İNDEX

GAVSULAZAM

SİLSİLE

ONİKİ İMAMLAR

YOLUMUZ

Korkma, sakınma, Allah (CC) korkusuyla günahtan kaçınmakta, Allah’ın (CC) emir ve yasaklarına uymakta titizlik gösterme. “Allah’ın (CC) himâyesine girmek, emrini tutup azabından korunma” anlamında Kur’anî bir terim. Bu şekilde titiz davranan insana, “muttaki” denir.[1]

Kur’an’da takva üç mertebede ifade buyurulmuştur:

1- Ebedî olarak cehennem azabında kalmamak için, imân edip şirkten korunmak. Bu hususla ilgili bir ayetin meâli şöyledir: “O zaman inkâr edenler, kalplerine taassubu, câhilliyet taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah da (CC) elçisine ve müminlere sükûnet ve güvenini indirdi. Onları takvâ sözü üzerinde durdurdu. Zâten onlar buna pek lâyık kimselerdi. Allah (CC) her şeyi bilendir.”[2]

2- Büyük günahlardan kaçınmak, küçük günahları tekrar tekrar işlemekten uzak durmak ve farzları eda etmek. Bu husustaki bir ayetin meali de şöyledir: “O (peygamberlerin gönderildiği) ülkelerin halkı inansalar ve takva ile hareket edip (Allah’ın cc. azabından) korunsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket (ve bolluk kapılarını) açardık. Fakat yalanladılar. Biz de kazanmakta oldukları kötülükler yüzünden onları yakalayıverdik.”[3]

3- Bütün benliği ile Allah’a (CC) dönmek ve insanı Allah’tan (CC) alıkoyan her şeyden uzak durmak. Hakiki takva budur ve Kur’an’da, inanan insanlardan bu takvaya sahip olmaları istenmektedir: “Ey iman edenler! Allah’tan (CC), O’na (CC) yaraşır şekilden korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.”[4] Bu ayetin açıklaması mahiyetinde olan diğer bir ayetin meâli şöyledir: “O halde gücünüzün yettiği kadar Allah’tan (CC) korkun. Dinleyin, itâat edin, kendi iyiliğinize olarak harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden kurtulursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.”[5]

Takvanın bu üç mertebesi, Kur’an’ın diğer bir yerinde bir arada zikredilmiştir:

“İman eden ve iyi isler yapanlara, hakkıyla sakınıp (takva ile hareket edip) iman ettikleri ve iyi işler yaptıkları, sonra yine hakkıyla sakınıp (takva ile hareket edip) iman ettikleri, sonra da hakkıyla sakınıp (takva ile hareket edip) yaptıklarını, ellerinden geldiğince güzel yaptıkları takdirde, (haram kılınmadan önce) taptıklarından dolayı günah yoktur. (Önemli olan inandıktan sonra imân ve iyi amelde sebattır). Allah (CC) iyi ve güzel yapanları sever.”[6]

Görüldüğü gibi bu ayette iman ve ameli salih iki kere ve takva üç mertebe olarak zikredilmiştir. İnsanın iman edip şirkten korunması mahiyetinde olan ilk mertebe kişinin kendi nefsi ve vicdanı arasında olan bir takvadır. İkincisi, insanın kendisi ile diğer insanlar arasındaki hususlarla ilgili olan takvadır ve üçüncüsü de, insanın kendisi ile Allah-ü Tela (CC) Hz.leri arasındaki takvası ve imanıdır. Bu ayette takvanın bu üçüncü derecesi, ihsan olarak zikredilmiştir.[7]

Nitekim Hz. Muhammed (SAV) Efendimiz de: “İhsan nedir?” şeklindeki bir soruya, “İhsan, Allah’ı (CC) görüyormuş gibi hareket etmendir. Sen O’nu (CC) görmüyorsan, şüphesiz O (CC) seni görmektedir.”[8] diyerek cevap vermiştir.

