Ey Müslüman! Dünya dedikleri
bir hiçten ibarettir. Hiç olduğu şuradan anlaşılıyor ki, sonu hiçtir.
Fudayl İbn-i Iyaz (RA) der: “Hakk
Teala’dan (CC) bana erişti ki, kıyamet gününde dünya gelip zinet ve süsleriyle
kendini arzedecek ve diyecek ki: ‘Ya İlahi (CC)! Beni şu kullarına mesken et.’
Allah-ü Teala (CC) şöyle cevap verecek: ‘Ben senden razı değilim. Sen benim
düşmanımın. Heba ol, yok ol.’ Bunun üzerine dünya da yok olacaktır.”
Hiç olan dünyaya gönül veren,
yolunda ömrünü çürüten ve hiç olan şeyi isteyenler de bir hiçten ibaret
kalacaklardır. Amma hiçi hiç sayan ariftir.
Sen mutlaka şöyle bil ki,
kişiyi Allah (CC) yolundan saptıran ve nefs-i emmarenin yaramaz ahlaklarıyla
ahlaklandıran dünyadır. Dünyaya muhabbete sebep övünmek, kibirlenmek ve
gururdur. Allah-ü Teala (CC) bu dünyayı yarattığından beri bu dünyaya bir kere
inayet nazarıyla bakmamıştır. Bu dünyayı düşman tutmuştur. Dünyada bulunanları
da düşman tutmuştur. Sen nasıl olur da dünyayı kendine dost edinebilirsin?
Halbuki Allah (CC) onu kendine düşman tutmuştur.
Allah-ü Teala (CC), dünyayı
niçin kendine düşman tutmuştur, bilir misin?
1- Talihlerin
yolunu keserek aldatıp kandırmıştır.
2- Enbiyanın da düşmanıdır. Onların da yollarında
gidenleri şaşırtmıştır.
3- Kafir
ve fasıkların düşmanıdır. Onları mekr ve hilesiyle tuzağına düşürmüştür.
Gerçekliğine kanan ve farkına varmayan kafirleri kendine bend etmiştir. Onlar
sanırlar ki, bu dünyada muradlarına eriştiler. Keramete eriştik zannettiler.
Ferahlandılar, asi ve kafir oldular. Mağrur olup mahrum ve müflis olarak
cehennemi boyladılar. Onlar dünyada helal-haram demeyip mal-mülk, köleler
edindiler. Böyle yapanlar mutlaka sonunda pişmanlık duydular. Başlarını çok
dövdüle. Sonradan pişmanlık bir faide vermez. Bugün fırsat elde iken, ömrün
sana yar iken cehdeyleyip doğruluktan ve doğrulardan ayrılma. Dünya mekruhatını cem edip dünya yolunda
ömrünü çürütenlerin sonu nereye vardı? Biriktirdikleri mallar tar-u mar olup
mirasçılar arasında paylaşıldı. Kendisi hesap ve azab ile başbaşa kaldı.
Azizim! Sen o sultanları
nazara al ki, dünyaya geldiler. Lâkin dünyaya itibar etmediler. Dünyanın ardı
düşüp hırsla dünyalık toplamaya çalışmadılar. Ahir amelleriyle meşgul oldular.
Anladılar ki; bu dünya ahiret yolunun üzerinde bir yol uğrağıdır. Buna aldanmak
neye yarar? Yolculuk tedarikinde bulunup kafileden ayrılmadılar. Bu dünyaya
gönül verip aldanmadılar.
Aşağıdaki misal bu dünyayı,
dünya ehlini ve yolcu kalanları ne güzel anlatmaktadır. Buna göre sen kendinin
yerini ve nerede olduğunu var kıyas et.
Bir kafile bir memleketten
Kabe’ye müteveccihen yolu koyuldu. Beytullah’ı ziyaret edeceklerdi. Hacı
olacaklar ve vatanlarına döneceklerdi. Yolları Bağdad’a uğradığında dediler ki:
“Bu şehirde bizim işimiz yoktur. Biz bu şehir için yola çıkmadık. Şehrin bir
kenarına konaklarız. Bir müddet maslahatımız (işimiz) ne ise onu görürüz.
Tekrar Kabe’ye doğru yola koyuluruz.” Şehrin kenar semtlerinden birinde
konakladılar. İçlerinden birisi: “Vallahi Bağdad şehri dillere destan olmuştur.
