......................................................................
Pek azametl, her şeye galip, şanı yüce…
......................................................................

 

 

 

“Çok büyük” anlamına gelen “el-‘Azîm” İsm-i Celil’i Kur’an-ı Kerim’de Rabbimizin (CC) ismi olarak altı defa geçmekte. Bir defa “Kur’an-ı ‘azim”[1]  olarak geçmekte. Yüz defa da büyük başarı, büyük mükafat, büyük ahlak, büyük haber, büyük gün, büyük günah gibi Allah’ın (CC) yarattıklarının sıfatı olarak geçmekte.

Yeryüzünün, dağların, denizlerin büyüklüğünü düşünün. Güneşin ve yıldızların büyüklüğünü ve aralarındaki uzaklığı anlatacak rakam bulunamadığından ışık yılıyla anlatılmaya çalışıldığını düşünün ve evrenin büyüklüğünü hayal edin.
Hadisi şeriflerde bildirildiğine göre yedi kat gökyüzü, bütün yıldızlarla beraber, yedi kat yeryüzü “Kürsi”nin yanına atılsa, çöle atılan demirden bir yüzük gibi kalır. “Kürsi” de “Arş-ı a’la” nın içine atılsa o da çöle atılan bir demir yüzük gibi kalır.[2]

“O’nun (CC) ilminden yalnız O’nun (CC) dilediğinden başkasını kavrayamazlar. O’nun (CC) kürsisi gökleri ve yeri kuşatmıştır. Onların (göklerin ve yerin) korunması O’na (CC) ağır gelmez. O (CC) yücedir, çok büyüktür.”[3]

“Çok büyük” olan Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne iman edenler, büyük alim, büyük mimar, büyük sanatçı, büyük komutan, büyük işveren, büyük işçi yetiştirmeye çalışırlar ve kul yanında küçülmezler.

Azamet, büyüklük manasınadır. Hakiki büyüklük Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne mahsustur. Yerde, gökte, bütün varlık içinde mutlak ve ekmel büyüklük ancak O’nundur (CC) ve herşey O’nun (CC) büyüklüğüne şahittir. Bu sıfatta da Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne herhangi bir denk bulunması muhaldir. Çünkü her şey, her an ve her hususta, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne ihtiyacını gösterip dururken büyüklük bahis mevzuu olur mu?

İhtiyaç ile büyüklük birbirine zıt şeylerdir. Varlığımızı O’na (CC) borçlu olduğumuz gibi, kafamızda ve kasamızda ne varsa, onları da O’na (CC) borçluyuz. İhtiyaçlarımızın husulü O’nun(CC) lutf ve keremine bağlı, maksatlarımızın meydana gelmesi O’nun (CC) iradesine mütevakkıftır.

Yaradılmışlar kendi aralarında içlerinden bazıları hakkında "büyük" sözünü kullanırlar. Mesela, zaferler kazanmış bir komutana büyük asker, bilgi şubelerinin her hangi birinde yepyeni mevzular açana büyük alim, Süleymaniye camii gibi seyranı bile insana hayranlık veren eserler kurana büyük mimar... derler. Kendilerine büyüklük ünvanı verilen bu zatların büyüklüklerini isbat eden alamet, şüphe yok ki, her birinin ortaya koyduğu eserdir. Bu eserlere ne kadar nüfuz edilirse, onların büyüklük dereceleri o kadar iyi anlaşılmış olur ve o nisbette de gönüllerde kendilerine karşı bir sevgi ve tazim hissi uyanır. Fakat bu eserlere nüfuz edebilmek de bilgiye bağlıdır. Süleymaniye camiinin bir abide-i sanat olduğunu ben de görüyorsam da, sanatın bütün inceliklerine vakıf olan bir mimar-mühendis kadar zevk alamam.

İyice düşünülünce tasdik edilir ki, büyük dediğimiz bu adamları bir damlacık sudan meydana getiren ve onlara büyüklük vasfını kazandıran, kudret ve kabiliyet bağışlıyan, büyükler büyüğü Allah-ü Teala (CC) Hz.leri, daha evvel sezilmek, sevgi ve saygının en yükseği ona tahsis edilmek iktiza eder. Her göz attığımız noktada, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin yarattığı, bir değil, milyarlarca eser görüyoruz.

