İNDEX

GAVSULAZAM

SİLSİLE

ONİKİ İMAMLAR

YOLUMUZ

Tefekkür-ü Mevt ölümü düşünmek ve onu günde bir defada olsa beş dakika kadar hatırlamak, bizim tarikatımızın değişmez bir prensibidir.

Ölümü tefekkür etmek, ölümü hatırdan çıkarmamak müride herşeyden önce dünyanın kendisi için bir gurbet evi bir gurbet diyarı olduğunu hatırlatır. Bunu sürekli hatırlayan bir mürid de o gurbet evinde kendisine sılada lazım olacak şeylerin peşine koşar, boş heva ve heveslerin isteğine cevap vermez.

Ölüm halini düşünmekten uzak olan bir mürid, ölümü unutur bütün emelleri dünyaya bağlar. O gurbet evinden hiç ayrılmayacakmış gibi dünya ve dünyalıklar, boş heva ve heves ve de malayani işlerden kendini ayıramaz. Bu tefekkür-ü mevtin (ölümü düşünmenin) zahiri manasıdır.

Batini manasına gelince: burada da mürid, “Mutu gable ente mutu” yani ölmeden evvel ölümü tadın, ölmeden evvel olun, düsturunu kendisine ilke denir. Bu ne demektir?

Müridin nefs-i emmaresinin ruhuna hoş gösterdiği kötü hasletlerinden sıyrılması, silkinip ayrılması demektir. Müridin yaptığı ibadet ve taatleri, ruhuna gıda şekline gelerek o ibadet ve taatler kendisini günahlardan sakındırmalıdır. Ahlakını ve ruhunu terbiye edebilmelidir.

Ahlak ve ruh terbiye edildikçe tüm işlenen ameller ruha gıda haline gelir ve tabiatıyla o ruhda, yavaş yavaş kötü hasletlerinden sıyrılarak, ayrılarak, yani yavaş yavaş o ruhda, kibir, riya, zulüm, hased, kin vs. vs. gibi kötü hasletlerden ayrılarak yerini tevazuya, adalete, alçak gönüllülüğe ve tevekküle bırakacak olması demektir. İşte ölmeden önce ölüm, nefsin kötü huylarını yok etmek, öldürmek demektir.

Nefsin bu kötü haseletleri yok oldukça ruh kendi öz benliğini, bulur kendi özüne doğru yükselmeye başlar.

Haliyle o ruhun sahibi mürid de, çeşitli manevi mevki ve makamlara nail olur.
İşte tefekkürü mevtin zahiri ve batını manalarını ve faydalarını böyle özetledikten sonra tefekkürün yapılış yani münferid derslerde ve toplu zikirlerde tefekkür-ü mevt'in yapılma, düşünme şekli nasıldır? Biraz da ondan bahsedelim.

Gözler kapatılarak kendimizi sekaret halinde ölümle pençeleşir bir vaziyette düşünürüz. Daha sonra da Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin emri olan ölüme teslim oluruz. Yakınlanmız üzerimizdeki elbiselerden bizi soyup imam efendiye teslim eder. İmam efendi cesedimizi bir güzel yıkayıp temizledikten sonra kefenleyip tabuta koyarak camii önündeki musalla taşınaa taşınırız.

Sonra cemaat namazımızı kılar ve omuzlarda bizi kabristana taşırlar. Kur'an'lar okunmaya başlar, bu arada ceset de tabuttan çıkrılarak ebedi istirahatgah olan o daracık kabre yerleştirilir. Üzeremiz ilk önce bir sıra tahtayla, daha sonra da yaradılışımızdaki Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin kullandığı hammedde olan toprak ile kapatılır. Artık bizim için bir yardımcı, bir dost, bir yaranın bulunmayacağı bir yolculuk başlamıştır. Burada tek dost ve tek yardımcı Allah'tır (CC).

Daha sonra Münker ve Nekir (AS) sorgu sual melekleri gelir. “Rabbin kim? Peygamberin kim? Dinin ne? Kitabın ne? Kıblen neresi?” diye kabir sorularını sorarlar. Biz de Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin yardımı, Hz. Resulullah (SAV) Efendimiz’in şefaati, Pirimiz Abdulkadir-i Geylani (KS) Efendimiz ve meşayihlarımızın himmeti ile bir bülbül misali bu sualleri cevaplandırırız. Kabrimiz genişler, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin emri ile cennet bahçelerinden bir bahçeye dönüşür. İşte o güzel yerde kıyametin kopmasını bekleriz.

İşte müferid dersler ve de toplu zikirlerimizde tefekkürü mevt gözler kapalı bu şekliyle hatıra getirilir.[1]

Akibetinin ölüm,bekleyeceği yerin kabir,ebedi kalacağı yerin cennet veya cehennemden biri olduğunu bilen bir kimse için,ölümü hatırda tutmaktan daha mühim, ölüm için hazırlık yapmaktan daha üstün bir tedbir olamaz.

Resul-i Ekrem (SAV) Efendimiz bir Hadis-i şeriflerinde: “Ağız tadını bozan ölümü çok hatırlayınız!”[2] buyurmuşlardır.