Sizinle birlikte konakladıktan sonra gider şehirde dolaşırım.” dedi. Kafilede
bulunanlar dediler ki: “Gitme! Bir şeye takılır kalırsın. Nefsinin arzusuna
uyarsın. Vakit tamam olur. Kafile de biz de gitmiş oluruz. Sen de kalırsın.
Maksuduna nail olamazsın.”
Dinlemedi. Şehri temaşaya
gitti. Şehrin sokaklarında harabe hanelere yolu düştü. Bu hanelerden türlü
türlü şarkı ve türküler, oyun sesleri, çengiler işitilmekte idi.
Bunlara biraz kulak verdi, dinledi.
Bunlar nefsine hoş geldi. Nefsi baş kaldırdı, kuvvetlendi ve iyiden arzular
oldu. Yürüyerek yaklaştı. Başını uzattı ve baktı. Gördü ki bir kadın kendini
içeri çekmek ister. Bu da dayanamayıp kadınla beraber içeri girdi. O kadın
kendisine dedi ki: “Ey yiğit! Benim ardımdan geldin. Ne istersin?” “Seni
sevdim. Seni kendime sevgili edindim.” “Sen beni sevdin amma benden murad
alamazsın, ben de sana murad veremem. Bütün malını bana verirsen ne ala!” “Benim
param, pulum ve sermayem kafilede kaldı. Ben garip bir misafirim.” “Hiçbir
şeyim yok dediğine göre, gel benimle. Şu içkiyi iç ki benden murad alasın.”
O yiğit içkiyi içmeye razı
oldu. Kadın yiğide içkiyi içirdi. İçtiğinde esir durumuna düştü. Soyunup
belinden para-pul neyi varsa ortaya döktü. Biraz daha içti, körkütük sarhoş
oldu. Orada sabahladı.
Sabaha karşı müezzin sabah
ezanını okumaya başladı. Dertli dertli, yanık yanık okunan ezanlarla uyandı. Pişmanlık
duyar gibi oldu. Sabahın ışığında baktı ve gördü ki, mahbube edindiği, çirkin
ve çirkefin biri değil miymiş? Gözlerinden irinler akar. Ağzı pis pis kokmakta.
Hemen yerinden doğrulup dört bir tarafa baktı. Belindeki kesenin ortadan yok
olduğunu gördü. Akçeleri ye sermayesi hep alınmıştı. Acele kafileye yetişmek
üzere seğirtti. Vardığı zaman gördü ki kafilenin yerinde yeller esmektedir.
Kendisi o anda müflis ve biçare kalmıştı. Ne yapacağını kestiremiyordu. Bağdad'ın
içinde vatanından ayrı kalmşıtı, avare idi. Nereye varsa kimse kendisini kabul
etmiyor, kovalıyorlardı. Allah-ü Teala (CC) cümlemizi korusun.
Bu temsili hikayenin hakikati
şudur: Dünya ahalisi alem-i ervahda bir bölüm ervah-ı tayyibe ile yola
çıktılar. Hak Teala’nın (CC) cemalini seyretmek ve rızasını bulmak
istiyorlardı. Ne zaman ki bu dünya Bağdad’ına yolları uğradı; içlerinden
birçokları bu dünyaya meyil edip gönüllerini kaptırmadılar, bu fani dünyaya
dalmadılar. Sonunda necata (kurtuluşa) eriştiler.
Dünya Bağdad’ına karışanlar,
gönlünü kaptıranlar, ömür ve sermayelerini dünya yoluna harcayanlar, kendileri
bu hal üzere iken ömürleri sona erdi. Azrail’in (AS) sesini işittiler. Aniden
gafletten uyandılar. Gördüler ki din ve iman sermayesi dünya yoluna sarfolunmuş,
bitmiş tükenmiş. Kendisi biçare kalmış. Ne yapacağını bilmez, şaşırmış kalmış.
Bu vaziyette Azrail (AS) dinsiz ve imansız olarak ruhunu kabzetti ve aldı!
(Allah’ım (CC)! Sana sığınırız.)
Kaynak:
Dön Allah'a ve Resûle, Özün
Özü, Sıddık
Naci Eren
www.GAVSULAZAM.de
|