|
......................................................................
Yapılan işleri bütün
tafsilatiyle tutan; her şeyi, belli vaktine kadar afat ve beladan saklıyan;
koruyan ve gözeten… |
......................................................................
“Koruyan ve gözeten, muhafaza eden” anlamına gelen “el-Hafîz” İsm-i
Şerif’i Kur’an-ı Kerim’de altı defa geçmektedir.
“Buna rağmen yüz
çevirirseniz, artık size kendisiyle gönderildiğim şeyi tebliğ ettim. Rabbim (CC)
de sizden başka bir kavmi yerinize geçirir. Siz O’na (CC) hiçbir şeyle zarar
veremezsiniz. Doğrusu benim Rabbim (CC), herşeyi gözetleyip-koruyandır.” ayetinde her şeyi gözetimi
altında koruduğunu bildirir.
Hayvanların
hepsine Rabbimizin (CC) verdiği içgüdü ile hangi hayvanın zararlı, hangisinin
zararsız olduğunu öğretmiş. Hangi et veya ot zararlı veya zararsız bunları
Rabbim (CC) onlara öğretmiş. Arıya bal yapmayı, güle çiçek yapmayı öğretmiş.
Her hayvanın bünyesine ve karşılaşacağı tehlikelere göre savunma sistemi
kuruvermiştir.
İnsanı ise akıl
sistemiyle donatmış. Hz. Nuh’a (AS) gemi yapmayı öğretmiş, Hz. Davud’a (AS) harp
sanayiini öğretmiş.
Toplum ve ferdin
varlığını ve birliğini bozacak şeyleri Peygamberler (AS) vasıtasıyla öğretmiş
ve bizim doğuştan getirdiğimiz değerleri korumuş.
Bindörtyüz yıldır
Kur’anını koruyan ve kıyamete kadar da koruyacağını vadeden “el-Hafîz”e iman eden bir mü’min
Kur’ana karşı tavır alanların ekonomik, askeri ve siyasi gücünden endişeye
kapılmaz. O kendi görevini yapıp yapmadığına bakar ve kendisi için endişe eder.
Bugün bilim
adamlarının çoğu, evrenin yoktan var olduğu konusunda kesin bir fikir birliğine
varmışlardır. Çünkü ellerindeki tüm deliller bu gerçeğe işaret etmektedir.
Evrenin yoktan var oluşu sırasında ortaya çıkan atomlar ile bugün canlı-cansız
herşeyi oluşturan atomların birbirleriyle aynı olduğunu da bilim ortaya
koymaktadır. Evrenin ilk yaratılış anında ne kadar atom varsa, şu anda da o
kadar atom vardır. Ancak şöyle bir farkla: Yoktan var oluş anında büyük bir
hızla etrafa dağılan atomlar, bugün yıldızları, dünyayı, atmosferdeki havayı,
yeryüzündeki suyu, toprağı ve hatta sizin bedeninizi meydana getirmektedirler.
Üstelik bunu öylesine kusursuz bir düzenle yapmaktadırlar ki, her bir atoma
hakim olan düzenleyici gücün varlığı kesin olarak anlaşılmaktadır. Zira bir
düzenin varlığı Düzenleyicinin varlığını zorunlu kılar.
Bu noktada
karşımıza şu gerçek çıkmaktadır: Ortada hiçbir şey yokken maddeyi yaratan ve
kusursuz bir düzen oluşturan Allah-ü Teala (CC) Hz.leri, bu düzenin meydana
gelişindeki her aşama hakkında bilgi sahibidir. Çünkü böylesine karmaşık ve
girift bir sistemin tek bir anının dahi kontrolsüz oluşması mümkün değildir.
İşte bu gerçek
bize kainattaki sistemi düzenleyen, var eden Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin
sonsuz ilmini göstermektedir. O (CC) herşeyi yoktan var etmiş ve bu var oluşun
her saniyesini, her dakikasını gözetleyerek kusursuz bir düzen oluşturmuştur.
Ve halen de bu düzeni gözetlemekte ve korumaktadır. Nitekim “Çünkü senin Rabbin
(CC), gerçekten gözetleme yerindedir.” ayeti Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri’nin kainat üzerindeki sürekli korumasını bizlere bildirmektedir.
