerim’de 97 defa geçmekte.
Kur’an-ı Hakim, Allah (CC) kelamı olması nedeniyle lafzı manası gayet
muhkem=sağlam, emir ve yasakları hikmetli olduğundan Kur’an-ı Hakim, zikri
hakim, Kitabı Hakim olarak isimlendirilmiştir.
Hakim olan Rabbimizin (CC) yarattığı her şey hikmetlidir. Boş, gayesiz,
faydasız bir şey yaratmamıştır.
Yarattığı en küçük zerreden en büyüğüne
kadar sağlam ve güzel yaratmıştır. Yarattığı her şeyde sağlamlık, güzellik ve
faydalılık hedeflenmiştir. Kur’an-ı Hakim’in 1400 yıllık zaman içinde içine bir
tek harf sokulamamış, bir tek harf çekilememiştir.
Bir atomun sağlamlığı, estetiği ve faydalılığı günümüzde yeni anlaşıldı.
Halbuki Hakim olan Allah-ü Teala (CC) Hz.leri onu binlerce yıl önce yaratmıştı.
Hakim’e (CC) iman eden bir mü’min yaratılan her şeyin bir hikmete binaen
yaratıldığını bilir ve hiçbir şeyi israf ve imha etmez.
Yaptığı her şeyin sağlam, estetik ve faydalı olmasına dikkat eder.
“O Allah ki (CC),
yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret'
verendir. En güzel isimler O’nundur (CC). Göklerde ve yerde olanların tümü O’nu
(CC) tesbih etmektedir. O (CC), Aziz, Hakimdir.”
Bugün ulaşılabilen
bilgi seviyesi ile şu gerçek ortaya çıkmıştır: Kainatın yoktan var olduğu ilk
andan bu yana oluşan tüm olaylar belirli bir plan içinde gelişmiştir. Öyle ki
bu planın sonucunda üzerindeki tüm canlılarla birlikte dünya oluşmuştur. Ve
akıl sahibi olan insan, yeryüzündeki yerini almıştır. Elbette bu durumda insana
düşen, kendi varlığı için en uygun koşulların bir düzen içinde oluşturulduğunu
fark edebilmek, kainatın meydana geliş aşamalarındaki hikmetleri
kavrayabilmektir. Kendisine verilen bunca nimet karşısında insan unutmamalıdır
ki, herşeyin bir amacı ve hikmeti vardır. Kendisinin rahatlıkla yaşayabildiği
bir dünya yaratılmıştır ve bu dünyayı Yaratanın kuşkusuz her yaptığı iş hikmet
doludur.
“Dediler ki: ‘Sen
yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten sen,
herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın’.”
“Mü'min erkekler
ve mü'min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten
sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah'a (CC) ve
Resûlü'ne (SAV) itaat ederler. İşte Allah'ın (CC) kendilerine rahmet edeceği
bunlardır. Şüphesiz, Allah (CC), üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.”
“Ve şüphesiz senin
Rabbin (CC), O (CC), onları haşredecektir. Gerçekten O (CC), hüküm ve hikmet
sahibidir, bilendir.”
Hakîm, hikmet
sahibi demektir. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin buyrukları ve yasakları hep
hikmettir ve kullar için, hayr ve menfaat kaynağıdır. Bu buyruklar Kitap ve
Sünnetin tarifine göre ifa edilirse, ona mahsus hayr ve menfaat husule gelir,
insanlar bilmediğini öğrenir, her an terakki eder, fakat ifa edilmezse hayr ve
menfaat kesilir, terakki de durur.
Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri’nin yasak ettiği şeylere dikkat edilsin. Her biri insanlar için birer
afettir. Bu afetleri, haram ve halali yaratan Allah’tır (CC). Onları
yapabilecek kuvvet ve kudreti veren de O’dur (CC). Bununla beraber haramı yasak
eden, halali mubah kılan da O’dur (CC). Bundaki hikmeti, imtihandır. Bu
imtihanla herkes kendi kıymetini ve insanlar birbirlerinin sadakat derecelerini
öğrenmiş olacaklardır. Yoksa Allah-ü Teala (CC) Hz.leri, yasak ettiği şeylere
riayet edenlerle etmiyenleri, daha kendilerini yaratmazdan önce biliyordu.
Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri’nin hiçbiri işi de hikmetsiz ve faydasız değildir. Fakat gerek emir ve
nehiylerindeki, gerek işlerindeki hikmet ve faidelerin gayesi, kainatın
intizamı ve mukadder olan vakte kadar devamıdır. Yoksa kendi zatına ait bir
menfaat değildir. Çünkü Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin hiçbir şeye ihtiyacı
yoktur ve hiçbir beklediği de yoktur. Kainatın küçük bir modeli olan vücudumuza
şöyle bir ibret gözü ile bakarsak görürüz ki, varlığımızdan her uzvun bir
hizmeti vardır ve her şey yapacağı hizmete uygun olarak yaratılmıştır. Hiçbir
şey hizmetinde aksaklık göstermez, su-i istimal yapmaz, tşte azamızın birbirine
uygunluğu, sadakati ve hizmetini güzel yapması sayesindedir ki, “menfaat-i
müştereke” meydana geliyor.
Menfaat-i
müştereke dediğimiz, eceli tamamlanıncaya kadar, ferdin yaşamasından ibarettir.
Ferdin yaşaması için vücudumuzda ayrı ayrı hizmet gören birçok makinaların
birleştiği müşterek hedef de, vücude lazım olan gıdanın alınıp üğünmesi ve
vücuda muzır maddelerin dışarıya atılması... Modelde gördüğümüz bu tertip ve
intizamın bütün kainatta da böyle olduğuna şüphe yoktur. Kainatın her cüzü,
sadakatle yapmakta olduğu vazife ile, mensub olduğu küllün selametini temin
etmiş oluyor. Fakat bu kanunlar, bu hikmetler ne kadar derin ve ne kadar çok,
bunların ihatasına imkan yok...
|
|