Bir çimen yaprağı, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin sunundaki büyüklüğü gösteren bir kitaptır. Ufak bir çimen yaprağında, Süleymaniye camiinden ziyade sanat esrarı bulunduğuna şüphe yoktur. Ben bir nebatat mütehassısı olmadığım halde, kaba görüşlerimle, bu çimen yaprağındaki esrara tamamiyle nüfuz edilerek künhüne, son haddine ulaşıp, son esrara el dokundurmanın imkansızlığına kaniim.

Evet, yaprağın ebadı, üst ve arka satıhlarının kuruluşu, rengi, biçimi, dokunuşu, cilası, kokusu... birer bahis değil midir? Sonra görüyoruz ki, yaprağın tam ortasında uzanmış bir ana damardan iki tarafa nasıl birçok damarlar ayrılmış ve her ayrılan damar mütemadiyen çatallanıp gitmiştir. Öyle ki, bu çatallanmalar gözle ve hatta mikroskopla görülemiyecek kadar incelmiştir. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri o yaprağa gıdalanma ve nemalanma kuvvetleri bahşetmiştir. O kuvvetlerle toprakların alünda kendine yarayan ve dağınık bir halde bulunan gıda maddelerini bir hortum gibi nasıl kendine çekiyor. Bu gıda zerreleri ırmaklar gibi o damarlardan akıyor. Yaprağın her zerresi bundan nasibini alarak, süt emen yavrucaklar gibi o da büyüyüp gidiyor.

Muhakkak ki, o yaprağın içinde ve dışında çok geniş bir teşkilat var... Alan, veren, çeken, toplayan, saklayan, bağlayan, ıslatan, kurutan, dokuyan cihazlar, teller, düğmeler var. Bunlar Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin emir ve takdiri ile durmadan işleyip duruyor. İnsan bunların ne ince, ne acaip şeyler olduğunu öğrenmeğe kalkışsa, sonu acze varır dayanır. İşte Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin büyüklüğünü görmek ve öğrenmek isteyenler için bir çimen yaprağı, bir kitap kadar derin ve geniştir.


[1] bak: Hicr S. A.87

[2] Tefsir-i İbn-i Kesir Bakara 255

[3] Bakara S. A.255

 
   
 

Allah'ım (CC)! Azîm sensin, senden büyük yoktur. Aciz bırakılamayan tek ulu sensin.

Allah'ım (CC)! Emirlerine karşı gelmek mümkün mü? Ey yüce Allah'ım (CC)! Mümınlere olan mükafatını yerine getirmeni engelleyecek kimse yoktur.  İnkar edenlerin azabını da def edecek kimse yoktur.  Biz iman edenleriz ve ancak sana teslim olanlardanız. Bizleri dünyada ve ukbada yüce makamlarla mükafatlandırdığın kullarından eyle!  (AMİN)

.................................................

 

Kula Gerekenler: Küçük bir yaprağın yaradılışındaki esrara nüfuz edemiyeceğini anlayan bir insan, onu yeryüzünde henüz ismini, cismini öğrenemediğimiz milyarlarca çeşit nebatata, yüksek dağlara, engin denizlere ve o denizlerde yaşıyan hadsiz hesapsız acaip mahlukata ölçmeli de, kainatın yaradılışındaki hikmet ve esrarın zihinler yırtıcı heybeti karşısında Yaradana secdeye kapanmalı ve “Ya Rabbel-alemin! Büyüksün, büyüksün. Büyüklük, ancak Senin şanındır. Bizi ancak Sana kulluk edip, rızana eren kullarına kat! Cahillerin, Senin şanına yaraşmıyan sözlerinden Seni tenzih ve takdis ederiz. Bizi onlarla beraber tutma!” diye daima lutf ve merhametini istemelidir.

Daima aşağılatıcı ahlaktan soyunmalı, ruhani sıfatlarla emsalsiz olmalı ve Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nden yardım dilemelidir.

 

İsm-i Şerif'in Faideleri: 40 gün sabahları 94 kere bu İsm-i Şerif’i zikreden, borçtan kurtulur ve zengin olur. İzzet sahibi olur, kalbi boş şeylerden kurtulur.

 

 

 

 

 
 © 2003-2004     GAVSULAZAM.de    Her Hakkı Mahfuzdur.