|
......................................................................
Pek azametl, her şeye galip, şanı yüce… |
......................................................................
“Çok büyük” anlamına
gelen “el-‘Azîm” İsm-i Celil’i
Kur’an-ı Kerim’de Rabbimizin (CC) ismi olarak altı defa geçmekte. Bir defa “Kur’an-ı
‘azim” olarak geçmekte. Yüz defa da büyük başarı,
büyük mükafat, büyük ahlak, büyük haber, büyük gün, büyük günah gibi Allah’ın
(CC) yarattıklarının sıfatı olarak geçmekte.
Yeryüzünün, dağların,
denizlerin büyüklüğünü düşünün. Güneşin ve yıldızların büyüklüğünü ve
aralarındaki uzaklığı anlatacak rakam bulunamadığından ışık yılıyla anlatılmaya
çalışıldığını düşünün ve evrenin büyüklüğünü hayal edin.
Hadisi şeriflerde bildirildiğine göre yedi kat gökyüzü, bütün
yıldızlarla beraber, yedi kat yeryüzü “Kürsi”nin yanına atılsa, çöle atılan
demirden bir yüzük gibi kalır. “Kürsi” de “Arş-ı a’la” nın içine atılsa o da
çöle atılan bir demir yüzük gibi kalır.
“O’nun (CC)
ilminden yalnız O’nun (CC) dilediğinden başkasını kavrayamazlar. O’nun (CC) kürsisi
gökleri ve yeri kuşatmıştır. Onların (göklerin ve yerin) korunması O’na (CC) ağır
gelmez. O (CC) yücedir, çok büyüktür.”
“Çok büyük” olan Allah-ü
Teala (CC) Hz.leri’ne iman edenler, büyük alim, büyük mimar, büyük sanatçı,
büyük komutan, büyük işveren, büyük işçi yetiştirmeye çalışırlar ve kul yanında
küçülmezler.
Azamet, büyüklük
manasınadır. Hakiki büyüklük Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne mahsustur. Yerde,
gökte, bütün varlık içinde mutlak ve ekmel büyüklük ancak O’nundur (CC) ve
herşey O’nun (CC) büyüklüğüne şahittir. Bu sıfatta da Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri’ne herhangi bir denk bulunması muhaldir. Çünkü her şey, her an ve her
hususta, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne ihtiyacını gösterip dururken büyüklük
bahis mevzuu olur mu?
İhtiyaç ile
büyüklük birbirine zıt şeylerdir. Varlığımızı O’na (CC) borçlu olduğumuz gibi,
kafamızda ve kasamızda ne varsa, onları da O’na (CC) borçluyuz.
İhtiyaçlarımızın husulü O’nun(CC) lutf ve keremine bağlı, maksatlarımızın
meydana gelmesi O’nun (CC) iradesine mütevakkıftır.
Yaradılmışlar
kendi aralarında içlerinden bazıları hakkında "büyük" sözünü
kullanırlar. Mesela, zaferler kazanmış bir komutana büyük asker, bilgi
şubelerinin her hangi birinde yepyeni mevzular açana büyük alim, Süleymaniye
camii gibi seyranı bile insana hayranlık veren eserler kurana büyük mimar...
derler. Kendilerine büyüklük ünvanı verilen bu zatların büyüklüklerini isbat
eden alamet, şüphe yok ki, her birinin ortaya koyduğu eserdir. Bu eserlere ne
kadar nüfuz edilirse, onların büyüklük dereceleri o kadar iyi anlaşılmış olur
ve o nisbette de gönüllerde kendilerine karşı bir sevgi ve tazim hissi uyanır.
Fakat bu eserlere nüfuz edebilmek de bilgiye bağlıdır. Süleymaniye camiinin bir
abide-i sanat olduğunu ben de görüyorsam da, sanatın bütün inceliklerine vakıf
olan bir mimar-mühendis kadar zevk alamam.
İyice düşünülünce
tasdik edilir ki, büyük dediğimiz bu adamları bir damlacık sudan meydana
getiren ve onlara büyüklük vasfını kazandıran, kudret ve kabiliyet bağışlıyan,
büyükler büyüğü Allah-ü Teala (CC) Hz.leri, daha evvel sezilmek, sevgi ve
saygının en yükseği ona tahsis edilmek iktiza eder. Her göz attığımız noktada, Allah-ü
Teala (CC) Hz.leri’nin yarattığı, bir değil, milyarlarca eser görüyoruz.
Bir çimen yaprağı,
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin sunundaki büyüklüğü gösteren bir kitaptır. Ufak
bir çimen yaprağında, Süleymaniye camiinden ziyade sanat esrarı bulunduğuna
şüphe yoktur. Ben bir nebatat mütehassısı olmadığım halde, kaba görüşlerimle,
bu çimen yaprağındaki esrara tamamiyle nüfuz edilerek künhüne, son haddine
ulaşıp, son esrara el dokundurmanın imkansızlığına kaniim.
Evet, yaprağın
ebadı, üst ve arka satıhlarının kuruluşu, rengi, biçimi, dokunuşu, cilası,
kokusu... birer bahis değil midir? Sonra görüyoruz ki, yaprağın tam ortasında
uzanmış bir ana damardan iki tarafa nasıl birçok damarlar ayrılmış ve her
ayrılan damar mütemadiyen çatallanıp gitmiştir. Öyle ki, bu çatallanmalar gözle
ve hatta mikroskopla görülemiyecek kadar incelmiştir. Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri o yaprağa gıdalanma ve nemalanma kuvvetleri bahşetmiştir. O kuvvetlerle
toprakların alünda kendine yarayan ve dağınık bir halde bulunan gıda
maddelerini bir hortum gibi nasıl kendine çekiyor. Bu gıda zerreleri ırmaklar
gibi o damarlardan akıyor. Yaprağın her zerresi bundan nasibini alarak, süt
emen yavrucaklar gibi o da büyüyüp gidiyor.
Muhakkak ki, o
yaprağın içinde ve dışında çok geniş bir teşkilat var... Alan, veren, çeken,
toplayan, saklayan, bağlayan, ıslatan, kurutan, dokuyan cihazlar, teller,
düğmeler var. Bunlar Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin emir ve takdiri ile
durmadan işleyip duruyor. İnsan bunların ne ince, ne acaip şeyler olduğunu
öğrenmeğe kalkışsa, sonu acze varır dayanır. İşte Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri’nin büyüklüğünü görmek ve öğrenmek isteyenler için bir çimen yaprağı,
bir kitap kadar derin ve geniştir.
|
|