Korkma, sakınma, Allah (CC) korkusuyla
günahtan kaçınmakta, Allah’ın (CC) emir ve yasaklarına uymakta titizlik
gösterme. “Allah’ın (CC) himâyesine girmek, emrini tutup azabından korunma”
anlamında Kur’anî bir terim. Bu şekilde titiz davranan
insana, “muttaki” denir.
Kur’an’da takva üç mertebede
ifade buyurulmuştur:
1- Ebedî olarak cehennem azabında kalmamak için, imân edip
şirkten korunmak. Bu hususla ilgili bir ayetin meâli şöyledir: “O zaman inkâr
edenler, kalplerine taassubu, câhilliyet taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah da
(CC) elçisine ve müminlere sükûnet ve güvenini indirdi. Onları takvâ sözü
üzerinde durdurdu. Zâten onlar buna pek lâyık kimselerdi. Allah (CC) her şeyi
bilendir.”
2- Büyük günahlardan kaçınmak, küçük günahları tekrar
tekrar işlemekten uzak durmak ve farzları eda etmek. Bu husustaki bir ayetin meali
de şöyledir: “O (peygamberlerin gönderildiği) ülkelerin halkı inansalar ve
takva ile hareket edip (Allah’ın cc. azabından) korunsalardı, elbette onların
üstüne gökten ve yerden nice bereket (ve bolluk kapılarını) açardık. Fakat
yalanladılar. Biz de kazanmakta oldukları kötülükler yüzünden onları
yakalayıverdik.”
3- Bütün benliği ile Allah’a (CC) dönmek ve insanı Allah’tan
(CC) alıkoyan her şeyden uzak durmak. Hakiki takva budur ve Kur’an’da, inanan
insanlardan bu takvaya sahip olmaları istenmektedir: “Ey iman edenler! Allah’tan
(CC), O’na (CC) yaraşır şekilden korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.”Bu ayetin açıklaması mahiyetinde olan diğer bir ayetin meâli şöyledir: “O halde
gücünüzün yettiği kadar Allah’tan (CC) korkun. Dinleyin, itâat edin, kendi
iyiliğinize olarak harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden kurtulursa, işte onlar
kurtuluşa erenlerdir.”
Takvanın bu üç mertebesi, Kur’an’ın
diğer bir yerinde bir arada zikredilmiştir:
“İman eden ve iyi isler
yapanlara, hakkıyla sakınıp (takva ile hareket edip) iman ettikleri ve iyi
işler yaptıkları, sonra yine hakkıyla sakınıp (takva ile hareket edip) iman
ettikleri, sonra da hakkıyla sakınıp (takva ile hareket edip) yaptıklarını,
ellerinden geldiğince güzel yaptıkları takdirde, (haram kılınmadan önce)
taptıklarından dolayı günah yoktur. (Önemli olan inandıktan sonra imân ve iyi
amelde sebattır). Allah (CC) iyi ve güzel yapanları sever.”
Görüldüğü gibi bu ayette iman
ve ameli salih iki kere ve takva üç mertebe olarak zikredilmiştir. İnsanın iman
edip şirkten korunması mahiyetinde olan ilk mertebe kişinin kendi nefsi ve
vicdanı arasında olan bir takvadır. İkincisi, insanın kendisi ile diğer
insanlar arasındaki hususlarla ilgili olan takvadır ve üçüncüsü de, insanın
kendisi ile Allah-ü Tela (CC) Hz.leri arasındaki takvası ve imanıdır. Bu ayette
takvanın bu üçüncü derecesi, ihsan olarak zikredilmiştir.
Nitekim Hz. Muhammed (SAV)
Efendimiz de: “İhsan nedir?” şeklindeki bir soruya, “İhsan, Allah’ı (CC) görüyormuş
gibi hareket etmendir. Sen O’nu (CC) görmüyorsan, şüphesiz O (CC) seni
görmektedir.”
diyerek cevap vermiştir.
Hz. Muhammed (SAV) Efendimiz bir
hadisiyle, burada söz konusu olan takvanın ikinci çeşidini şöyle açıklar: “Helal
belli, haram da bellidir. Fakat bu ikisinin arasında şüpheli şeyler vardır. Bu
nedenle şüphelerden korunan, dinini ve ırzını temiz tutmuş olur. Şüphelere
düsen, harama da düşer. Nasıl koruluğun kenarında koyun otlatan çobanın
koyunlarının her an koruluğa girme ihtimali varsa, şüpheli şeylerden
korunmayanın harama düşme ihtimali de öylece vardır. Haberiniz olsun ki, her
hükümdarın koruluğu vardır. Allah’ın (CC) korusu da haramlardır.”
