|
......................................................................
Her şeyi çok iyi bilen… |
......................................................................
“Her şeyi bilen” manasına gelen “el-‘Alîm” İsm-i Şerif’i Kur’an-ı
Kerim’de 162 defa zikredilmiştir. 4 defa da “el-Allâm=çok iyi bilen” olarak
zikredilmiştir. İlim kelimesi 105 defa tekrarlanmıştır.
Bütün bunlardan ilmin önemini anlıyoruz. Yediğimiz yemeklerin, içtiğimiz
içeceklerin, giydiğimiz elbiselerin, evlerimizin, bineklerimizin hepsinin
yapılması, kazanılması, harcanması ilimle olmaktadır.
Rabbimizin (CC) ilmiyle insanlık ailesinin ilmini kıyaslamak için
bilgisayar çağını yakalayan insanın keşfettikleri ve ilim diye sevindikleri
Rabbimizin milyonlarca yıl önce yarattığıdır. İnsan yaratmıyor, yaratılanı
keşfediyor. Kendi vücudunda bir hücre yaratamadığı gibi daha vücudundaki
hücrelerin sayımını tamamlayamamıştır.
Genetik mühendisleri genlerin şifresini çözmeye çalışıyor. Bunlar güzel
gelişmeler ama o genlerin şifresini Rabbimiz (CC) Hz. Adem’in (AS) genlerinde
kodlamıştı. Ayrıca gen mühendisleri kendi akıllarını da kendileri yaratmış
değil.
Biz ‘Alîm olan Allah’ın (CC) ilminden yararlanmaya çalışacağız. Kelamı
olan Kur’an ilimlerini öğrendiğimiz gibi tabiat bilimlerini de öğreneceğiz.
Kur’an’ı indiren Allah’tır (CC). Tabiatı yaratan Allah’tır (CC). O’nun (CC)
indirdiğini ve yarattığını anlamaya çalışmak ibadettir.
İnsana kalemi öğreten,
kitabı öğreten,
Kur’an’ı öğreten,
isimleri öğreten, harp
sanayiini öğreten, Hz. Süleyman’a
(AS) kuş dilini öğreten,
bilenlerle bilmeyenlerin denk olmadığını bildiren Allah-ü
Teala (CC) Hz.leri’dir. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri: “Her ilim sahibinin üstünde
daha alim biri vardır.” Buyurmaktardır. ve
ilim despotluğu yapan, ilmin şarlatanlığını yapanları da uyarır.
Mal arttıkça yükünüz artar. İlim arttıkça yükünüz hafifler. Mal
dağıtılınca azalır, ilim dağıtıldıkça çoğalır. Yemeğe doyulur, ilime doyulmaz.
Siz malı korursunuz, ilim sizi korur.
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri ‘Alîm’dir, her şeyi bilir. Olmuşları bildiği
gibi, olacakları da, olmuşlar kadar açık bilir. Zamanın başladığı tarihten
sonuna kadar olmuş, olacak her şey Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin ilminde her lahza
hazırdır. Hiç bir hadise Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin ilminden bir lahza
dışarıda kalamaz. Hiç bir şey O'na (CC) karşı kendini gizliyemez. Mahlukat
O'nun (CC) yaratmasiyle var olduğu gibi, O'nun (CC) tayin ettiği kadar yaşar,
yer, içer. O'nun (CC) müsaade ettiği kadar bilir. İlerisini bilemez. Öteki
sıfatları da böyledir. Mesela, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin muktedir kıldığı
kadar yapar, ilerisine gücü yetmez. O'nun (CC) irade ettiği kadar görür,
işitir, ilerisinden haberi olmaz. İnsanların her şeyi bir hudut içinde ve bir
ölçüye göre olduğu gibi, bilgileri de böyle.
Bu varlık içinde insanın bildiği bir ise, bilmediği hadsiz ve
hesapsızdır. Mesela, arz küresi, insanın evi demektir. İnsan oturduğu evin
muhteviyatını bile henüz tamamiyle öğrenmiş değildir. Halbuki bu evin içinde,
mahzenlerinde, ambarlarında, dolaplarında acaba daha neler var? diye asırlar
boyunca durmadan, dinlenmeden araştırmalar yapagelmiştir. Yattığı yerin bir
metre altında, altun hazinesini bilemediği için açlıktan ölen bir insan
farzedelim. Yahut devasız derde düşmüş, ümitsizlik içinde ızdırap çekiyor.
Kimbilir o bilinemeyen deva, belki de hergün çiğneyip geçtiği bir ottadır. İşte
bu haller, her şeyi öğrendim zanneden insanların hakikaten acınacak
taraflarıdır.
Evet insanlar bir çok şeyler öğrenmiştir, fakat daha öğrenilecek o kadar
esrar var ki, bilgi arttıkça bunların kesâfeti de artıyor. Bir de şu var ki,
insanlar bildikleri şeylerde tam ve mutlak bir biliş sahibi olamıyorlar; bütün
bilgiler eşyanın ve hadiselerin dışında kalıyor. İç yüzüne nüfuz etmeye
sarfedilen gayretlerin sonu, acze varıp dayanıyor. İnsanların bilgi hususundaki
aczleri, asıl istikbale dönünce daha açık canlanır. Bir lahza sonra ne olacak?
Bunu görebilecek bir göz veya gözlük insana verilmiş değildir. Zaten bir
insanın nihayet yüz senelik hayatı, ezellerin, ebedlerin sonsuzluğu içinde
nedir ki? Göz açıp yumacak kadar bir zaman değil mi? Bu kadar kısa bir ömür
içinde neyi görecek, neyi bilecek? Eğer aczini görebilirse ne mutlu!
İnsanoğlu, bu günkü atom devrinde elindeki hikmet ve kimyanın ışığıyle
denizlerin dibinde yüzmesine, havaların üstünde gezmesine rağmen, bilgisi de,
kendisi de dar bir çember içinde bağlı bulunmaktadır. Mesela, oturduğu arzın
sathından merkezine doğru yüz kilometre inemediği gibi, aksi istikamette de
başını alıp hudutsuz uzaklaşamaz. Halbuki arzın tabiî büyüklüğüne bakarak bu
kadarcık mesafe, bir yumurta kabuğu kalınlığı demek olduğuna göre, mağrur
insan, iki kabuk arasına sıkışmış kalmış bir vaziyette olduğunu unutur veya
idrak etmez de, her şeyi bilirim ve her şeyi yaparım zanneder. Zaman olur ki,
insan bildiklerini unutur da bilmez hale gelir. (Unutmak, ilmin afetidir.) Bazen
de insan bildiği şeyde yanılır ve yanlış bilir. Hakkı batıl, batılı hak sanır.
Hele bu ne kadar fecidir!
|
|