......................................................................
Ölüleri diriltip kabirlerinden çıkaran… |
......................................................................
“Ölüleri dirilten”
anlamına gelen bu “el-Bâ’is” İsm-i
Şerif’i Kur’an-ı Kerim’de “el-Bâ’is”
olarak değil de “Kabirlerde olanları diriltir” şeklinde gelmiştir. “Kıyamet
muhakkak gelecektir ve onda hiç şüphe yoktur. Allah (CC) muhakkak kabirdekileri
diriltir.”
Gözle
görülemeyecek kadar küçük meni parçacığını ana karnında diriltip dünyaya
çıkaran Rabbimiz (CC), kabirlerdekini de diriltir.
Güz mevsiminde
sayılarını ancak Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri’nin bildiği çekirdekler ve daneler yapraklarına sarınarak,
üzerlerine de kardan kefenler çekerek toprağa gömülürler. Bahar mevsimi gelince
İsrafil’in (AS) Sur’u gibi seher yelleri esmeye başlayınca ölmüş çekirdekler
çiçeğe dönüşürler.
Rabbimiz (CC) her
an bize diriliş mucizelerini göstermekte. Ancak insanoğlu gördükleri üzerinde
fazla düşünmemekte ve önem vermemekte. Aklı gözünde olan, bülbülü bir yudumluk
et gibi gören, Materyalist kafaya sahip insanlar her çağda olmuş.
İmansızın bir
çürümüş kemiği ufalayarak Hz. Resul (SAV) Efendimiz’e: “Bu çürümüş kemikleri
kim diriltecek?” demiş. Rabbimiz cevap veriyor: “De ki: Onları ilk defa yaratan
diriltecektir. O (CC) bütün yaratıkları bilir.”
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri insanları, ölüp toprak olduktan sonra
dirilterek kabirlerinden kaldıracak “Mevkıf-ı Arasat” denilen çok geniş,
dümdüz, ağaçtan, binadan tamamiyle boş bir yere çıkaracaktır. Yani dünyaya
geliş gibi, bölük bölük ve birbirlerinden doğup türeme suretiyle değil, belki
ilk insandan son insana kadar dünyaya ne kadar insan gelmiş geçmişse, hepsi
birden kabirlerinden Arasat meydanına çıkarılıvereceklerdir. ahiret günü yahud
Kıyamet günü denilen ve Kuranda bunlardan başka daha birçok adları olan gün,
işte budur. imanın köklerinden biri olan “Vel ba’sü ba’delmevt” de budur.
Haktır ve gerçektir, muhakkak surette olacaktır. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri, bu
hakikati bütün indirdiği kitaplarda bildirmiş, bütün Peygamberler (AS) diliyle
insanlara duyurmuştur.
Böyleyken insanlar içinde ahiret akidesini inkar eden bir sınıf hiç eksik
olmamıştır. Her Peygamber (AS) ümmetine bu akideyi haber verdikçe bu herifler: “Olur
şey değil...” diye bu mühim haberi büyük bir şaşkınlıkla karşılamışlardır.
Kuran’ın da hemen her suresinde bu mevzua dair ayetler vardır. Çok defa
münkirlerin ağızından: “Öldüğümüz ve bir toprakla bir yığın kemik olduğumuz
vakit mi, biz mi bas olunacakmışiz? Evvelki atalarımız da mı?” dedikleri hikaye
edildikten sonra Allah-ü Teala (CC) Hz.leri Resulüne (SAV) ferman buyuruyor ki:
“Onlara deki: ‘Evet siz bas olunacaksınız; hem de sizler çok hor ve hakir
olarak, çünkü o iş bir kumandadan ibarettir.’ Derhal bütün ölülerin gözleri
açılıverir. O zaman: ‘Eyvah bizlere. İşte ceza günü!’ derler. Onlara denecek: ‘Evet
bu, işte sizin yalan dediğiniz fasl günü’.”