Yüce Allah (CC) Hz.leri, Kur’an-ı
Kerim’in baş tarafında, Bakara suresinin ilk ayetlerinde, takva sahibi olan
muttaki insanları övmüş ve onların çeşitli vasıflarını belirtmiştir. Buna göre
takva sahibi olan insanlar, hiç tereddüt etmeden hidayet ve kurtuluş yolu olarak
Kur’an’ı seçerler; gaybe inanır, beş vakitlik namazlarını kılar ve helal yoldan
elde ettikleri mallarını helal yolda, Allah’ın (CC) yolunda harcarlar. Bütün
mukaddes kitaplara iman eder, özelikle ahiret inancı ve hazırlığı içinde
olurlar. Bu şekilde hareket eden takva sahipleri, aynı zamanda Allah (CC)
tarafından övülmüş, hak yolda bulunan ve felaha kavuşacak olan insanlar olarak
haber verilmişlerdir.
Kur’an’da takvayı över
mahiyette daha çok ayet vardır. Bunlardan bazılarının meali şöyledir: “Kim takva
sahibi olur (Allah’tan cc. korkar)sa, Allah (CC) ona bir çıkış yolu ihsan eder
ve ona beklemediği yerden rızık verir. Kim Allah’a güvenirse O kendisine yeter.
Şüphesiz Allah (CC) emrini yerine getirendir. Allah (CC) her şey için bir ölçü
koymuştur.”
Hz. Resul-i Ekrem (SAV)
dualarında Yüce Allah’tan (CC) çeşitli nimetleri talep ederken, takvayı da
istemiştir ve bu şekilde dua etmesiyle, takvanın önemine ifade etmiştir.
İnsanlar, Hz. Adem (AS) ve
Havva’dan çoğalmaları veya her biri bir anne ve babadan doğmaları itibariyle
yaratılışta eşittirler. Bu açıdan soy ve soplarıyla övünmeleri yersizdir. Çünkü
gerçek ve yegâne üstünlük takva üstünlüğüdür. Kur’an bu takva üstünlüğünü şöyle
ifade eder: “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve
birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki
Allah (CC) yanında en değerli ve en üstün olanınız, takva bakımından en üstün
olanınız (Allah’tan cc. en çok korkanınız)dır. Şüphesiz Allah (CC) bilendir,
her şeyden haberi olandır.”
Hz. Muhammed (SAV) Efendimiz de
veda hutbesinde aynı durumu şöyle izah etmiştir: “Ey insanlar! Rabbiniz (CC) birdir.
Babanız birdir. Hepiniz Ademdensiniz (AS) ve Adem de (AS) topraktandır. Allah’ın
(CC) yanında en üstün olanınız takvası en fazla olanınızdır. Araplarla Arap
olmayanların birbirine karşı üstünlüğü ancak takva iledir.”
Başka bir hadiste de
Resulullah (SAV): “Arabın Arab olmayana hiç bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük
ancak takva iledir.”
diyerek, bu hususu te’yid etmiştir.
Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz’in
takva hakkında söylediği diğer bazı hadisler de şöyledir: “Allah’a (CC) karşı
takva sahibi olmanızı tavsiye ederim.”
“İnsanın Cennete girmesine en
çok sebep olan şey, onun Allah’a (CC) karşı duyduğu takvasıdır.”
Ebu Süfyan’ın naklettiğine
göre, Hz. Muhammed (SAV) Efendimiz Herakleios’a mektup yazdığı zaman, ona: “Gelin
sizinle aramızda eşit olan bir kelimede birleşelim.” ayetini yazmıştı. Mücahit
bu kelimenin, takva kelimesi olan “Lâ
ilâhe İllallah” olduğunu söylemiştir.
Ebu Hureyre’nin (RA) naklettiğine
göre Resulullah (SAV) Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Birbirinize hased etmeyin.
Kendiniz almak istemediğiniz halde diğerini zarara sokmak için bir malı medh
edip fiyatını artırma yarışına kalkışmayın. Birbirinize buğz etmeyin. Birbirinize
yüz çevirip arka dönmeyin. Sizden bazınız diğer bazınızın alış verişi üzerine
alış verişe girişmesin. Ey Allah’ın (CC) kullan! Birbirinizle kardeşler olunuz.
Müslüman Müslümanın kardeşidir. Müslüman Müslüman’a zulmetmez. Yardıma muhtaç
olduğu zaman da onu yalnız ve yardımcısız bırakmaz. Onu hor ve hakir görmez.
Takva işte budur.” Resulullah (SAV) “takva işte budur.” sözünü üç defa
tekrarlamış ve her seferinde de eli ile göğsüne işaret etmiştir.
Hz. Nebiyy-i Muhterem (SAV) Efendimiz
burada takvanın çok geniş bir mana ifade ettiğini ve bunun da kalbe dayanan
manevî bir duygu ile olduğunu ifade etmiştir.
Hz. Ömer (RA) de takva için
şöyle buyurmuştur: “Müminin keremi, takvasıdır.”
Takva, Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri’nin inanan kulları için işâret buyurduğu bir toplanma ve yardımlaşma
noktasıdır. Kur’an’da: “İyilik ve takvada yardımlaşın. Günah ve düşmanlıkta
yardımlaşmayın.”diyerek, takvanın İslam’daki yerini göstermiştir.
www.GAVSULAZAM.de
|