Bunu yapanlar akıllı kişilerdir. Akıl insana her şeyden önce bunun için gereklidir. Ölümü daima göz önünde bulunduran bir kimse ölüm için hazırlık yapar,azık toplamakla meşgul olur, öldüğü zaman kabrini cennet bahçelerinden bir bahçe olarak bulur.

Diğer bir Hadis-i Şerifte Hz. Resul-i Zişan (SAV) şöyle buyurmuştur: “Ölümü çok hatırlayın. Çünkü ölümü hatırlamak günahları eritir, kişiyi dünyaya dalmaktan alıkoyar.”[3]

Ölümü unutan, bütün gayesi dünya olan, ahiret hazırlığını aklına bile getirmeyen kimse öldüğü zaman kabrini Cehennem çukurlarından bir çukur olarak bulur. Bu ise pişmanlıkların en büyüğüdür.

Hz. Resulullah (SAV) Efendimiz yine şöyle buyurmuşlardır: “Dünyada garip, yahut yolcu gibi ol, nefsini ehl-i kuburdan (kabirde imiş gibi) say!”[4]

Bir insanda bu halin bulunması çok faydalıdır. Çünkü garip insan kötülük yapamaz. Yolcu ise eline çantasını almış yol almakla meşguldür. Sonra kabirde bulunanların hali ile hallenmemiz tavsiye ediliyor. Şimdiden kabre girmiş gibi. Çünkü biz ölüme mahkumuz.

Nefis ölmeyi hiç istemez. Onu bu hususta terbiye etmek için birinci planda ölümü çok anmak ve çöl yolculuğuna çıkacak olan bir insanın bu tehlikeli yolculuktan başka bir şey düşünmediği gibi düşünmek lazımdır.

Nefse öleceğini, bilcümle malından, evlatlarından ve sevdiklerinden ayrılacağını sık sık duyurmalıdır.

Mezar ve hasta ziyaretleri ile cenaze merasimlerine iştirak etmek, gönülde ölümü hatırlamayı tazeler.

Ömer Bin Abdülaziz (RA) şöyle buyurmuşlardır: “Ölümü çok hatırla! Şayet bolluk içinde isen onu sana daraltır, darlıkta isen hayatını genişIetir.”

Çocuklara da ölümü küçük yaşlarda duyurmalı ve sevdirmelidir. Yoksa çocuk ölümü unutur, dünyaya sarılır, Hakk’tan (CC) uzaklaşır.

Vuku’u muhakkak olan ölüm için elde fırsat dilde ruhsat varken hep hazırlıklı bulunmaya çalışmalıyız.

Hz. Resul-i Ekrem (SAV) Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde: “Ölümün eline düşmezden evvel (tevbe ve istiğfar ve haksız muamelelerini düzeltmek gibi ön hazırlıklar ile) ölüme hazırlan.”[5] buyurmuştur.

Orada eyvah demememiz için dünyaya niçin geldiğimizi, nereye gideceğimizi, niçin yaratıldığımızı ve ne yapmamızın gerektiğini şimdiden düşünmeliyiz. Kazanabilirsek ebedi bir hayat kazanılmış olacak.

Tüm bunlardan maksat odur ki, kişi dünyada kalacağı kadarıyla dünya ile ilgilenmeli, gideceği yer olan ahiret hayatı için gerekli çalışmaları yapmalıdır. Bir gün gelecek, bu can bedenden çıkacak. Kişi amelleriyle baş başa kalacak. Kimi yüzlerin ak, kimi yüzlerin de kara olacağı o dehşetli günde, Cenab-ı Allah (CC) Hz.leri’nin huzurunda alnımız, yüzümüz ak olsun istiyorsak, devamlı tefekkür etmeli, ölümün bizi de bir gün bulacağını unutmamalıyız.

Bir şiir:

 

ÖLÜM GERÇEK! ÖLÜM HAK!

Ölünce ardımdan ağlamasın hiç kimse

Siz beni, ben de sizi sevdimse

Ey dostum! Bana dua et, ve gülümse

Ölüm gerçek! Gidiyorum.. Ölüm Hak!

 

Ölüm beni de buldu ansızın

Meğer sıra bendeymiş, kabrimi kazın

Mezar taşıma da şu yazıyı yazın:

"Ey Yolcu! Dur! İbret nazarıyla bir BAK!"

 

Bunları ardımdan ibretle okuyun..

Kulak verin feryadıma, beni duyun..

Kur'an meyvasından her an YASiN soyun

Sonra da gönderin bana, tabak tabak...

 

Yolculuk haddinden de kısa sürdü

Bu yolu Laz'ı da geçti, Çerkez'i, Kürd'ü

Bu ana kadar herkes yaşadı, hürdü...

Bu durak son durak! Bu konak son konak!

 

Kul Ahmet artık hepten gülsüz kalıyor

Ebediyyen yalnız, bülbülsüz kalıyor

Sorgu sualler gece-gündüz yağıyor

Yağmur misali üstüne, sağnak sağnak!

07.05.1996

www.GAVSULAZAM.de


[1] Kadiri Yolunu Gerçekte Yaşayıp Yaşatanlar

[2] Tirmizi

[3] İbn-i Ebid-dünya

[4] Tirmizi

[5] C.Sağir

 

(C) 2003 - 2004     www.GAVSULAZAM.de    Her hakkı mahfuzdur...
Ana Sayfa    |    Misafir Defteri    |    Bize Yazın