Hz. Muhammed (SAV) Efendimiz bir hadisiyle, burada söz konusu olan takvanın ikinci çeşidini şöyle açıklar: “Helal belli, haram da bellidir. Fakat bu ikisinin arasında şüpheli şeyler vardır. Bu nedenle şüphelerden korunan, dinini ve ırzını temiz tutmuş olur. Şüphelere düsen, harama da düşer. Nasıl koruluğun kenarında koyun otlatan çobanın koyunlarının her an koruluğa girme ihtimali varsa, şüpheli şeylerden korunmayanın harama düşme ihtimali de öylece vardır. Haberiniz olsun ki, her hükümdarın koruluğu vardır. Allah’ın (CC) korusu da haramlardır.”[9]

Yüce Allah (CC) Hz.leri, Kur’an-ı Kerim’in baş tarafında, Bakara suresinin ilk ayetlerinde, takva sahibi olan muttaki insanları övmüş ve onların çeşitli vasıflarını belirtmiştir. Buna göre takva sahibi olan insanlar, hiç tereddüt etmeden hidayet ve kurtuluş yolu olarak Kur’an’ı seçerler; gaybe inanır, beş vakitlik namazlarını kılar ve helal yoldan elde ettikleri mallarını helal yolda, Allah’ın (CC) yolunda harcarlar. Bütün mukaddes kitaplara iman eder, özelikle ahiret inancı ve hazırlığı içinde olurlar. Bu şekilde hareket eden takva sahipleri, aynı zamanda Allah (CC) tarafından övülmüş, hak yolda bulunan ve felaha kavuşacak olan insanlar olarak haber verilmişlerdir.[10]

Kur’an’da takvayı över mahiyette daha çok ayet vardır. Bunlardan bazılarının meali şöyledir: “Kim takva sahibi olur (Allah’tan cc. korkar)sa, Allah (CC) ona bir çıkış yolu ihsan eder ve ona beklemediği yerden rızık verir. Kim Allah’a güvenirse O kendisine yeter. Şüphesiz Allah (CC) emrini yerine getirendir. Allah (CC) her şey için bir ölçü koymuştur.”[11]

Hz. Resul-i Ekrem (SAV) dualarında Yüce Allah’tan (CC) çeşitli nimetleri talep ederken, takvayı da istemiştir ve bu şekilde dua etmesiyle, takvanın önemine ifade etmiştir.[12]

İnsanlar, Hz. Adem (AS) ve Havva’dan çoğalmaları veya her biri bir anne ve babadan doğmaları itibariyle yaratılışta eşittirler. Bu açıdan soy ve soplarıyla övünmeleri yersizdir. Çünkü gerçek ve yegâne üstünlük takva üstünlüğüdür. Kur’an bu takva üstünlüğünü şöyle ifade eder: “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah (CC) yanında en değerli ve en üstün olanınız, takva bakımından en üstün olanınız (Allah’tan cc. en çok korkanınız)dır. Şüphesiz Allah (CC) bilendir, her şeyden haberi olandır.”[13]

Hz. Muhammed (SAV) Efendimiz de veda hutbesinde aynı durumu şöyle izah etmiştir: “Ey insanlar! Rabbiniz (CC) birdir. Babanız birdir. Hepiniz Ademdensiniz (AS) ve Adem de (AS) topraktandır. Allah’ın (CC) yanında en üstün olanınız takvası en fazla olanınızdır. Araplarla Arap olmayanların birbirine karşı üstünlüğü ancak takva iledir.”[14]

Başka bir hadiste de Resulullah (SAV): “Arabın Arab olmayana hiç bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.”[15] diyerek, bu hususu te’yid etmiştir.

Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz’in takva hakkında söylediği diğer bazı hadisler de şöyledir: “Allah’a (CC) karşı takva sahibi olmanızı tavsiye ederim.”[16]

“İnsanın Cennete girmesine en çok sebep olan şey, onun Allah’a (CC) karşı duyduğu takvasıdır.”[17]

Ebu Süfyan’ın naklettiğine göre, Hz. Muhammed (SAV) Efendimiz Herakleios’a mektup yazdığı zaman, ona: “Gelin sizinle aramızda eşit olan bir kelimede birleşelim.” ayetini yazmıştı. Mücahit bu kelimenin, takva kelimesi olan “Lâ ilâhe İllallah” olduğunu söylemiştir.[18]

Ebu Hureyre’nin (RA) naklettiğine göre Resulullah (SAV) Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Birbirinize hased etmeyin. Kendiniz almak istemediğiniz halde diğerini zarara sokmak için bir malı medh edip fiyatını artırma yarışına kalkışmayın. Birbirinize buğz etmeyin. Birbirinize yüz çevirip arka dönmeyin. Sizden bazınız diğer bazınızın alış verişi üzerine alış verişe girişmesin. Ey Allah’ın (CC) kullan! Birbirinizle kardeşler olunuz. Müslüman Müslümanın kardeşidir. Müslüman Müslüman’a zulmetmez. Yardıma muhtaç olduğu zaman da onu yalnız ve yardımcısız bırakmaz. Onu hor ve hakir görmez. Takva işte budur.” Resulullah (SAV) “takva işte budur.” sözünü üç defa tekrarlamış ve her seferinde de eli ile göğsüne işaret etmiştir.[19]

Hz. Nebiyy-i Muhterem (SAV) Efendimiz burada takvanın çok geniş bir mana ifade ettiğini ve bunun da kalbe dayanan manevî bir duygu ile olduğunu ifade etmiştir.

Hz. Ömer (RA) de takva için şöyle buyurmuştur: “Müminin keremi, takvasıdır.”[20]

Takva, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin inanan kulları için işâret buyurduğu bir toplanma ve yardımlaşma noktasıdır. Kur’an’da: “İyilik ve takvada yardımlaşın. Günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayın.”[21] diyerek, takvanın İslam’daki yerini göstermiştir.[22]

www.GAVSULAZAM.de


[1] Rağıb el-İsfahânî, el-Müfredât fi Caribi'l-Kur'an, Mısır, 1961, s. 530

[2] Fetih S. A.26

[3] Araf S. A.96

[4] Al-i İmran S. A.102

[5] Teğabun S. A.16; el-Beydavi, Envaru’t-Tenzîl ve Esranu’t-Te’vîl, Mısır, 1955, 1, 6

[6] Maide S. A.93

[7] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul 1971, III, 1807

[8] Buhâr İman, 37; Müslim, İman 57; Ebu Dâvud, Sünne, 16; Tirmizî, İmân, 4; İbn Mace, Mukaddime, 9; Ahmed b. Hanbel, 1, 27, II, 7

[9] Buhârı, İmân, 39; Müslim, Müsâkat, 107; Ebu Davud, Büyû', 3; Tirmizî Büyû', 1; Neseî, Büyû', 2; İbn Mâce, Fiten, 14; Ahmed b. Hanbel, IV, 267

[10] bak: Bakara S. A.1-5

[11] Talak S. A.2,3

[12] Muhammed b. Allan es-Sıddîkî, Delilu’l-Falihin li turuki Riyazi’s-Salihin, Mısır 1971, I, 252

[13] Hucurat S. A.13

[14] Ahmed Zeki Safve, Cemheretu Hutebi’l-Arab, Mısır 1962, I, 157

[15] Ahmed b. Hanbel, V, 411

[16] Ebu Davûd, Sünen, 5; Tirmiz, İlim, 16; Ahmed b. Hanbel, II, 325

[17] Ahmed b. Hanbel, II, 392, 442

[18] Buharî, Eymân, 19

[19] Müslim, Birr, 32; Tirmiz, Birr, 18; Ahmed b. Hanbel, II, 325

[20] Muvatta, Cihâd, 35

[21] Maide S. A.2

[22] Şamil İslam Ansiklopedisi

 

(C) 2003 - 2004     www.GAVSULAZAM.de    Her hakkı mahfuzdur...
Ana Sayfa    |    Misafir Defteri    |    Bize Yazın