Übeyy b. Halef adında bir ahmak, bir gün elinde toprak altında çürümüş
bir kemik parçasiyle, Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (AS) Efendimiz’in
huzuruna gelerek kemiğin bir parçasını parmakları arasında ezip toz haline
getirdikten sonra: “Allah (CC), bunu böyle çürüdükden sonra diriltir der misin?”
demiş. “Evet seni de bas eder ve ateşe kor.” buyurmuştur. Hatta bu hadise “Yâsin”
suresinin sonlarındaki birkaç ayet-i kerimenin inmesine sebep olmuştur.
Cahiliyye devrinin kaba saba adamları, böyle bir itikatsızlığa batabilir.
Çünkü karanlıklar içinde kalmıştır. Fakat ortada Kuran kadar eşsiz bir nur
kaynaği, bir gönüller güneşi varken, hala böyle kimselerin bulunmasının
hidayetsizlikten, nasipsizlikten başka bir şeyle izahı mümkün değildir. Yeni
münkirler, eski münkirlerden bu akidesizliği devr ve teslim alırken,
birbirlerine tavsiyeleri daima şüphe ve hayrettir.
Fakat bu şüphe kime karşı ve niçin? Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin
kudretinden şüphe edilir mi? Allah-ü Teala (CC) Hz.leri bir şeyi yaratmak
isteyince ona sadece “Ol!” der. Bu emir ve iradeyi müteakip hemen o şey
oluverir. Allah (CC) kudreti bu. İsterse bir kumanda ile uçsuz, bucaksız kainat
yok oluverir. Sonra göz açıp yumacak kadar kısa bir zamanda, isterse yine tek
kumanda ile yepyeni ve bambaşka alemler meydana geliverir.
Hem biz, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin birer damla sudan hergün binlerce
insanoğlu yaratıp onlara can verdiğini görüp duruyoruz. İşte her gün binlerce
insanoğlunu, nasıl ana karnı kabrinden dünyaya çıkarıyorsa, böylece insanları
da kabirlerinin karnından ahiret sahasına çıkaracaktır. Bas insanın kabrinin
karnından kalkması ve can bulması demektir. Dünyaya doğmak da, insanın ana
karnından çıkması yoluyle olan bir bastir. Bu basi gören, yarınki basi gözüyle
görmüş demektir.
Toprağın altında milyarlarca habbeciklerin ölüler gibi yatıp dururken,
bahar mevsiminde yağan yağmurlar sebebiyle, o cansız kapkara topraklardan,
hadsiz hesapsız nasıl bir nebatat aleminin fışkırıp çıktığını da her sene görüp
dururken, ölülerin dirileceğinde şüpheye düşmeye hiç hakkımız yoktur. Çünkü
Yaradan yine yaratabilir.
Çok defa görülüyor ki, base inanmak istemiyenler bu itikatsızlıklarım
şüphe ile değil de, kati inkar suretinde ifade ediyorlar. Mesela onlara,
öldükten sonra dirileceğiz ve yaptıklarımızdan sorulacağız dendiği zaman: “Canım
bırak böyle köhne masalları...” diyorlar. “Peki bunlar masalmış bıraktık, hangi
hakikatları konuşacağız?” dendiği zaman da: “Bugün öğle yemeğini nerede
yiyeceğiz? Bu gece hangi barda toplanacağız? Yakın kimi kafesliyeceğiz?
Piyasada hangi mallar üzerinde fırıldak çevireceğiz?”, gibi lakırdılar
konuşurlar.
İşte bunlar, işleri kötü, muameleleri bozuk, fikirleri bulanık olan ve
daima başkalarının zararına lüks hayat yaşamak isteyen kimselerdir ki, ahiret
akidesi, mesuliyet fikri onların yüreklerini hoplatan, vücutlarını ürperten
korkunç bir mevzudur. İnanmağa değil, işitmeğe bile tahammül edemezler. ahiret
akidesi, dünyanın bitmez, tükenmez keder ve ıztıraplanna karşı, Allah-ü Teala
(CC) Hz.leri’nin büyük bir lutfu ve tesellisidir. Şu halde buna inanmıyanlar, Allah-ü
Teala (CC) Hz.leri’nin bu nimetinden mahrum kalmışlardır demektir.
|