“Doğrusu Biz,
yerin onlardan ne eksilttiğini bilmişizdir. Katımızda (bütün bunları)
saklayıp-koruyan bir kitap vardır.”
“Oysa onun,
kendilerine karşı hiçbir zorlayıcı-gücü yoktu; ancak biz ahirete iman edeni,
ondan kuşku içinde olandan ayırdetmek için (ona bu imkanı verdik). Senin Rabbin
(CC), herşeyin üzerinde gözetici-koruyucudur.”
“Allah'ın (CC)
dışında birtakım veliler edinenler ise; Allah (CC), onların üzerinde
gözetleyicidir. Sen onların üzerinde bir vekil değilsin.”
Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri, insanlar tarafından yapılan hiçbir şeyi kaçırmaz. İyiden, kötüden,
insanların yaptıkları bütün işleri, konuştukları bütün sözleri, kafalarındaki
bütün niyetleri ve düşünceleri bir bir bilir, hiçbirini unutmaz, hiçbirinde
yanılmaz, hiçbirini başkalarına karıştırmaz. Onun için, yapılan kötülüklerin
hiçbir zerresi kaybolmaz, yapan cezasını bulur.
Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri kainatı muhafaza etmektedir. Gökleri, yeri ve kamu yaratılmışları,
tayin edilen ömürlerini tamamlayıncaya kadar, her türlü afat ve beladan
muhafaza buyurmaktadır. Bu sayededir ki, fezalar içinde ölçüye sığmaz bir hızla
uçuşan sayısız ecram, birbiriyle çarpışmadan, herbiri kendi hududu içinde
yüzmektedir. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri, her mahlukuna, kendine zararlı olan
şeyleri bilecek bir his ilham buyurmuştur. Bu da “el-Hafîz” İsm-i Şerifinin tecelliyatındandır. Bir hayvan kimyevi
tahlil raporuna muhtac olmadan, kendine muzır olan otları bilir ve yemez.
İnsanlara da,
muzır olan şeyleri haram kılmıştır. Mesela, halal, zülal bir yemek ekşir veya
bozulursa, bir ekmek yanarsa, haram olur. Çünkü onlar artık gıda maddesi
olmaktan çıkmış, uzviyeti zehirleyen muzır şeyler haline gelmiştir. Allah-ü
Teala (CC) Hz.leri, insanların maddi varlıklarını zehirleyen bu kabil şeyleri,
fuhşu, alkolü ve benzerlerini haram kıldığı gibi, manevi varlıklarını
zehirleyen dalaleti, sapıklığı, cahilliği ve benzerini de haram kılmıştır.
Allah-ü Teala
(CC) Hz.leri’nin insanları maddi, manevi zararlardan, zulmetlerden muhafaza
için; akıl, fikir, basiret vermesi, peygamberler göndermesi, kitaplar
indirmesi, halali, haramı bildimesi hep bu ism-i şerifin hükmü olarak şükrü
ödenmez nimetlerdir. Hem Allah-ü Teala (CC) Hz.leri ister ki, insanlar bu
nimetlerden faydalansınlar. Nankörlük etmesinler. Onun için Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri, bunlardan faydalanmak isteyenlerin hafızıdır. Onları günahlara
dalmaktan, sapıklara uymaktan, her türlü kötünün kötülüğünden muhafaza buyurur.
Fakat, nimetlere karşı körlükte israr ile inkar ve şirk bataklarına sapan
nankörler, kendi arzuları ile Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin hıfz ve
himayesinden yüz çevirmişler demektir. Onun için onlar hakkında “el-Hafîz” ismiyle muamele buyurmaz. “er-Rakîb” ismi ile muamele buyurur.
Onların gözlerini ve kalplerini çevirir, körlük ve dalalet yaratır.
Karanlıklara bırakır ve bir daha onları nura çıkaracak bir dost ve muhafız da
bulunmaz. Bu nasipsizler Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin verdiği imkanlardan
faydalanmağı arzu etmediklerinden mesuliyet kendilerine aittir.
|
|